Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

Öcalan'ın Çağrısını Kim, Nasıl Okuyor?

Öcalan'ın Çağrısını Kim, Nasıl Okuyor?

Önce ki makalede Türkiye’nin terör örgütü listesinde bulunan ve terörle mücadele kapsamında operasyonlar düzenlediği PKK’nın Suriye yapılanması PYD’nin ABD’nin talimatıyla adını SDG olarak değiştirdiğine dikkat çekmiştim.

Mevcut Suriye hükümeti ile anlaşan SDG’nin lideri Mazlum Abdi’nin, Öcalan’ın silah bırakma çağrısının kendilerini bağlamadığını, PKK’dan sonra ikinci büyük şehir yapılanması KCK’nın lideri Cemil Bayık’ın da kesin bir ifadeyle Öcalan’ın bu konu da karar verme yetkisinin olmadığını, kararın da sorumluluğun da kendilerinde olduğuna işaret etmiştim.

Bu açıklamalar Öcalan’ın “Silahları bırakın, örgütü feshedin” çağrısının örgüt nezdinde hiçbir anlam ifade etmediğini, Öcalan’ın süreç içinde aparat, sıçrama tahtası olarak kullanılmak istendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ortadoğu’da ki gelişmelere paralel olarak yapısal değişikliğe giden, stratejisini bu gelişmelere göre belirleyen ve gerek gördüğünde yeni gruplar oluşturan ana unsur PKK’nın, Öcalan’ın çağrısını nasıl değerlendirdiği, bu yazıda yanıtlamamız gereken en önemli sorudur. PKK ile Öcalan ilişkisine açıklık getirdiğimizde yeniden başlatılan açılım sürecine ilişkin “Apo’nun çağrısıyla PKK silah bırakır mı?” gibi benzer tüm sorular yanıtlanmış olacaktır.

Hepimizin hatırlayacağı üzere daha önce “Kürt açılımı” adıyla başlatılan BOP’un Türkiye ayağı şimdi ise “Terörsüz Türkiye” adı altında kamuoyuna şirin gösterilerek yeniden uygulamaya konulmak isteniyor.

Devletin muhatap almak zorunda kaldığı Abdullah Öcalan’ın yakalandığı, doğrusu Türkiye’ye teslim edildiği 1999’dan beridir örgütün yöneticiliğini yapan ve Öcalan’a bağlı olduklarını vurgulayan Murat Karayılan, Öcalan’ın çağrısının temelinde ateşkes ilan ettiklerini, savaşa da çözüm sürecine de hazır olduklarını açıklamıştı.

Açıklamalarının içerisinde ki önemli ayrıntı, henüz süreç başlamadan taraflar arasında şimdiden sürecin ismi üzerinde anlaşamadıklarını gösteriyordu. Öcalan’ın çağrısıyla ateşkes ilan ettiklerini açıklayan Karayılan, Terörsüz Türkiye sloganına atıfta bulunarak eylemlerinin terör değil şiddet olduğunu aksine Türkiye’nin terör uyguladığını belirterek sürecin adını kabul etmediğini dolaylı olarak ortaya koymuş oldu. İlerleyen zamanlarda “Terörsüz Türkiye” sloganı, PKK’nın da kabul edebileceği bir slogan ile değiştirilirse şaşırmayın. Karayılan’ın açıklamalarında dikkat çeken önemli bir ayrıntı daha var ki o da Öcalan’ın çağrısını dikkate almadıkları, silah bırakma yerine ateşkes ilan ettiklerini duyurmasıdır. Oysa ateşkes, uluslararası tanınan devletlerin karşılıklı savaşını sona erdirmek için taraflar arasında yapılan bir anlaşmadır. PKK devlet değil, aksine birçok devletin terör listesine aldığı silahlı illegal bir terör örgütüdür. Murat Karayılan bu açıklamasıyla PKK’yı Türkiye ile savaşan bir devletmiş gibi göstererek meşrulaştırmaya çalıştığı açıktır.

Üç defa çağrı yaptı, PKK dikkate almadı

Öcalan’ın silahları bırakın çağrısına PKK’nın uymadığını ateşkes ilan etmesinden de anlamak mümkün ancak PKK’nın duruma göre taktiksel manevralar da yaptığını, kamuoyu önünde şifreli konuşmalar yaptıklarını unutmamak gerekiyor. Silahları bırakın çağrısının dağ kadrosu tarafından ateşkes ilan edin şeklinde okunmuş olması kendi aralarında ki şifreli konuşmalara basit bir örnektir. Öcalan yakalandığı 1999’dan bu güne PKK’ya üç defa çağrıda bulunmuştu ama hiçbir çağrısı PKK tarafından olduğu gibi yerine getirilmedi. İmralı sorgusu esnasında “PKK’yı 1 Eylül 1999 tarihinden itibaren silahlı mücadeleye son vermeye ve Türkiye’yi terk etmeye çağırıyorum” demişti.

PKK bu çağrıya uymadı. İkinci defa açılım sürecinin devam ettiği 2013’te PKK’ya “Silahları susturun, silahlı unsurların sınır ötesine çekin” çağrısı yapmıştı. PKK silah bırakmadığı gibi açılım sürecinde bile terör eylemlerine başvurmuş, bombalı intihar saldırılarıyla Türkiye’de toplu katliamlar yapmıştı. Ve son olarak kendisini ziyaret eden DEM partililer aracılığıyla kamuoyuna açıklanmak üzere bir mektup göndermişti. Mektubun tamamını buraya almayacağım çünkü Öcalan’ın klasik demokrasi, demokratik toplum, barış vb. sürekli tekrarladığı ağdalı cümlelerden ibarettir. Dolayısıyla konumuz gereği bizi ilgilendiren mektubun içeriğinde yer verdiği alan çağrıdır. PKK’nın siyasi figürleri tarafından hem Türkçe hem de Kürtçe okunan mektupta Öcalan yine PKK ile bağlı gruplarına “Silahları bırakın, kendinizi feshedin.” çağrı yapıyordu. PKK bu çağrıyı da dikkate almadı, ateşkes ilan ettiğini duyurdu.

Bu gerçekler, Öcalan’ın PKK üzerinde hiçbir etki ve yetkisinin olmadığını bu açıkça ortaya koymaktadır. Öcalan’ın PKK nezdinde hiçbir hükmünün kalmadığını başta ABD olmak üzere sürecin muhatapları AKP, DEM ve PKK’da biliyor ancak kamuoyunu sürece hazırlamak için Öcalan’a ihtiyaçları vardır. Çünkü dışarıda PKK, içeride Kürt sorunu denildiğinde akla il gelen ve bununla özdeşleşen tek isim Abdullah Öcalan’dır. Ayrıca hem örgüt içinde hem de Kürt halkı arasında Öcalan’a sempati duyan kitleler var. Öcalan’ı muhatap almalarının, dağ kadrosunun Öcalan’ı önemsiyormuş gibi açıklamalarda bulunmasının başlıca nedeni budur. PKK yönetiminin Öcalan ile ilgili olumlu açıklamaları hem PKK hem de Kürt toplumu içinde Apo’yu önder olarak gören fanatik sempatizanların gazını almak içindir. Gerçek ise belirttiğim üzere Öcalan’ın PKK üzerinde hiçbir etki ve yetkisinin olmadığıdır.

Öcalan, PKK için önder mi yoksa itirafçı mı?

Yirmi beş yıldan beridir tutuklu olan Öcalan’ın durumuna PKK perspektifinden baktığımızda kendileri için itirafçıdan öte hiçbir hükmünün kalmadığı görülecektir. Çünkü aralarında ki ilişki Öcalan’ın sorgu esnasında örgütün yapısından, uluslar arası bağlantılarına, uyuşturucu ticaretinden PKK’ya yardım eden kişi, kurum ve kuruluşlara kadar pek çok konuda itiraflarda bulunmasıyla kopma noktasına gelmiş, konumunu önderlikten itirafçı durumuna düşürmüştür. İlişkiyi tamamen kopartan neden ise sorgu ifadelerinde Kemalizm’e ve cumhuriyete yönelik olumlu açıklamalarıdır.

Bu açıklamaları PKK’nın tepkisine neden olmuş “Görüşleri Kemâlizm’e kayıyor, Öcalanizm gibi bir kavram yaratmaya çalışıyor” şeklinde eleştirilmiştir. Dağ kadrosu kendi içinde “Kemâlizm ile Öcalanizm’den kurtulmadan sol gelişmez.” diyerek Öcalan’ın vazgeçilmez önderlik sıfatını sorgulamaya başlamışlardır.

Kendisini esleştirenlere “(…) Bunu diyenlerin en aşağılık bireycikler içinde yaşadıkları bilinmektedir. Çok serseri ve gafildirler. Bunlar, biz olmazsak yaşam hakkından da yoksun kalacaklarını bilmeyecek kadar gafil ve alçaktırlar.” şeklinde ağır bir dille yanıt veren Apo, kardeşi Osman Öcalan’ı ise “tarlaya sürülmüş, mayın patlatma eşeği”ne benzeterek hakarete varan bir üslupla eleştirmiştir.

Böylesine ağır üslupla yanıt vermesinin nedeni görüşlerinin Kemâlizm’e kaydığı iddiasının yanı sıra eleştiri yöneltenlerin kendisinden kurtulmak istediklerini açıkça dile getirmiş olmalarıdır. Apo, dağ kadrosuna gönderdiği mektuplarında Kürt halkının tek temsilcisi olduğunu, kendisinin saf dışı bırakılması durumunda örgütün çözüleceği iddiasını ileri sürerek eleştiriler yöneltmiştir fakat örgüt bu uyarısını da ciddiye almamıştır. Bu tartışma PKK’nın Almanya’da yayınlanan yayın organı “Serxwebun” dergisi üzerinden yapılmış, bu tartışmalarla birlikte pek çok konuyu İmralı’da ki hücresinde kitap haline getirmiştir.

Örgütün kamuoyuna karşı Öcalan’ı savunuyormuş gibi açıklamalarda bulunmasının nedeni halen örgüt içinde etkili olduğundan değil, bunca yıllık emeğin hatırına ve olası bir açılım sürecinde Öcalan’ı aparat olarak kullanma istekleridir.

PKK yönetiminin sürece ilişkin yaptığı açıklamalarda Öcalan’a “Önder” şeklinde hitap etmesi kamuoyunu yanıltmak, Apo fanatiklerinin duygularını okşamak içindir. Öcalan ile dağ kadrosu arasında ki anlaşmazlıkları ve birbirilerine yönelik eleştirileri bizzat Abdullah Öcalan’ın kendi ifadelerine yer vererek hazırladığım “Apo’nun Kürt ve Din Maskesi”, “Yüz Yıllık Yalan Kürdistan” ve “Kemalist Devletle Hesaplaşma” adında ki üç kitaptan oluşan “Kürt Dosyası” çalışmamda tüm ayrıntılarıyla anlatmıştım.

Özetle Abdullah Öcalan, süreci hazırlayanların elinde sadece bir aparat olarak kullanılacaktır. Bu somut bilgiler de talepleri kabul edilse bile PKK’nın silah bırakmayacağı gerçeğini önümüze koymaktadır.

Kamuoyuna silah bırakma şeklinde yansıtılanın altında yatan gerçek de PKK’nın da tıpkı uzantısı YPG’nin (SGD) isim değiştirerek Suriye yönetimine dâhil olduğu gibi “devletleşme” gibi meşru bir zemin arayışı içerisinde olduğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi