BİZ ONLARA TOGG, ONLAR BİZE TOP HEDİYE ETTİ
Geceden kalkıp dingin kafa ve sessiz ortamda gündeme bakarken bir haber başlığı ilgimi çekti.
“İstanbul Valiliğinde Yabancı Sivil Toplum Kuruluşlarıyla bir Toplantı Gerçekleştirildi.” yazıyordu.
İstanbul Valisi Sayın Davut Gül’ü Sivas valiliği zamanından tanırım ilkeli ve prensipleri olan bir bürokrattır.
Ülkemize giren kaçak düzensiz göçmenlerin durumunun yine onların ülkemize kaçak girip barınmasına yardımcı olan STK’larla görüşülmesi ne kadar doğru bir yol tartışılır.
Kimlik kontrolü sırasında kaçak olduğu anlaşılarak alıkonulmaya çalışılan ve kolluk kuvvetine fiziki olarak direnen düzensiz bir göçmene müdahalede bulunan emniyet görevlilerinin açığa alınması ile izlenen süreç ne kadar sağlıklı buda tartışılır.
Memurlar devletin organlarının parçasıdır ve kanun ve talimatlara göre hareket ederler, etmelidirler. Haberlerin çarpıtıldığını düşünüyorum, yazımın çünkü başında da belirttiğim gibi Sayın Vali prensipli çalışan bir bürokrattır.
Açığa alındığı ulusal basında yazılan görevliler ile ilgili kanunlar hükmünde karar verileceğine inanıyorum. Bildiğim İletişimcilerin ve piyasadaki çakma yaşam koçların bilmediği devlet işlerinde ve sadece uluslararası diplomasilerde geçmeyen, ama sokak kanununda çok geçerli olan bir kural var. Hiç bir sorun onu yaratanlarla çözülmez.
Bildiğiniz gibi geçen hafta Cumhurbaşkanı ve ilgili kabine üyelerinden oluşan bir grup resmi temaslarda bulunmak üzere Birleşik Arap Emirliklerine gitti. Çok katılımlı ve çok yönlü bir ziyaretti. İktidar yanlıları ve muhalifler bu geziyi, amacını, görüşmeleri iğdiş etti. Yazılarımda her zaman vurguladığım gibi; “ülkelerin dostluğu olmaz, çıkarları olur. İki ülke arasındaki ilişkilerin bütünü mütekabiliyet esasına dayanır.” Bütün görüşmelerde diplomasi normları esas alınır veya alınmalıdır. Bu gezide bunlardan birisiydi. Bu gezinin asıl yorumu bana göre, uzun bir süreç boyunca ekonomik ambargoyla kuşatıldığımız bir dönemde ülkenin üst idarecilerinin ve ekonomi erklerinin yeni bir çıkış yolu veya kaynak bulmak için Orta Doğu’nun otokrasi ile yönetilen devletine bir ziyaretti. Karşılığında iki yönlü ticari anlaşmalar imzalandığı duyuruldu. Muhtemelen bu anlaşmalarda karşı tarafa yine güzel arsalar ve işletmeler teklif edilmiş midir?
Bittabii!
Peki bu sürece nasıl gelindi?
Anlatayım dostumuz ve müttefikimiz olan Amerika Birleşik Devletleri Orta Doğu’nun jandarması olarak 1. Körfez Savaşı ile birlikte o bölgede aldığı yanlış kararların bedelini ülkemize ödetmeğe başladı. 1990 yılı ile birlikte Türkiye’yi ekonomik olarak zora sokacak operasyonlar dizisine başladı. En başta Irak, Türkiye’nin ihraç yaptığı önemli ülkelerden birisiydi artık yok. Üstelik o yıllarda birçok sığınmacıyı ülkemize kabul etmek zorunda kaldık. Saddam’ın planlı “Halepçe” zulmünden kaçarak Çekiç Güç yardımıyla ülkemize sığınan bu insanların bir kısmı, hepimizin takip ettiği kadarıyla şimdilerde o bölgedeki terör olaylarının sebebi olmasalar da sonucunda yer almak için yoğun çaba sarf ediyorlar.
Sonra Arap Baharı saçmalığı ile tarumar ettiği Libya! 80’li yıllar boyunca Doğu ve Orta Anadolu insanının inşaatlarında çalışmak için gurbetçi olarak gittikleri ekmek kapısı. Benimde tanıdığım birçok kişi var bunların içinde. Libya ile ticari ilişkilerimiz ve ihracatımız iyi durumdaydı. Ama artık yok. İşin sevindirici kısmı ise Libya’dan düzensiz göçmen almayışımız. Suriye operasyonu ise bu ekonomik ambargonun tuzu biberi oldu.
Sınırlarımızdaki mayınların temizlenmesi ile Esad’dan kaçan milyonlarca kaçak ülkeye doluştu. Aynı Senaryo Hitler’den kaçan Yahudiler içinde oynanmıştı. Filistinlilerin topraklarını satın alanlar tarafından İsrail kuruldu. Yine birçok ihracat ürünümüzün olduğu Suriye’ye çekilen operasyon sonrasında geri kabul anlaşması ile ülkemize aldığımız düzensiz göçmenler ucuz iş gücü getirip arzın maliyetini azalttı ama yabancı para karşılında talebin yok olmasına neden oldu.
Müteahhitler, tekstilciler veya diğer işletme sahipleri bir süreliğine kayıtsız istihdamla kar ettiklerini düşünseler de artan işsizlik, tüketimin büyük çoğunluğunu oluşturan iç pazarda alım gücünü azaltarak ekonominin daralmasına neden oldu. Bu durum özelleştirilmeler ve üretim yeteneği elinden alınarak kırılgan ekonomik yapısı olan ülkemizdeki her sektörün derin bir krize girmesine neden oldu. Üstüne neo-liberal politikalarla babalar gibi satılan KİT’ler de bunun tuzu biberi oldu.
Üretim ve hizmet sektöründe kar eden bir kurumların özelleştirilmesini hiçbir mantık başarı gösteremez. Devletin gücünü ekonomik olarak destekleyen, piyasada otokontrolü sağlayıp tekelleşmeyi engelleyen kurumlarımız artık olmadığı için çeşitli kalemlerde ürünlere gelen zam ile Türk Lirasının değer kaybı orantıda değil. Midesi dolu, kafası boş olanların karşı geldikleri “DEVLETÇİLİK” ilkesi işte bu yüzden önemli.
Cumhurbaşkanımız ve heyetinin BAE gezisinde dış basın nasıl bakıyor acaba? diye araştırırken. Orta Doğu’nun eski sahibi, şimdilerde bölgede kaybettiği mandalarına uzaktan bakıp bir gün kavuşma hayali kuran. Büyük Britanya’nın merkezi devleti İngiltere’de yayın yapan The Telgraph gazetesinden Mark Almond’dan çarpıcı ve Amerika’yı kışkırtıcı bir analiz yazısı gelmiş aynen paylaşıyorum:
“Recep Tayyip Erdoğan ve Muhammed Bin Salman, Amerika’yı Ortadoğu’dan atıyor. Erdoğan ve Bin Salman ilginç bir ikili oluşturuyor. Yakınlaşmaları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gölgesinde başladı. Putin’in uluslararası kuralları feci şekilde ihlali, her ikisi için kendilerini tutan zincirleri kırmak için bir fırsat sundu. Ankara ve Kahire’de öpüşüp barışma yolunda. Ne Mısırlı diktatör El-Sisi ne de Suud otokrat Bin Salman, kendilerinden öncekiler gibi Batı’nın sıkı müttefikleri değiller. Ortadoğu’nun despotları, ABD politikasına ve çıkarlarına karşı geliyor. Hem Sisi hem de Bin Salman Putin ile yakın ilişki içerisinde, aynı zamanda ABD’nin yüksek teknoloji silahlarını reddetmiyorlar. Erdoğan, Putin’i Türkiye’ye davet etti ve yolculuk yapan Ruslar için bir merkez konumunda. Suudlar, İran ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatıyor, Erdoğan İran-Türkiye ticaretini ileri taşıyor ve bunu altınla da yaparak İran’ın yaptırımları aşmasına yardımcı olmuş olabilir. Türkiye’nin kırılgan ekonomisine Suudlarla yapılan silah anlaşmasıyla yardım edilmiş oldu. Ortadoğu yeni bir karmaşa içerisinde ve bölgesel güçler, ittifaklarını ve düşmanlıklarını yeniden düzenliyorlar. ABD, Ortadoğu’daki merkezi rolünü kaybederken Erdoğan ve Bin Salman gibi acımasız kumarbazlar merkeze oturuyor. Kimse, ABD’nin belli bir yönü olmayan dış politikasının bu baş belalarının cesaretini kırmak için bir şey yapabileceğini sanmasın.”
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşarak Azerbaycan’la birlikte Rusya Federasyonu Akdeniz Mersin limanına bağlayacak olan Güney Kafkasya’da ticaret yolu açmasına bozulan İngilizler Mark Almond ağzıyla özellikle son cümlede aleni Amerika’ya hedef sunuyorlar. Aynı İngilizler 2. Dünya Savaşı’nda da Japonlar ve Almanlar karşısında karizmayı çizdirmişler, Amerika Başkanına yaptıkları yatırımlarla ABD’nin savaşa girmesiyle paçayı kurtarmışlardı.
İyide bundan sonrası ne olur? Hiçbir şey olmaz. İran ile BAE yakınlaşmaz. Hele ki bir önceki yazımızda belirttiğimiz Hürmüz boğazındaki toprak davası sürdüğü müddetçe biraz sor. Ayrıca İran Şangay beşlisinde Fransa’nın varlığıdır. Diğer taraftan Arap liderler küresel efendilerinin sözünden çıkmaz. Türkiye ile yaptıkları anlaşma ve ödeyecekleri para küresel efendilerinin projeleri dâhilindedir. Türkiye batar mı? Amerika’nın yıllara yayılmış bu geniş ambargo planını tersine çevirecek çözüm önerileri ile yeni üretim tesislerine, KİT’lere, yatırım yapabilecek güçte olan bir ülke batmaz. Dirayetli ve vatanperver insanların ülkelerinin battığı nerede görülmüştür.
Neden sığınmacı karşıtısın? diye maksatlı soranlar oluyor. Anlaşılmayı ümit ederek “Ben sığınmacılara karşı değilim, aksine insanları severim ama yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi ve aynı ülkeyi paylaştığım Ulusumuzun vatandaşlık bilincine ermiş her bireyini daha çok severim” diye cevaplıyorum. Bizim ülkemizde bir gerçek var artık. Bilim ve eğitimden uzaklaşan yurttaşlarımız çok çabuk tavlanıyor.
Yine yazının başlığına dönecek olursak! Biz onlara TOGG verdik, Onlar bize TOP verdi. Hangisi daha değerli acaba?
KALIN SAĞLICAKLA!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.