Volkan AYDEMİR

Volkan AYDEMİR

Kamlarla-İmamlar Arasında Kalmışlık

Kamlarla-İmamlar Arasında Kalmışlık

Politik manevra saçmalıklarını mitolojiyle harmanlanıp, küresel neo-liberalizme paravan yapılarak günümüzde bizlere sunulması ayrı bir düzenbazlık. Artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki ipin sahibi başka kuvvetler.

Özellikle muhalefet ve iktidar ortağı partilerin genel başkanlarının açıklamaları sonrası karşılıklı “Ölürüm Türkiye ve Atatürkçü Türkiye” sloganları atan seçmenin tavrını çok merak ediyorum.

Bu söylemlere rağmen, ya yüzsüz bir şekilde Lider veya Genel Başkan putlaştırması yaşayacaklar ya da terörizmin karşısındaki Ulusalcı tepkilerini gösterecekler. Bu yazdıklarımın Kürt veya Türk etnisitesiyle hiçbir ilgisi yok, tamamen terörizm veya sınırlarımız içinde ayrı bir devlet düşünenlere karşı bir tutum olarak algılayabilirsiniz.

Mitoloji demişken,

Meraklıları için yazmış olayım, Türk mitolojisi konusunda okuyabildiğim kadarıyla yazılanların içinde: “Kamların Gecesi” üçlemesiyle tarihçi-ressam sevgili Şenol Soydan’ın roman serisi en iyilerindendir. Tarihi terimleri teorik, masalsı bir anlatım ve mükemmel kurgu içinde pratik olarak okur öğrenirsiniz.

Ulus devlet yapısını, liberal demokrasiye evirmek için için bütün siyasi akımlar içine sokup yükselttikleri adamlarıyla günümüz Türkiye’sinde etkin olan batılı stratejistler şimdide farklı bir şey deniyor gibi. Milliyetçilik tam yükselecekken en beklenmedik politik figür bir açıklama yapıyor, kendi seçmeninin yarısı kopuyor. Sokaktaki insan şaşkınlıkla izliyor olayları, oysa bunun adı halk dilinde “seçmeni kışkışlamak!” Geçmiş dönemde Meral hanımın masadan kalkarak yaptığı gibi kendi seçmenini karşı bloka geçmesini sağlamaktı.

Biz yine dönelim GEYİK meselesine.

İzmir’de yaralı halde fabrikaya sığınan geyiğe bir çift lafım olacak.

Sende yaralıyken gidip geleneksel yollarla tedavi olsana birader, ne gelip sığınıyorsun insanoğluna?

İnsan bu güven olmaz, nereden ne çıkacağı belli olmaz.

Bak annem bile noterde bana “insanoğlu oğlum ne olacağı belli olmaz diyor.”

Biz artık korkuyoruz, sen hangi cesaretle indin şehre?

Daha iki ay önce ikinci bardak suyu istedi diye linç etmediler mi Maraş’ta bir garibanı?

Diyarbakır’daki Narin olayı hala çözülemedi mesela?

Her olaydan sonra daha kötüsü ne olabilir diye sorgularken daha beteri geliyor.

Kamuoyunun bildiği kadarıyla, İstanbul’daki organize bebek ölümleri mesela?

Bunun daha beteri ise, yetkililer tarafından yapılan sorumlulara yönelik açıklamaların basiretsizliği.

Trafikte kimseye lastiğin inik, kapın açık diye işaret edemiyorsun. Elinde beyzbol sopasıyla iniyor, kendisine iyilik için işaret edildiğini anlatıp elindekini sorunca da “Ha bu elimdeki, antrenmana gideceğim diyor. Sopanın üstüne “Haydar” yazma bari.
8 yıl önce, 12 yaşındaki oğlunun TV’de mafya dizisini takip etmesini gururla anlatan annesi bugün cezaevi görüşünden çıktı. Gasp ve cinayetten yatıyormuş oğlu.

Ne bekliyorsunuz ki? Toplumumuzun önündeki en büyük tehlike, yanlış yönlendirme yapan TV programları ve diziler. Algılarımızla birlikte bir mühendislik sonucu toplumsal ahlakımız ve tutumlarımız değişti.
Bir ara sadık takipçileri cebinde sustalı taşıyordu, kaçırmadan izleyen herkes racon kesiyor, oyun kuruyordu.

Acayip bir figürdü Ramiz dayı.

Ailesini, sevdiklerini katlettiler sonunda. Kimse anlamıyor, bu hayatların sonunda büyük acılar yaşanır.

Şimdi sen yaralıyken gelip insanoğluna sığındın ya. sosyal medyaya dua et, iyi ki çekmişler seni. Yoksa Kastamonu’daki gibi etinden sucuk, boynuzundan süs eşyası yaparlardı.

Beyinlerini ve tarihi hayallerini iğfal eden o kadar dizi izlediler ki her şeyin sebebi olarak seni görmeğe başladılar. En koyu Müslümanı bile farkında olmadan şaman olup, doğa anaya döndü. Önümüzdeki günler ne getirir bilmem ama, kam gibi manyak giyip davulla ayin yaptıktan sonra imamın vakit namazına yetişecek bir sürü eleman var toplumda. Hiç kimse neyi niçin yaptığını bilmiyor artık.

Bir kartalımız eksik onu da görürsek-çift başlı kartal Meclisin çatısına konarsa Ardahan Atlı kulübünü, Rusya üzerine sefere göndermekten başlayabiliriz mesela çok heveslilerdi.

Yaşadığımız zaman, ahir zaman mı bilinmez?

Bu sabah uyandığımda neden bilmem Mustafa Kemal Atatürk’ün 20 Ekim 1927 tarihinde Gençliğe Hitaben yaptığı konuşma geldi aklıma.

Ulu Önderimizin konuşmasındaki hemen hemen her şey gerçekleşti, bunların en başlıcası, yıllar içinde siyasi iktidarların gücünü kullanarak devletin içinde sızmış olan Fetö yapılanması denen hain bir örgüt tarafından ordudaki subayların Ergenekon kumpası ile tasviyesidir. Devamının ise neredeyse günümüzde karşımıza çıkacağını görebiliyorsunuz.

İlkokul mezunu, şeref ve haysiyet yoksunu, kanı ve sütü bozuk sözde imam. Yabancı istihbarat örgütleri yardımıyla eğitim, barınma, sınav sorusu, gıda yardımı yaparak ele geçirdiği bir kuşağın neredeyse yarısını, beynini yıkayıp çöp. Bu terör örgütü ile hiçbir temas kurmayıp dolaylı ya da dolaysız vatana ihanet etmeyen bir diğer yarısını fişleyerek hiç etti PİÇ!.

Mitolojide ülkesine ihanet etmiş bir kam hikayesine rastlayamazsınız. Tarihimizde aralarına giren soysuzlar ve günümüzde basına yansıyan olaylar yüzünden din adamlarının güvenilirliği sarsılıyor. İşe alımlarda ciddi akademik ve ahlaki eleme süreci yaşanmalı mutlaka. “Teolojiyi, mitolojiyi, sosyolojiyi, psikolojiyi bilmeyen adam cemaat önünde şeyhine veya liderine bağlılık gibi safsata anlatıp, etki ajanlığı yapar ancak” diye yazasım geliyor. Sonra kılıçla minbere çıkan Ali beyi düşündüğümde ise, aklıma “Balık baştan kokar.” Atasözü geliyor.

Erzurum Kongresinde alınan karara istinaden ve Anayasamızın 3. Maddesine göre hiç kimsenin vücudunun organlarını ayrı ayrı hareket ettirmesine gerek yok!

KALIN SAĞLICAKLA!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Volkan AYDEMİR Arşivi