Neredeyiz? Ne oluyor? Ve nasıl Çıkacağız?
Her gün yeni bir söylemle hem de Türkiye’ye ve halkımızın sorunlarına, içinde bulunduğumuz durumdan çıkmamızı sağlayacak hiç bir faydası olmayan söylemlerle karşılaşıyoruz.
Açık açık popülizm yapılıyor ve kutuplaşmaya yol açan, bir analiz sonucu olmayan ve tamamen öğretilen/öğrenilen ön yargılarla konuşmalar yapılıyor.
Televizyona çıkarılan biri rahatlıkla Osmanlının son dönemini 1923 - 1938 dönemi ile kıyaslayıp, Osmanlı döneminin daha demokrat olduğunu söyleyebiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerinin atıldığı bir dönemi bu şekilde tanımlamanın ne demokrasi ile ne de Cumhuriyet yönetimi ile ilgisi vardır.
Konu tamamen rejimi değiştirme, Cumhuriyetin temel felsefesini ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Başka biri ve birileri tarihi ve tarihte cereyan etmiş olayları değiştirme yarışında.
Strateji ile ya da askeri bilimlerle alakası olmayan hatta coğrafya bilimini, harita okumayı, harp tarihini, siyasi tarihi bilmeyen bilmeyenler televizyon ekranlarında ve gazetelerdeki köşelerinde ahkam kesiyorlar.
Her biri ayrı bir stratejist ve jeopolitikci ve güvenlik uzmanı.
Maşaallah memleketimiz bu konuda çok verimli. Tabii herkes konuşsun,
Mao’nun dediği gibi bin çiçek açsın, fikirler, bilgiler aktarılsın.
Ama bizde ısırgan otları çoğalıyor. Kaşıntıya neden oluyor.
Bu arada ısırgan otu deyip geçmeyin. Yemeği kansere karşı kullanılan tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak kullanılıyor. Başka birileri kimlerin Cennete kimlerin Cehenneme gideceğini söylüyor, Adeta vize veren konsoloslar gibi bir görev üslenmişler.
Ölüler arkasından şiirler yazıp onlardan hesap soruyor. Hem iktidar hem de muhalefet kutuplaştırıcı bir söylem tutturmuş gidiyor.Bu kadar sert uslubun kullanılması milleti maalesef bölüyor, birbirine düşman haline getiriyor.
Herkes karşı tarafı kendi kafasındaki sisteme uymaya zorluyor. Çok ağır ifadeler kullanıyoruz. Korona salgınından yeni normale geçerken konuştuklarımız yukarıda belirttiğim söylemlerle sınırlı. Peki ülkemizde, bölgemizde dünyada olanları ya da halkın gerçek ihtiyaçlarını biliyormuyuz.
Bunları konuşacakmıyız. Bu gün biraz onlardan bahsetmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde Pasifik ve Doğu Akdeniz’de gerilim artıyor.ABD’de başlayan olayların diğer ülkelere yayılma örnek alınması söz konusu. Üstelik 2020 Kasım seçimlerinde Başkan Trump’ın şansını artıracak içeride ve/veya dışarıda bir girişim olabilir.
Küresel güç mücadelesinde süregelen gerilim ve zamanın ABD’nin aleyhine işlemesi özellikle bölgemizde yeni bir gelişimin habercisi olabilir. ABD’nin Irak ve Suriye politikasında daha yumuşak bir uslub kullanması, yine İran’nın Kasım Süleymani usulü doğrudan müdahale yerine daha dolaylı yolları tetcih etmeye başlaması incelemeye değer. Yani ABD/Batı ile İran’ın nükleer konusunda masaya oturması konusu da iyi düşünülmelidir.
Rusya’nın Tartus’daki üssün genişletilmesi ve Kamışlı’daki üssün asgari Hümeynim üssü kadar büyütülmesi isteğinin amacı ve bizim açımızdan nelere yol açacağı incelenmelidir.
Suriye’nin İdlib’e yönelik harekat hazırlığı içinde bulunduğu ve bölgeye kuvvet kaydırdığı anlaşılıyor. İran’ın,İsrail sınırına yakın güçlerinin 100 km. daha uzağa çekilmesi, Mahir Esad ile Hasan Nazrallah arasında, Lübnan Hizbullah’ının Suriye- Lübnan arasındaki kaçakçılık olayları konusunda tartışmasının nelere yol açabileceği mercek altına alınmalıdır.
İsrail’in, Filistin topraklarını ilhak etmesinin, Ürdün’ün ve Lübnan’nın kaosa sürüklenmesine ve iki devletli bir çözümün ortadan kalkmasına, Filistinliler arasında iç çatışmaların /mücadelenin ortaya çıkmasına neden olacaktır.
ABD’nin Tunus’ta, Afrika Komutanlığına bağlı bir üs teşkil etmek istemesi Libya’daki mücadeleyi ve Ruslarla ilişkileri nasıl etkileyecektir.
Son dönemde özellikle Koronavirüs tecridi döneminde Siber saldırılar konusunda ülkeler birbirlerini test ettiler.Dar alanlarda saldırılar yaptılar.Hayatın akışını ciddi biçimde etkileyecek şekilde siber saldırıların yapılması ve önleyici tedbirler alınması konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Bu yeteneği olmayan ülkeler çok zor durumda kalabilirler.Devletler fonksiyonlarını yerine yerine getirmekten aciz durumunda kalabilirler.Bu durumda kendi savunma sistemimizi geliştiremezsek, daha büyük bir gücün katkısıyla oluşturulacak siber güvenlik şemsiyesi altına girilmesi konusu da
düşünülmelidir.
Dünyanın tekrar bir kutuplaşma sürecine girdiğini ve
mücadelenin ağırlık merkezinin ekonomi, bilimsel ve teknolojik
güç alanlarında olacağı dikkate alınmalıdır.
ABD ile Çin arasında 5G teknolojsinin ve alt yapısının kim tarafından kazanılacağını, kim alırsa ya da Türkiye nerede durursa ne kazanıp ne kaybedeceğini analiz etmelidir.
Mevcut gelişmelerin yol kuşak projesini nasıl etkileyeceği incelenmiş midir?
Su ve gıda konusundaki avantajlarını nasıl kullanacağı belirlenmişmidir?
Göç konusuyla Türkiye’nin nasıl baş edeceği ve bunun ekonomiye yansıması incelenmişmidir?
Ekonomik sorunlarımızın aşılabilmesi için bölgemizde(mesela Suudi Arabistan 2030 vizyonu) ve Avrupa’daki (Almanya’da start up projeler için 18 milyar avro ayırması) projeler konusunda Türk Şirketlerinin girişimde
bulunulması ve buna yönelik diplomatik faaliyetler önem kazanmaktadır.
Tabii ülkeler arasında ilişkiler de önem arzetmektedir.
Artık lüzumsuz tartışmaları ve anlamsız söylemleri bir tarafa bırakıp bütün güç unsurlarımızla sahip olduğumuz jeopolitik önemin farkında olmalı, ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı yeniden kazanmak için önümüze bakmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.