Kılıçdaroğlu CHP’nin Gorbaçov’u mu olacak?
Geçtiğimiz 30 Ağustos'ta hayata gözlerini yuman Sovyetler Birliğinin son lideri Mihail Gorbaçov Türkçe’ye “açıklık” ve “yeniden yapılanma” olarak çevirebileceğimiz politikalarının da mimarıdır.
Esasında bu politikalar gerilemiş Sovyet sisteminin önünü açmayı hedefleyen bir dizi haklı eleştiriden doğmuştu. Fakat Gorbaçov Sovyetlerin başına gelir gelmez bu politikaları uygulamak için önünde engel olarak gördüğü devlet örgütlenmesini dağıtma yönünde adım attı. İlk kurbanı Demokratik Almanya Cumhuriyeti oldu. Buraya yaptığı ziyaretten bir yıl sonra Doğu Alman devleti tarihe karıştı.
Aynı sırada Küba’da rejimi çözülmesi için baskı yaptı. Fakat Fidel Castro’nun liderlik inadı Doğu Almanya’yı batıdan ayıran yüzlerce kilometrelik duvardan daha dayanıklı çıktı. Sovyetler Birliği’nin yıkılışının üzerinden 32 yıl geçmesine karşın Fidel’in Küba'sı halen ayakta duruyor.
Biliyorum, Kılıçdaroğlu ile Gorbaçov arasında kurulan benzetme oldukça kötümser. Fakat en son kadınların kıyafetiyle ilgili sunduğu kanunun yarattığı tartışmalara bakınca insan pek de iyimser olamıyor.
Bana sorarsanız CHP Genel Başkanının niyeti iyi ve siyaseten rakibinin elinden bir silahı almaya dönük bir çabası var. Fakat belli ki bu kanun önerisi hayata geçirildiğinde hangi sonuçlar doğuracağı eni boyu düşünülmemiş. Erdoğan’ın elinden başörtüsü kozunu alayım derken Türkiye’yi tamamen başka mecralara taşıyacak bir kapıyı aralamış oldu.
Üstelik meclisten geçirme gücü yokken Kılıçdaroğlu böyle bir kanunu niye ortaya attı?
Gorbaçov, Sovyetler Birliği ve onun yerküreye yayılmış ittifaklarını eski hatalardan kurtarma, yenilik ve gelişme adına zorluyorken; acaba başarısız olduğunda bu işin nereye varacağını düşünmüş müydü?
Kılıçdaroğlu da Gorbaçov’la aynı yanılgıyı taşıyor olmasın?
Ya da şöyle sorayım: CHP Genel Başkanı başarılı olmak zorundalığının farkında değil mi?
“Başarılı olur muyum bilmiyorum… Ama deneyeceğim” diyor 7 Ekimde attığı tivitte.
Hiçbir lider başarısından emin olamaz. Ancak başaracağına inandığı için dener.
Sorun şu ki Kılıçdaroğlu başaracağına inanmıyor gibi görünüyor. Daha da önemlisi kendisini destekleyenleri bile başarabileceğine inandıramıyor.
Evet, bu inandırıcılık meselesi liderlik sorununun merkezinde duruyor.
CHP Genel Başkanının siyaset üretmediğini kimse söyleyemez. Halka, CHP’ye uzak kesimlere ulaşmak için mutfak konuşmaları gibi samimi yöntemler buluyor. Demokrasi Yürüyüşü gibi toplumu yanında gösteren eylemlere imza atıyor. Fakat bu işlerin sonunda bir şeyleri değiştirebileceğine dair bir kanaat güçlenmiyor.
Ayrı bir tartışma konusu ama Kılıçdaroğlu siyasetin liderin yön göstermesiyle kitleler tarafından uygulanması gereken bir şey olduğunu anlamamış. O sanki sürekli bir şeyler yaparak kendini kanıtlamaya çalışıyor.
CHP yönetimi artık Kılıçdaroğlu’nun hamlelerini sadece bir avuç “Kemalist”in değil genel olarak aydınların reddettiğini görmeli.
Öncü fikirler daima ve ilk önce aydın zümre tarafından değerlendirilir, kabul görür ve özümsenir. Oradan topluma doğru nüfuz eder.
Kılıçdaroğlu’nun son kanun teklifi liberalinden Kemalistine, sosyalistinden milliyetçisine hiçbir aydın kesimde destek bulmadı. Bu durumda toplum CHP’nin neyi savunduğu konusunda nasıl fikir sahibi olabilir ki: Desteklesin ya da reddetsin.
İşte ne yazık ki bu tür açılım ve yeniden yapılanma politikaları iyi planlanmadığında, kolektif bir çabanın ürünü olmadığında çözülüşe götürüyor.
Bir de biz hep bir sonraki hamlenin ne kadar iyi ya da doğru olduğunu tartışmak zorunda bırakılıyoruz. Kılıçdaroğlu’nun açılımı dün değil İyi Partiyi getirip merkeze oturtmasıyla başladı. Merkez sağı yeniden yapılandırmaya uğraşacağına yükselen kriz ortamında emekçilerin sorunlarının öne çıktığı bir siyaseti inşa etseydi bugün iktidar bile kaçınılmaz olarak daha reformist, yenilikçi ya da ilerici politikaları savunmak zorunda kalacaktı.
Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı yalnızlaştırma siyaseti genel olarak sağın alanını büyütüyor. “Helalleşme”si bile sağın mağduriyetini haklı kılıyor ve sola yeni bir siyaset alanı açmıyor.
Bu durumda CHP sağın payandalığını yapmaktan öteye geçemiyor.
Gorbaçov’unki gibi Kılıçdaroğlu’nun siyasetleri de sağlam bir temel üzerinde yükselmiyor. Sadece binayı bir arada tutan çimentoyu zayıflatıyor.
İşin kötü yanı, bu noktadan geriye dönüş de mümkün değil.
Önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’ın yeniden kazanması durumunda İyi Parti başta olmak üzere sağ zayıflamayacak ama CHP gerçek anlamda bir çöküş yaşayabilir.
Çünkü kaybeden sadece Kılıçdaroğlu siyasetleri değil CHP olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.