Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Milletin tarihi yaşadığı yerde yazılır

Milletin tarihi yaşadığı yerde yazılır

Arjantin’de bir ihtiyar bana çocukken tanık olduğu şöyle bir olayı anlatmıştı: Geçen yüzyılın başında Arjantin'e yoğun bir İtalyan göçü yaşanmış. Gelenlerden biri de babasıymış. Mesleği olduğu için bir fırın açmış. Yanına da hem az ücrete çalışan hem de sağlam birer emekçi olan Bolivyalı ve Paraguaylı işçileri almış. Bolivyalılardan biri tam bir yerliymiş. Adamcağız yoksulluktan biraz da kültüründe olmadığı için ayakkabı kullanmazmış. Sürekli çıplak ayakla gezdiği için ayakları pislenirmiş. Fırının sahibi İtalyan, bu yerliyi sürekli aşağılar, hoşlanmazmış. Sonunda bir gün "defol git lan buradan, kirletme dükkanımı pis ayaklarınla!" deyip Bolivyalıyı kovmuş. Bolivyalı kafasını eğmiş, dükkanın kapısına çıkmış. Bir daha eğilip ayaklarına bakmış. Sonra kafasını kaldırıp "Haklısın patron benim ayaklarım kirli. Ama unutma ben bir ırkım! Bu ayakları yıkayınca tertemiz olur. Oysa senin babanın bile nereden geldiği belli değil!" demiş ve gitmiş.

Yıllar önce anlatılan bu hikaye Meksika’da, dünyanın en büyük ve en zengin Antropoloji müzelerinden birini gezerken hatırıma geldi. Ziyaretçilerin tümü, yani halktan insanlar 1000 ile 4000 yıl arasında tarihe sahip olan müzedeki her eserle şaşırtıcı bir bağ kuruyordu. Herkes birbirine sergilenen objelerle ilgili tarihsel mitolojik bilgiler veriyor, hikayeler anlatıyordu. Anladım ki Meksikalılar burayı bir müzeden çok milli varlıklarının kanıtı olarak görüyorlar. Dahası müzede sergilenen her kültürel ögeyi bugün sanat, edebiyat, sosyoloji, inanç ve hatta askeri geleneklerinde yaşatıyorlar.

Sonra Cumhuriyetimizin, Atatürk'ün tarihe ve antropolojiye verdiği önem aklıma geldi. Yaratılan devasa müzeler, ortaya çıkarılan medeniyetler hep üzerinde yaşadığımız toprağın gerçek sahibi olduğumuz bilincine erişmek içindi. Halkın tüm bu tarihsel birikimi kendine ait hissedip gurur duyması gerekirdi. Milli bilinç böyle oluşturulurdu. Yoksa biz tüm bu medeniyetlerin yükseldiği topraklara yabancı kalırdık. Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezerken atalarımızla gurur duymamız, birbirimize onların hikayelerini anlatmamız, onların sanatlarını yaşatmamız gerekirdi.

Fakat pek öyle olmadı. Türk milletinin, ayakları yaşadığı topraklara basan bu tarihsel yaklaşımına sahip çıkılmadı. Atatürkçü tarih tezi yerine tarihsel geçerliliği olmayan panislamist ve pantürkist yaklaşımlar getirdi. Her ikisinin de temel hatası yaşadığımız topraklara dışarıdan bir kök aramasıydı. Her ikisi de Atlantik İttifakı tarafından sadece Türkiye’ye değil bölge ülkelerine karşı desteklendi. Oysa biz ne Orta Asya’da yaşıyoruz ne de Arapça konuşuyoruz. Dilimiz ve kültürümüz bu topraklarda kurulmuş onlarca medeniyetin bize miras bıraktığı zenginlikleri taşıyor.

Asya’daki soydaşlarımızdan çok daha ilerde, çok daha zengin tarihsel tecrübelere sahibiz. Türkiye dışında beş ülkede daha Kürtler yaşıyor. Fakat hiçbiri ne eğitim oranı, ne ticaret ne de politikada bizim Kürtlerimiz kadar önde değil. Orta Doğu, Balkanları ve Kafkasları biraz tanıyan herkes Türkiye’nin bölgesinde bir pırlanta olduğunu bilir. Türk milletinin irili ufaklı daha nice unsurları mevcut. Hepsi bu medeniyetin imkanlarından faydalanarak büyüdü ve gelişti. Bu yüzden hiç kimse köklerinin uzandığı topraklara dönmeyi düşünmüyor.

Ne yazık ki cumhuriyetin çok büyük yaratımlarına gereken değeri verip yükseltemedik. Dünyada kendi tarih ve antropoloji tezine sahip birkaç ulustan biriyiz. 1930’larda bunu düşünüp gerçekleştirmek gibi bir mucizeyi başarmışız. Fakat ne yazık ki bunu kendi insanımıza kabul ettirememişiz. Aslında ihtiyacımız olan her şey yaşadığımız topraklarda var. İslamı bin yıldan fazladır tecrübe etmişiz. Kendimize özgü inanç ve değerlerimiz var.İnancı, onuru ve çileyi paylaşmış bir milletiz. Yaşadığımız toprakların tarihine yeterince iyi bakarsak hiçbir şeyi yeniden keşfetmemize gerek kalmaz.

İstila ve katliamlara direnerek kültürlerini ve karakterlerini korumuş milletlere bakınca bunun bir tesadüf olmadığını anlıyorum. Köklü bir millet esir düştüğünde düşmanının taşıdığı değerleri bile dönüştürme yeteneğine sahiptir. Köksüz olan ise düşmanı dahi aratacak denli yozlaşarak tarihin çöplüğüne gider. Köklerimiz burada. Güneşimizi ve suyumuzu yani gıdamızı yurdumuzdan alıyoruz. Bizi yıpratan iç kavgalarımız bile çözüme kavuştukça millet olmamıza hizmet ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Özgür UYANIK Arşivi