Bir siyasi ibret hikayesi
Tarih, geçmişte başını iktidarın hışmına uğrayarak kaybeden kişilerin, uğradıkları felakete neyin ya da kimlerin sebep olduğunu da çoğu zaman bilmediklerinin şahididir. Çoğu insan siyasi yada sosyal hayatta darbeyi kimden ve neden yediğini bilmeden yaşar.
Siyasi bir çok aktör geçmişte mahrem sırlara sahip olduklarından, bu sırlardan zarar görme ihtimali olan iktidar sahiplerinin korkuları yüzünden öldürülmüşlerdir. Geçmişi halen sahip olduğu makamı kaybettirecek kadar şaibeli olan ikbal sahipleri mevcut iktidarı kaybetmemek için ilk işe mazideki kusurları örtmekle başlarlar. İkbal ve iktidar söz konusu olunca dostluk, arkadaşlık, mürüvvet, vefa, sadakat, erdem ve onur gibi değerler eski anlamını kaybederler. Siyasette kişilerin vefalarına, sadıklığına ya da dostluklarına güvenilerek herhangi bir adım atılmasının ne kadar yanlış olduğunu tarih sağır olmayan kulaklara fısıldıyor.
Öyle olaylar vardır ki her nesle ibret verir. Tarihte fikirler ve olaylar ne kadar etkili ise çoğu zaman kişiler de o kadar etkili olabilmektedir. Bir hayatın bir anından dahi alınacak çok büyük dersler vardır. İşte Raif Efendi’nin hayatının sonu da böyle bir ibretin belgesi niteliğindedir.
Yahya Kemal “Siyasi Hikâyeler” adlı kitabında ondan şöyle söz eder: Raif Efendi “mühim zümreden bir zat değildi. Daha on sene evvel, Tahmis Emanetinden mütekaaid olmuş, o vakitten beri de etliye, sütlüye karışmamış, sakin bir insandı. On seneden beri devlet mansıplarından ayrılmış, dünyadan elini eteğini çekmiş, Hisardaki evine yerleşmiş, gümrükten aldığı küçük bir tekaüt akçasına kanaat etmiş, çok kimseyle görüşmez, ekseriya namazlarını iskele Camii’nde kılar, pek tenha günlerde oradaki kahvenin önünde, ağaç altında nargile ve kahve içer ve yalnız o kadar görünürdü. Hisar’ın fukarasına bakar, iyi yürekli, nazik, olgun bir adamdı.”
Raif Efendi bir gün aniden tutuklanıp saraya götürülür. Çıkan söylentilere göre de katledilmesi söz konusudur. Raif Efendi’nin karısı, çocuklarını da yanına alarak perişan bir vaziyette mahallenin imamı olan Aziz Efendi’ye başvurarak ondan yardım diler. Aziz Efendi zavallı kadının feryatları üzerine uzun zaman önce Kazaskerlikten azledilmiş olan ilim ve erdem sahibi Ataullah Efendiye başvurur. Ataullah Efendi ilginç bir insandır. İktidar postunun ne menem şey olduğunu çok iyi bildiğinden ve insanların başına ne belalar açacağını anladığından olacak; kimseyi ziyaret etmez, kendisini ziyarete gelenlere de çoğu zaman görünmemeye çalışırdı. Bir daha bir makam ve mevkiye gelmemeyi kafasına koymuştu. Ölünceye kadar yalısında sessizlik içinde ömrünü tamamlamak istiyordu. Devletten tek korkusu da, bir iftira yüzünden Anadolu’daki arpalığına sürülmekti. İnsanlarla samimiyet peydah etmemesinin sebebi de buydu. Kibar yaratılışlı, boyu bosu yerinde ve zarif adamdı. “İskele Camii'nde cenabı Hakk’ın mehabetinden sonra Ataullah Efendi’nin mehabeti geliyor” derlerdi. İşte Aziz Efendi’nin Raif Efendi’yi kurtarmak için başvurduğu insan buydu.
Aziz Efendi, Ataullah’a “Efendi Hazretleri! Bu felaketin sebebi acaba nedir? Efendimiz tahmin buyururlar mı?” Dedi.
Ataullah Efendi biraz düşündükten sonra “Buna kazanın tepeden inmesi derler. Lakin Raif Efendi gibi dirayet ve tecrübe sahibi, kâmil bir insan kazanın bu derece hatıra gelmesini de kollamalıydı. Neyse bu bahsi şimdilik kapayalım, çünkü bu yüzden dilhunum. Bir çare görmüyorum. Raif Efendi’yi galiba kaybedeceğiz.”
İktidara yakın olma mücadelesi yüzünden meydana gelen öldürme ve kavga “Habil ile Kabil”den bu yana devam ediyordu. Bir iftira, bir kin, bir şüphe, padişah hizmetinde bulunmuş bir kimseyi, ihtiyarladıktan sonra bile inzivasında gelip buluyor, götürüyordu.
Aziz Efendi, Ataullah Efendi’ye Raif Efendi’nin ikbal zamanlarında yanından ayrılmayan, ona riayet eden ve zamanını onunla geçirmekten zevk alan bir insan olan Silahtar Ali Efendi’nin onu kurtarabileceğini söz edildiğini söyler. Silahtar Ali Efendi’nin Sultan Mahmut’un görür gözü, tutar eli hatta sarayda sahipkıran olduğu bilinmektedir. Aziz Efendi “Silahtar Ali Efendi bu derece mürüvvetsiz ve vefasız mıdırlar?” diye Ataullah Efendi’ye sorar.
Ataullah Efendi birden söze girerek “Ah zavallı Aziz Efendi! Ne kadar safderunsunuz! Raif Efendi’nin başına bu kazayı getiren eğer Silahtar Ali Bey Efendi ise kim ne yapabilir?” der.
Aziz Efendi şaşırmıştı. Ataullah Efendi devam etti: “Silahtar Ali Bey, bir sene evvel, gözden düştüğü vakit, bin türlü oyun oynayarak, Sultan Mahmud’un hiddetini teskin etmesini becerdi. Lakin saraydan tezvirat ve iftira ile ayrıldığından eski itibarını tamamen kaybettiğine yanıyordu. Bu yüzden Sultan Mahmud’un kanına susamış gibi derhal ona düşman kesildi. Eski velinimetini unuttu. Bulunduğu yerde yalnız kalmıştı; konuşacak, görüşecek ve avunacak adam olarak on beş yıllık arkadaşı olan Raif Efendiyi buldu. Aşırı riayetleriyle, ikramlarıyla, iltifatlarıyla yalısına cezbetti, ülfetine iyiden iyiye alıştırdı. Silahtar Ali Bey onunla çok samimi sohbetleri sırasında Sultan Mahmut’a ve Saray’daki düşmanlarına ilişkin kinini ve nefretini anlatmış. Silahtar Ali, Alemdar vakası sırasında Sultan Mahmut’un canını ve tahtını kurtardığını, sadakat gösterdiğini ve onun uğruna canını feda ettiğini karşılığında ise nankörlük gördüğüne inanıyordu. Silahtar Sultan Mahmut’a olan garezini teskin etmek için Raif Efendi’ye her şeyi anlattı. Padişahın bilmediği kusurlarını, günahlarını, vakalarını enine boyuna nakletti. Zavallı Raif Efendi bunların hepsini dinledi; dinlemekten başka bir günahı da yoktu. Derken Sultan Mahmut’un hiddeti geçti. Ali Bey, Saray’da bıraktığı yandaşlarının gayretiyle, affedildi, tekrar Saray’a alındı.
Silahtarlığa kadar yükselen Ali Bey, Raif Efendi’ye söylediklerinin bir gün duyulmasının ikbalinin sönmesi, hatta hayatının sona ermesi anlamına geleceğini bildiği için Raif Efendi’yi susturmaya karar vermişti. Onu Yeniçeriler’in Alemdar’ı öldürdükleri baskın sırasında “Sultan Mustafa’yı İsterük” narasını atanları tahrik eden kişi olarak Padişaha göstermiş. Onun tutuklanmasına ve sonunda katledilmesine bu esası olmayan iddia sebep olmuştu. Zira “Padişahlar geçmiş işlerin hepsini unuturlar, eski suçluları affederler, hoş görürler, yalnız çok vahim bir suç vardır, onu bir türlü unutamazlar, affedemezler, kendilerini tahttan alaşağı etmek istemiş, lakin her nasılsa edememiş olanların suçlarını...”
Raif Efendi’ye affı mümkün olmayan bir suçu yükleyerek ortadan kaldırılması Silahtar Ali’nin padişah hakkında söylediklerinin duyulması kuşkusundan kurtulmasını sağlayacaktı. Böylece hem kellesi hem de makamı garanti altına alınmış olacaktı.
Silahtar Ali, her an kuşku ve endişe içinde yaşamaktansa Raif Efendi’nin sessizleştirilmesini daha akla uygun görmüştü.
Siyasette, özel yahut ta ticari hayatta çoğu zaman büyük adamların yediği herzelere tanık olmak insanın başına umulmadık belalar açmaktadır. Raif Efendi’nin duyduklarının onun hayatına mal olduğu gerçeği karşısında insanların kiminle arkadaşlık edeceklerini ya da neyi kimden duyacaklarının hesabını iyi yapmaları gerekir. Konu siyaset olunca iki kat daha dikkat etmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.