Kimse yok mu? Deprem...
Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” derler.
(Bakara süresi 156. Ayet)
KİMSE YOK MU?
SESİMİ DUYAN VAR MI?
SESSİZ OLUN…
Günlük hayatımızın bir parçası olan bu kelimeler hiç bu kadar yüreğimizde düğümlenmemiştir. Çaresizliği çareye dönüştürmek için yapılan mücadele ve alınan cevap umutlarımızı bir o kadar daha yeşertmiştir. Bir el uzanır taşların arasından, bir ses duyulur “KURTARIN BENİ” diye işte o zaman yürekler parçalanır, umutlar yeşerir bir can bir beden için.
Dışarda çırpınan insanlar, içerde çaresiz ama umutla bekleyen yüreklere dönüşür. Zamanla yarışır hale gelir koca yürekler. Bir çakıl tanesi, bir tuğla parçası bir demir hepsi önümüzde engel olarak durur ama umutlarımız zor olanı kolay hale getiren yüreklerimizdir. Aşarız engelleri birer birer uzanır ellerimiz tutmak için birbirimize. Dışardaki elin artık korkusuzluğu baş göstermiştir içeriye ulaşırken. Ne umurumda olur artçı sarsıntılar nede çökme tehlikesi.
Millet olarak zor olanı yapan yürekli insanlarız. Ölüm korkusuzluğu taşırız yüreklerimizde. Çaresiz gözlerin içerden bakışları yüreklerimizi dağlarken dışarda yaşamanın bir anlamı olmaz bu yüreklerde. Ne olursa olsun sonuna yaklaşılmıştır artık. Ya kurtulacak ya da kurtaracak…
Canımızın yandığı zamanları geçiriyoruz millet olarak. Yine gece yarısında yakaladı bizi deprem felaketi. Nerden geliyor bilinmez ama sonu acı verici oluyor. 6 Şubat sabahı saat 04:17 civarında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli ve 13:24 civarında ise Elbistan merkezli iki deprem meydana geldi. Türkiye’mizin yürekleri dağlandı. Uykudan uyanamayan, ne olduğunu anlayamayan binlerce insan perişan oldu. Devletimizin tüm imkânlarının seferber olduğu, halkımızın teyakkuz haline geçti. Büyük bir seferberlik ilan edildi. Kim ne derse desin yüzyılın felaketi olarak tarihe geçecek bir afet oldu. Devletimiz, milletimiz tek yürek oldu.
Uykumuz gelmez oldu aklımıza, açıktım diyemez olduk. Üstümüze yorgan veya battaniye alamadık. Su içerken iki kere düşündük. Elimiz bir yere varamadı. Herkesin gözleri kocaman olmuş, şaşkın bakışların altında ne edebiliriz diye boş boş bakışlar altında düşüncelere dalmış durumdayız. Uykumuz tutmuyor, yatıyor kalkıyoruz. Çok üzülüyoruz. Orası soğuk Allah’ım, orası susuz. Hayatı boyunca kazma küreğin sapını bile tutmamış insanlarımız klavye başında eleştirilerde bulunuyorlar. Üzülüyorum Allah’ım çok ama çok üzülüyorum.
Dün gece uyumadım, gözlerimi bir dakika yummadım. Utandım uzanmaya, uyumaya utandım. Uyusam güneşli bir sabaha uyanacaktım belki de kar yağacaktı. Uyandığım zaman sıcak ev olacaktı. Ben nasıl bir insan oldum bilemedim. Uyumadı Kahramanmaraş, Malatya, Şanlıurfa, Hatay… Ben nasıl uyurum. Üstümü bile çıkarmadım, Sokak elbiselerimle oturdum sabaha kadar. Çıkaramadım çoraplarımı saatlerce. Yoruldum düşünmekten. Boş ve çaresiz gözlerle etrafıma baktım. Gözlerim yaşlandı, yüreğim paramparça oldu. Bir baba kızının elini tutmuş vaziyette saatlerce enkaz altında bekliyordu. Biz ise yavrularımız yanında oturuyorduk. Bakamaz oldum çocuklarıma, sarılamaz oldum oğluma/kızıma. Hayat yordun beni ne olur yardım et Allah’ım demekten başka çarem kalmadı.
Bugün, içimde kırılmış kocaman bir fay hattı var. Yerle bir olmuş Hatay, yıkılmış bir Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır… Ağlayan çocuklar, gözleri dolu dolu olan babalar, feryat eden anneler, çaresiz insanlarla dolu bir yığın ekipler var. Çaresiz bekleyişler var daha neler neler…
Tadı zehir gibidir Adana’nın, Urfa’nın, Hatay’ın! Bugün Anadolu’da, on ilde enkazın altında feryadım, figanım, çığlığım, avazım. “ANNE Mİ DE KURTARIN?” diye çırpınan küçücük ama büyük yürekli Beyza’yım… Çaresizim Allah’ım çaresizim. Ufacık bedenlerin pırıl pırıl gözlerinin şaşkın bakışları altında etrafını gözlemlediği için çaresizim. Dışarda “Kimse yok mu?” diye bağıran insanlar için çaresizim. Ebeveynlerin enkaz başlarında tedirgin bekleyişleri için çaresizim. Acaba kurtarılacak mı diye sağa sola koşuşan çaresiz yürekleri için çaresizim ALLAH’IM…
Deprem bir kere daha bize anlattı ki “Ölümün saati yok, zamanı yok.” Birbirimizi son görüşümüz, son sarılışımızdır belki de. Saatler sonra ona değil de onun toprağına dokunmak olacaktır belki de. Onu değil de toprağını öpeceğiz belki de. Ne olur sevdiklerimizi kaybettikten sonra değil, şuan kıymetini bilelim. Öldükten sonra geri vermez toprak artık. Bu yüzden ölümün saati yok, zamanı yok.
Üşüyorum diyemediğimiz bu saatlerde ekran başında uyumaz olduk. Yorulduk ama biz millet olarak tam seferberlik ilan ettik. Ulaşamazsak da Dualarımız ulaşacak. Yardımlarımız ulaşacak. Yüreklerimiz ulaşacak. Bedenlerimiz orda olmasa bile ruhumuz orada olacak. Biz Türk Milletiyiz. Biz maneviyatı güçlü, acısını içine akıtan metanet sahibi bir milletiz. Yıkılmayız, pes etmeyiz, açlığımızı belli etmeyen onurlu ve şerefli bir milletiz. Yıkılmayız, tükenmeyiz. Biz asil ve güçlü bir milletiz.
Millet olarak yüreğimiz yanıyor. Zor günler geçiriyoruz. İnşallah da bu afetinde üstesinden geleceğiz. Umutlarımız son ana kadar yeşerecek. Bitmeyecek enkazlar kaldırılana kadar. Allah yar yardımcımız olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.