Büyüklere 'TERÖRSÜZ TÜRKİYE' Masalı
Suriye’nin bölgede ki jeopolitik önemini gerek kitaplarımda ve gerekse yine bu sitede 11 bölümlük dizi yazıda tüm ayrıntılarıyla yazmıştım.
Küresel emperyalizmin rejim ve sınırlarını değiştirerek küçük uydu devletler oluşturmayı planladığı Ortadoğu’da ne “Arap Baharı” örtüsü altında destekledikleri ayaklanmalar ne de Irak’ın işgal edilerek parçalanması Suriye’nin bölünmesi kadar etkili olmamıştır.
Türkiye’nin terör listesinde ki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye yönetimi ile anlaşması başta Nusayriler (Arap alevi) olmak üzere emperyalist güdümlü kukla yönetimi tarafından bölgede etnik temizliğe, katliama yönelmesi Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde Suriye’nin ne denli önemli bir konumda olduğunu gösteren somut gerçeklerdir.
Suriye’yi etnik ve mezhepçilik üzerinden bölmek istediğini bizzat ABD kriptolarından isimler vererek açıklamıştım. Dizi yazımızda da ısrarla bu gerçeğe dikkat çekmiş ve Suriye parçalanmadan BOP’un ilerlemesinin mümkün olmadığının altını çizmiştim.
Batı emperyalizminin Irak’ın işgalinden hemen sonra Suriye’yi bölme, Esad’ı devirme planını devreye sokmuşlardı ancak Esad’ın direnişi planlarını bozmuştu. Suriye’nin emperyalistler tarafından teslim edildiği şimdiki bağnaz rejimin Alevilere karşı etnik temizliğe girişmesinin nedeni de budur.
Bir diğer önemli ayrıntı ise Esad’ı devirme planının beklendiğinden uzun sürmesi ve dolayısıyla da “Karadeniz Planı”nın devreye sokulmasıdır. Planın ana hedefi, Ukrayna’yı aparat olarak kullanıp Suriye’de askeri üsleri bulunan en büyük destekçisi Rusya’nın bölgede ki savaş gücünü tamamen kıramasa da desteğini kısıtlamak, oyalamaktı. Ukrayna çatışması, Rusya’yı meşgul ederken bunun doğal sonucu olarak da Suriye’ye yeterli desteği veremedi. Bu süreçte de batı emperyalizmi de Suriye’de ki terör örgütlerini silahlandırarak, finanse ederek Esad’a karşı saldırıların altyapısını hazırladı.
Rusya desteğini de kaybeden Suriye bölgede yalnız kaldı ve böylece “Karadeniz Planı”da hedefine ulaşmış oldu. Suriye bölünene kadar gerek ABD ve gerek AB’nin destek verdiği Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski’nin ABD başkanı Donald Trump tarafından Beyaz Saray’da “Rusya ile barış istemiyor” sözleriyle eleştirilmesinin, azarlanmasının nedeni de budur.
Çünkü batı emperyalizmi Ukrayna’yı Suriye’nin bölünmesinde taşeron olarak kullanmış ve amacına da ulaşmıştı. Ancak Ukrayna devletinin teslim edildiği Zelenski halen kullanıldığının farkında değil. Rusya’nın üzerine neden sürüldüğünün, kendisine silah cephane, finansman desteği verenlerin bugün neden “Rusya ile barış” telkininde bulunduğunu kavrayabilmiş değil.
Rusya, Ukrayna çatışmasının çıktığı 2022’de, yaklaşık üç yıl önce “ABD, İsrail Oltasına Takılan Sersem Balık” başlıklı 21 Mart 2022 tarihli makalede Suriye’nin bölünmesinde uygulanacak olan “Karadeniz Planı”ndan ilk defa bahsetmiştim.
YPG/YPG markanızı değiştirin!
Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) lideri Mazlum Abdi’nin mevcut Suriye yönetimiyle işbirliği yapmasının ardından PKK’nın devletleşmeye başladığı yönünde kamuoyunda eleştirilmesinin haklı ve gerçekçi nedenleri vardır. Öcalan’ın silah bırakma çağrısının kendilerini bağlamadığını, PKK ve ardıllarını ilgilendirdiği yönünde açıklama yapan Mazlum Abdi’nin Suriye ile anlaştıktan sonra PKK ile Türkiye arasında ki barışı sağlayacak çağrının kendileri için olumlu etkisinin sadece Türkiye’nin kendi bölgelerine saldırmak için bahanelerinin kalmayacağı yönünde ki açıklamaları iyi analiz edilmelidir. Mazlum Abdi’nin bu açıklamaları aslında iktidarın kamuoyunda PKK’nın silah bırakacağı, kendini lağvedeceği yönünde “Terörsüz Türkiye” sloganıyla başlattığı programın ne denli gerçekçi olduğuna ve neyin üzerine inşa edildiğine işaret etmektedir. Bu açıklaması aynı zamanda Öcalan’ı lider olarak görmediklerini açıkça ortaya koymuştur. Konunun daha iyi anlaşılması için SDG hakkında özet bilgi vermek de gerekiyor.
Bugün Öcalan’ın açıklamalarının kendilerini bağlamadığını açıkça söyleyen SDG, gerçekte PKK’nın Suriye’de varlığını devam ettirmesi amacıyla Öcalan’ın talimatıyla 17 Ekim 2003’te kurulan (Partiya Yekitiya Demokrat) PYD’dir.
YPG’de (Halk Savunma Birlikleri) PYD’nin silahlı koludur. Varlığını 2017’ye kadar DEAŞ ile mücadele eden örgüt görüntüsü vererek sürdüren YPG, ABD’nin özel kuvvetler komutanı orgeneral Raymond Thomas’ın “markanızı değiştirin” önerisiyle adını SDG olarak değiştirmiştir.
ABD’nin isim değiştirme önerisinin nedeni, YPG’yi PKK görüntüsünden kurtararak meşru bir zemin hazırlamak ve böylece Türkiye’nin operasyonları durdurmaktı.
Çünkü Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda yapılacak olan Cenevre ile Astana görüşmelerinde masada olmak isteyen YPG, PKK’nın kolu olduğu için katılması mümkün değildi. YPG’yi meşrulaştırmak için ilk adımda içine Arap, Süryani, Ermeni ve Türkmen gibi küçük gruplar dâhil edilerek adı SDG olarak değiştirildi, ikinci adımda ise Suriye yönetimi ile anlaşma yapıldı. Bu somut gerçekler, Öcalan’ın talimatıyla kurulan örgütün Öcalan’ı da çağrısını da dikkate almadığını, ABD’nin yönetimi altında hareket ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla Öcalan’ın “silah bırakın, kendinizi feshedin” çağrısı SDG için hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Dört parçalı Kürdistan gerçeği gizleniyor
PKK’nın Suriye kolu SDG’nin Suriye yönetimi ile anlaşmasını daha doğrusu PKK’nın Suriye içinde devlet oma yönünde ilk meşru adımını doğru bir adım olarak değerlendiren, Suriye yönetimi ile SDG arasında ki mutabakatın eksiksiz uygulanması yönünde görüş bildiren iktidar, Suriye’nin bu şekilde terörden arındırılacağı üzerinden durumu idare etmeye çalışıyor. Oysa PKK’nın Suriye kolu SDG’nin Suriye yönetimi ile birleşmesi başta ana unsur PKK olmak üzere diğer ardıllarının da Suriye veya Irak ile anlaşacağı anlamına gelmediği gibi daha kötü sonuçları olacaktır.
Çünkü Suriye ve Irak’ta ki terör örgütlerinin SDG gibi meşrulaştırılması, BOP’un ana hedefi olan Kürdistan hazırlığıdır. İktidar bu açıklamalarından terör örgütlerinin meşrulaştırılmasıyla Türkiye’nin terörden kurtulacağı anlamı çıkartılabilir fakat yanlış olduğu kadar kamuoyunu manipüle edecek açıklamalardır. Doğrusu ise iktidarın destek verdiği, kamuoyunu ise “Terörsüz Türkiye” sloganıyla manipüle ettiğidir. İktidarın bir yandan destek verirken diğer yandan Ortadoğu’da uygulanan “böl, parçala, yönet” planına geçit vermeyeceğini söylemesi çelişkili gibi görünse de SGD ile meşru zemin kazandırılan, devletleşme yolunda ilk adımı atılan Büyük Ortadoğu Projesi ile kurulması planlanan dört parçalı Kürdistan gerçeğidir. İşte bu gerçeğin üzerine “Terörsüz Türkiye” perdesi atılarak kamuoyundan gizlenmektedir. İlk adımı SGD’nin, Suriye yönetimi ile anlaşmasıyla atılan Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme planı BOP’un ana hedefinin “Büyük İsrail” olduğu, dört parçalı Kürdistan’ın birleştirilmesiyle ortaya çıkacaktır.
Bir diğer gerçek de ana unsur PKK’nın şehir yapılanması olan KCK yöneticisi Cemil Bayık’ın Kürt açılımının devam ettiği 2015’te kendisiyle yapılan bir röportajda Öcalan’ın silahları bırakma çağrısına verdiği yanıttadır. Bayık, kendisiyle yapılan bir röportajda “Pratiği yürüten biziz, pratikten de biz sorumluyuz, Apo sorumlu değil. Apo oradan ne hareketi ne de pratiği yürütebilir. Bu konularda bir karar da veremez. Silahlı güçlerin yurtdışına çekilmesi kararını ancak veririz. Ne HDP ne de Apo verebilir. Böyle bir çağrı olursa bunun kararını ancak biz veririz.” diyerek Öcalan’ın açıklamalarının kendileri için bir anlam ifade etmediğini açıkça ortaya koymuştu.
KCK için Öcalan sadece bir rehinedir. Sonuçta YPG, SGD Öcalan’ın açıklamaları bizi bağlamaz derken KCK’de kararı biz veririz diyerek Öcalan’ın çağrılarını dikkate almadıklarını açıkça ortaya koymuşlardır.
Geriye bir tek PKK kalıyor ki bu da başlı başına irdelenmesi gereken bir konu olduğundan PKK-Apo gerçeğini de bir sonra ki makalede ele alacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.