Volkan AYDEMİR

Volkan AYDEMİR

Siyasi seçimlerin karakteri, prensibi ve felsefesi üzerine

Siyasi seçimlerin karakteri, prensibi ve felsefesi üzerine

Sevgili okurlar, bildiğiniz gibi gibi üç taraflı olarak 14 Mayıs’ta başlayan ve 28 Mayıstaki turda Cumhur ittifakı ve Millet ittifakının yarıştığı önemli bir seçim süreci atlattık. Yurttaşlarım adına, oy verme ve sayım sürecinde küçük tartışmalar dışında hiçbir şekilde büyük ve kitlesel olayların yaşanmaması ziyadesiyle her Türk vatandaşı gibi beni de mutlu etti. Her ne kadar fark edilmese de sonucu kitleleri ilgilendiren bütün olaylar gibi yaşanan seçim sürecinin de vizyonu, stratejisi olduğu gibi mutlak bir karakteri, kapsamlı ve derin felsefesi vardır.

Objektif olarak fikrimi açıklamam gerekirse, özellikle propaganda sürecinde halkla ilişkiler ve akılcı politika oluşturup gündem belirleme konusunda sosyal ve sayısal bilim dallarının alakalı disiplinleri gibi girdileri, başarılı şekilde enstrümante ederek pratikte uygulayan taraf sonuçta başarılı oldu. Sürekli kazanma arzusuyla başlayıp sonuçta yıllardır hüsrana uğrayan ana muhalefet partisinin bilmediği veya unuttuğu, ünlü fizikçi Albert Einstein’ın literatüre kazandırdığı ve bilim dünyasında çok kullanılan bir kural yazayım,

"Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.”

Her seçim döneminde aynı hataların yaşanmasından, seçmeni bıkmış ama seçileni bıkmamış bir sinerji ile yerel seçime hazırlanan bütün siyasi organizasyonların başkanlarını, görevlilerini ve adaylarını halkın içinden birisi olarak özellikle ikaz etmek isterim ki; “Vekilim” olarak seçeceğim “Asil” olan vatandaşın temsili hakkını kullanmak için oy isterken: insanlara üstten bakmak her iki tarafın ağır hastalığı oldu. Bir konu hakkında fikirleri size uymasa bile insanları dinleyebilecek sabra ve onlara hoşgörüyle yaklaşabilecek saygınlığa, proje veya konu hakkında bilgisi olmadığı halde fikrini sunan birisine işin özünü anlatabilecek kadar özgüvene sahip olabilmelisiniz. Eğer okuma zahmetine katlanırsanız? Her iki ittifakta yer alan, sandalye sayısı fazla olan iktidar ve ana muhalefet partisi ile ilgili kısa, yaşanmış olaylardan oluşan anekdot paylaşayım.

Birincisi yıllardır girdiği yarışın sürekli kaybedeni olan parti üyeleriyle genelleme yapmadan ve kişiselleştirmeden yaşanmış bir olayı yazayım.

Birinci turdan önce güzel bir havada Kocaeli’nin Tütünçiftlik sahilinde, eşimle gezintiye çıktığımızda Cumhuriyet Halk Partisinin standında bulunan görevliler gözlemlediğim kadarıyla seçim kazanmış edasıyla gayri ciddi bir şekilde gelenlere kolonya şeker dağıtıp, kendi aralarında espriler yaparak gülüyorlardı. Görevli dediysem, birçoğu 35-45’in üstünde kadınlı erkekli gruptan söz ediyorum. İlkönce çok ilgilenmedim ama sonradan dönüp yine görevli olan ve daha sonra Belediye meclis üyesi olduğunu öğrendiğim beyefendiye bir şeyler sormaya çalıştım. Ama konuşmak ne mümkün! Beyefendi siyaseti yemiş yutmuş, seçimi kazanıp hükümet olmuş, benimle iki kelime konuşup kendisinin zaten belediye meclis üyesi olduğunu söyleyerek çift kabin kamyonetiyle havalı şekilde ayrıldı yanımızdan.

Cumhuriyet Halk Partisi %25 oranında olan sabit oyu, gerçek anlamda parti geleneğine bağlı ve hala umudu olan insanlar sayesinde aldı. Hiç kimse kendisine pay biçmesin. Hele ki il ve ilçe teşkilatlanmalarındaki özentisiz yönetici seçimleri veya atamaları sayesinde uzun bir süre muhalefetten çıkamazlar.

Bu durum Milliyetçi Hareket Partisi içinde geçerlidir. Cumhuriyet Halk Partisinin içinden batı yanlısı ulusalcılık karşıtı, liberal 10 aralıkçılar grubunu çıkaracak olursak eğer, Türkiye’de bulunan üç parti köklü geçmişe sahip fikir partisidir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kurulan partileri incelediğimizde Türkiye’de konjonktür partilerin dışında yer alan üç fikir partisinin ilham kaynağı olan partilere rastlayabiliriz. Bunlar; Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, İttihad ve Terakki cemiyeti ve İttihad-ı Muhammedi Fırkasıdır.

Tekrar başlık konumuza dönecek olursak, seçimin felsefesini ve bilimselliğini sizlere daha iyi anlatabilmek için şöyle bir gösterge sunayım. Bütün siyasi organizasyonların SKM diye adlandırdıkları, seçim sürecini koordine ve yönetmek için oluşturdukları birimlerin kadrolarını oluşturan üyelerin; sosyoloji, psikoloji ve politika bilimi konusundaki bilgilerini ölçen veya denetleyen bir üst kurul var mı? Diye sorgulamamız gerekir. Bu önemli kurullarda emekli öğretmen, eski kafalı siyasetçi, emekli muhtar gibi bir umut kaybettiklerini seçimi kazanmaya bağlayıp paranoyak derecesinde buraları sahiplenip hiç kimseyi Skm’ne yaklaştırmayan tipler gördüm. Tamamen kendi bildiklerinin doğru olduğunu düşünen bu insanlar bilimin bir işe yaramayıp cenaze namazları ve çay sohbetiyle seçim kazanılacağında hemfikirler. Görevleri olan yerel propaganda üretme işinden bihaberler.

Çünkü dinlemiyor konuşuyorlar, en fazla bilgiye onlar sahip, nefes alıp vermeyi ve bir gruba dâhil olmayı tecrübe ve yaşamak sanıyorlar. Ama en önemlisi bu kişilerin henüz hiçbir başarı hikâyesi yoktur. Politikanın sürekli çıktısıyla ilgilenen bir arkadaşıma Türkiye siyasetinin artık, yazımın başında belirttiğim bilimsel girdilerle kazanılacağını, adayların artık iyi birer sahne performansçısı olması gerektiğini anlatıp durdum yıllarca. Siyasete atılan bir başka arkadaşım Türkiye siyasetini üst perdeden yapmaya çalışmaktan söz ederken, adaylık sonrası kaybetmiş kişi ve dışlanmış siyasetçilerle cenaze namazı ve mezarlık ziyaret ziyaretlerinde gördüğümde kaybetme endişesinin insanları ne denli savurduğuna şahit oldum.

14 Mayıs’taki milletvekili seçimini, önceki seçimlere göre %7 puan kaybederek %35’lik bir oranla kazanan Adalet ve Kalkınma Partisine ise seçimi kazandıranın, tabandaki teşkilat çalışmalarının olmadığını, başta parti genel başkanı olmak üzere genel merkez ve illerde bulunan kısıtlı sayıdaki çatı yapısında yer alan kişilerdir. İktidar partisindeki hastalık ana muhalefetten farklı bir şekle evirilmiştir. Genelleme yapmadan yine kişiselleştirmeden, örnekleyerek anlatmam gerekirse; iddialara göre yine Kocaeli’de bir ilçe örgütünde yönetimde olan bir partili, büyük bir ahlaki kusur olarak insanları Amerikan parası üzerinden dolandırdığı yetmediği gibi, yine iddialara göre, üstüne birde STK ismi kullanarak bir ilçe belediyesinden usulsüzce alıp şahsi harcamalarında kullandığı maddi yardımı perdelemek için ise o dönem sürekli parti teşkilatlarıyla görüntü vermek suretiyle şimdi milletvekili seçilmiş olan bir adayın yanında kendisini korumaya aldığını düşünmekteydi. Bu ve bunun gibi iktidar partisini kendisine maalesef kalkan yapan düşük ahlaklı sülük beyinli kişiler seçmen tarafından bilinip takip ve gereği şekilde takdir edilmektedir. Onun içindir ki bu seçimde bütün siyasi partilerin oy oranı sayısal olarak düşük olarak çıktı karşımıza. Çünkü seçmen artık daha liyakatli, karakterli ve tutarlı aktörler görmek istiyor.

Başta yazdığımız gibi, sonuçları kitleleri ilgilendiren her seçim veya çıktının bir felsefesi ve bilimsel yanı mutlaka var, ama en önemlisi ahlaki olarak ideal mutlak karakterinin, derin  felsefesini ve prensibinin olması.

Türk ulusu olarak tercihlerimize başvurulacak birçok seçim geçireceğiz, yurttaş olarak bizlerin görevi ve önceliği; geçmiş toplumsal sorunlar ile tecrübelerimizin ışığında ilkeli, ihtiyaçlarımıza cevap verebilecek niteliklere sahip kadrolara görev verebilmek.   

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Volkan AYDEMİR Arşivi