Kur'an-hadis ilişkileri
Bir guruptaki Ayet-hadis vs. tartışmalarına, Mümince bakış amacıyla, verilmiş cevabım olup, dostlara arz etmek istedim:
“SA
Soru özel bir kişi tarafından sorulduğu için, önce soru sahibine hitapla başladığım için özür dilerim.
Veysi bey kardeşim, lütfen üslubunuz cedelleşmeye teşne bir üslub. Ben bu üslubu hoş görmem.
Ben açık ve net konuşurum.
Her soruya değil, istediğime cevap veririm.
Hele hele istisgal veya imtihan (mat etme) amaçlı olursa.
Kuran ve Rasulümüz kimsenin tekelinde olmadığı gibi, Allah'ın dini de, kimsenin korumasına muhtaç değildir.
Kıyamete kadar Milyonlarla insan gelecek, Kuran değil ama, binlerce hadis uydurulmaya devam edecektir.
Her ümmet ve her fert kendi sorumluluğunu taşıyacak ve grupsal değil, kendi ameliyle baş başa kalacak.
Peygamberimiz bile hesaba çekilecek ve yüce huzurda şöyle bir itizarda bulunarak, “EY RABBIM! BENİM HALKIM BU KUR’AN’I TERKEDİP (ona)UYMADI”-Furgan(25)/30-diyecektir.
Kuran esastır. Bize ahirette tüm sorular ondan çıkacak. Rasulümüz gücü yettiğince Rabbimizden aldığı ayetleri, önce nefsinde yaşadı, sonra tebliğ etti.
Onun insan olarak bir bizim gibi beşer yönü (انما ان بسر مثلكم-Kehf/110), bir de bizden farklı olarak, Rasul (elçi) yönü vardır. “Yuha ileyye ennema ilahukum ilahun vahıd-Kehf/110”
Rasulümüz, bizim gibi beşeri yönü itibariyle, akli ve tecrübi esaslı değerlendirirdi.
Ancak risalet yönüyle, Rabbımzın tüm vahiylerine “Alerra’s vel ayn-başım gözüm üste” deyip, yaşayarak uyguladı, örnek oldu ve tebliğ ederek, çevresine uygulattı.
Abdullah İbn-i Sebe adlı münafık yahudi dahil, çevresindeki açık ve gizli (münafık) düşmanları, önce vahyi (ayetleri) sonra da sözlerini değiştirip çarpıtmaya, Rasulümüz zamanında gayret ettiler. Ayetler Rabbımızın korumasında olduğu için vahyi bozmayıp Rasulümüzün mubarek sözlerini çarpıtma ve Onun adına uydurmalara başladılar.
Rasulümüz de meşhur, “ben söylemediğim halde, benim adıma söz uyduranlar, cehennemdeki yerini hazırlasın” sözünü irad etmiştir.
O ve sadık ashabı, Kuranı hayatları haline getirip tüm yaşam ve söylemlerini, kuranın emirlerine göre dizayn ettiler.
Meşhur Hz. Ayşe validemiz hadisini hatırlayalım:
Rasulümüzü soranlara, “siz Kuran okumuyor musunuz?” diye cevap verdi.
Yani Rasulümüz ve Ashab-ı güzin, Kuranı okudu, söyledi, andı ve sözlerini ayetlerin istikametinde dizayn etti.
SONUÇ OLARAK, sıhhatinden endişe etmediğimiz, kurana ve Rasulümüzün mütevatir sünnetine aykırı olmayan, akl-ı selim ve vahiyle çelişmeyen, ravi senesinde kesinti olmayıp, adalet sahibi sigaravilerden gelen, Rasulümüzün, ashabının, tabiin ve tebeutabiin ile, İslam alimlerinin, bize kadar intikal eden söz ve haberleri, tekraren ve ihtiyaten arzedeyim ki, vahiyle çelişmediği müddetçe, “alerra’s velayn”dır.
Her hangi bir mezheb, meşreb, tarikat,meslek vs.. mensubiyyet taassubu olmadan, “sıbğatallah! Vemen ehsenu minellahi sıbğah. Ve nehnu lehu abidun”-Bakara (2)/138-diyen kulları ve her rek’atta okuduğumuz, “iyyake ne’budu ve iyyake nestain” ayetinin gereği olarak, “SADECE ONUN BUYRUKLARINA BOYUN EĞİP, ONUN EMRİNDE OLMAK VE SADECE ONDAN YARDIM DİLEMEK” mümin olduğunu söyleyen hepimizin tabi olacağı temel bir ilke olmalıdır.
Zira herkesin birbirinden uzak kalacağı ve yardım beklediği kişilerin olmayacağı kıyamet gününde, geçmiş milletler ve liderleri dahil hepimiz, bunun hesabıyla karşı karşıyayız.
İnananlar, sağlam bir inanç ve kültür edinmeli ve onu hayat haline getirmelidir. Saygılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.