Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

“Kara Vatan”ı ilan ediyorum!

“Kara Vatan”ı ilan ediyorum!

Biz Oruç Reis gemisini Akdeniz’de petrol aramaya gönderdiğimiz sırada, yedi kabile devletinin bir araya gelmesiyle kurulmuş Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Mars görevine yolladığı uydusu uzayın derinliklerinde ilerlemekteydi. Biz hala 18’inci yüzyıldan beri Avrupalıların denizlerde kurduğu hakimiyeti nasıl aşacağımızı düşünürken BAE uzayın fethine başlıyordu. 

Bu küçük ve zengin kabile devletinin geleceğin evreninde söz sahibi olmaya soyunması fantastik bir fikir gibi gelebilir. Yine de 15-16.’ıncı asırlarda kendi topraklarından otuz kat daha büyük bugünkü Brezilya’yı fetheden küçük Portekiz krallığına benzetilebilir.

Kolomb “Yeni Dünya”ya ayak bastığında Amerika’ya ilgimiz bugün bizim Mars’a yakınlığımız kadardı. Hiçbirimiz dünyadan Mars’a nasıl gidilir bilmiyoruz ama Piri Reis o zamanlar Amerika’ya ulaşan yolun haritasını çıkarıp Kanuni’nin önüne koymuştu. Karşılığını sultanın emriyle asılarak aldı. 

Her neyse, denizcilik çağını birkaç yüzyıl önce kaçırdık. Şimdi “Mavi Vatan”la farkındalık yaratıp en azından sıkışmış coğrafyamızda bir nefeslik alan açmaya çalışıyoruz. Fakat ufkumuzu açsın diye yarattığımız bu kavramı biraz fazla şişirdik gibi geliyor bana. Kavram giderek Diyanet İşleri Başkanının Ayasofya’da çektiği kılıca dönüşmek üzereydi ki Erdoğan bir mola verdi.

İyi ki Erdoğan’ın hiçbir doktrinle kendini bağlamama gibi bir huyu var. Yoksa bu hikaye de Emevi Camide kılınacak namaz hayalleri gibi sonuçlanacaktı.

Erdoğan deyince insan CHP’yi düşünmeden edemiyor. CHP, Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın Yunanistan’la Ege sorunu üzerine masaya oturduğu sırada “milli çıkarlarımızdan taviz verilemez” manasında bir çıkış yaptı. Benzer bir “muhalefeti” Suriye’de 33 şehit verdiğimiz saldırıdan sonra Moskova’yla masaya oturduğumuzda da yapmıştı. Burada açıkça görülen bir yöntem hatası var. Muhalefet dış politika söz konusu olduğunda iktidarın gerisinden geliyor. İktidar ipleri gerip müdahale ederken “savaş çıkaracaksınız”, ipleri gevşetip anlaşma noktasına gelince de “vay efendim taviz mi veriyorsunuz” deniyor. 

İktidarın da muhalefetin de içselleştiremediği mesele şu ki dış politika devlet-ulus olmanın şartıdır. Nasıl ki devlet olmanın ilk şartı kesin biçimde tanımlanmış sınırlar ise ulus olmanın başlıca şartlarından biri de dış politikada netliktir. Hatta ulusun sağlamlığı dış politikadaki asırlara dayanan tutarlığında yatar. Çünkü uluslar kendilerini sadece egemenlik alanları üzerinden değil ayrıca kendi dışındakilere yaklaşımıyla birlikte tanımlarlar. Bu tanımlar konjonktürel  karlar üzerinden revize edilmez. Çünkü bunun yapılması ulusun deformasyonu sonucunu doğurur.

Bu yüzden iktidarın gerek Meis gerekse de Lozan üzerine sözleri hepimizin tüylerini diken diken ediyor. Lozan’da Ankara hükümeti at pazarlığı yapmadı: Kapitülasyonlardan arınmış egemen bir devleti tüm dünyaya kabul ettirdi. Meis’i Atatürk değil 1913’te Osmanlı kaybetti. 

Koskoca bir coğrafyayı işgalcilerin elinden kurtarmış olan Mustafa Kemal ve arkadaşları burnumuzun dibindeki bir adayı mı almayı becerememiş? Sizin aklınız buna yatıyor mu? Lozan’da biz Meis’i istediğimizde karşılığında tazminat ya da batı sınırlarımızdan taviz masaya konulduğunu bilmiyor musunuz? İsmet paşa ne yapsaydı yani; şu bin nüfuslu Meis için bütün anlaşmayı yırtıp masadan mı kalksaydı?

Mavi Vatan’ın toptancı, denizleri ortadan ikiye ayıran yaklaşımı ne yazık ki bir farkındalık yaratmaya hizmet etmedi. Aksine kafaları daha da çok karıştırdı. Birbirinden farklı Meis’i, Kıbrıs’ı, On İki adayı, kayalıkları bir torbaya koyarak neyi anlayabiliriz? Bu nasıl bir doktrin ki bize toplam alan içinde sınırlandırılması gereken denizalanı hakkında bile bilgi vermiyor? Örneğin tüm tezlerimizi kabul ettirirsek kazanacağımız karasuları ve kıta sahanlığı maksimum ne olacaktır? (Emekli Büyükelçi Şafak Göktürk’e göre bu en fazla %21,5 olabilir. Bu durumda bile Türk karasuları toplam deniz alanının %18’i kapsar) 

Görünen o ki Mavi Vatan’ın yaradığı tek somut şey Cumhuriyetin yapıbozumuna yaptığı katkıdır. Cumhuriyeti bir metin gibi düşünürseniz onun içinde geçen her bir kavram, iktidar tarafından tarihsel bağlamından kopartılarak yorumlanıyor. Meis örneğinde gördüğümüz gibi koskoca Lozan Antlaşması “burnumuzun dibindeki küçük bir adayı bile alamamışlar”a indirgeniyor. 

Madem öyle ben de buradan ülkemizin uzaydaki izdüşümü kadar kapladığı sonsuz derinliği “Kara Vatan” olarak ilan ediyorum! 

Hiç olmazsa adını “Gök”den alan bu millet, Ege’nin bir avuç suyunda çıkan fırtınayla meşgul edilirken aklını yitireceğine, hak ettiği yeri, kainatın sonsuzluğunu fethederken kaybolup gitsin.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi