Noel Baba’nın çantasından ne çıkacak?
Politika sahnesinde bir seçim oyunu oynanıyor. Godot’u bekler gibi seçimi bekliyoruz. Bir yerde sahneye girecek ve her şey değişecek zannediyoruz.
Oysa seçim her gün: Trafikte, bankada, okulda, mahkemede kararlarımızla nasıl yaşamak ve yönetilmek istediğimize dair oy veriyoruz.
Bu yüzden halkın “kurban” olduğuna dair yaklaşımlar gerçekçi değil.
Muhalefet liderleri halka gidiyor ama “sokak röportajı” yapar gibi; “abi, abla” diye ağlaşan vatandaşa mikrofon tutuyor.
Muhalefet liderleri hep buluşuyor, hep görüşüyor. Güya yarın seçim olacak ama neyle karşılaşacaklarını kestiremedikleri için kimin aday olacağına bile karar veremiyorlar.
Siyaset nihayetinde belli kurallar ve koşullara göre belirlenir.
Bir gün doların 20’ye çıktığı, ertesi gün 10’a indiği bir ülkede siyaset nasıl belirlenir?
Bizim öğrendiğimiz siyaset satranç gibiydi. Mesela biz Yalçın Küçük hocanın “devalüasyon olursa darbe olur” kuralıyla büyüdük.
Şimdi bir devalüasyon krallığında yaşıyoruz ama yaprak kımıldamıyor.
Dün 16 Eylül 1989’da “Dövize Çevrilir Mevduat”la ilgili yaptığı açıklamayı görünce “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” dediğimiz Özal’ın bile belli prensiplere sahip olduğunu fark ettim.
Önceden belirlenmiş kuralların, ilkelerin bulunmadığı; kurumların iktidarın tasarrufunda istenildiği kadar esnetilebildiği bir dönem yaşıyoruz.
Meclis siyaset alanı değil, artık bir iktidar organı. “Formal demokrasi” yerini formaliteden konuşulan bir meydana bırakmış.
Zaten partiler bugün var yarın yok: Eskiden “Silahlı Kuvvetler Partisi” vardı.
Şimdi “Diyanet Partisi” var.
İç içe geçmiş çemberlerden kurulu tarihsel dairelerimize bir yenisi daha eklendi: Aralık kriziyle beraber 2001’e geri döndük. Fakat kamu ekonomisi çok daha zayıf, aşırı borçlu, parası daha değersiz, toplumsal açıdan çok daha çatışmalı ve derin kimlik bunalımlı bir Türkiye’ye vardık.
Dün CHP’nin kapatılmasını konuşuyorduk bugün İmamoğlu’nun görevden alınmasını konuşuyoruz.
Artık halkın büyük kısmında seçimler yoluyla hükümetin değişmesinin bile Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözmeyeceği kanaati yaygın.
Programsız ve iradesiz bir muhalefetten kimsenin Türkiye’yi kurtaracağı beklentisi yok. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en derin ekonomik, siyasi ve kurumsal krizinden geçerken halkın tercih ettiği belirgin bir alternatif bulunmuyor.
Yurttaşlar sadece artık görmeye tahammül edemedikleri aktörlerin sahneden çekilmesi, katlanamadıkları hakaretlerin sona ermesi için seçim istiyor.
Fakat bu kadar kuralsız ve salt iktidar sahiplerinin tasarrufuna açık bir sistemde “normal” bir seçim olmayacağı gibi böyle bir sistemin basitçe bir seçimin neticesinde değişmesi mümkün değil.
Noel’i bekler gibi seçimi bekleyenler iktidarın çantasından çıkacak sürprizlere de razı olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.