İDEOLOJİK BİR ÖRGÜT OLARAK: NATO
Bugün dış politikada öngörü üretmeye soyunmuş mekanizmaların, uluslararası coğrafyada Türkiye’mize kompartıman arayışları hazindir, kirlidir, mandacı bir düşünce üslubuna tekabül eder. Peşinen söylemek gerekiyor ki; Türkiye’mizin kompartımana ihtiyacı yok, kendine ihtiyacı vardır; ekonomik envanterine, askeri envanterine, entelektüel envanterine…
Diplomasi sırtını bir güce yaslamış tutarlı iddiaların matematiğidir ve bütün denklemlerin değişmezi tutarlılıktır. Diplomaside sağlaması yapılmamış hedefler, kaypaklığı tescilli üsluplar, gücünü bir kudrete dayamamış tezler dikkate alınmazlar. Bu bağlamda diplomasi; envanteri sağlıklı çıkarılmış güçlerin matematiğidir demek yerinde olur; aksi halde toplanabilir, çıkarılabilir, bölünebilir, çarpılabilirsiniz.
1950’li yılların soğuk savaş iklimi bizim NATO maceramızın gerekçesini oluşturmuş ancak o günün savaş yorgunu, yıkıntı yorgunu Türkiye’si için bu ittifak GÖNÜLLÜ BİR MECBURİYETE dönüşmüştür. NATO başlangıcı itibariyle bir Anglosakson projesidir ve askeri bir yapılanma olmadan çok daha önce ideolojik bir kurgudur. Dünyaya Anglosakson iştahına göre yeniden format atma tezidir; emperyaldir, patronajı ABD’nin kucağındadır. Bağlı devletlerce kabul görmüş sabitleri; Anglosakson ideolojisine uygun emperyal değişkenleri vardır.
Türkiye o günün şartlarında NATO’nun kuruluş sabitlerinden (Demirperde tehdidinden) yola çıkmış ancak değişkenlerini (emperyal kudretlerin iştahına uygun bir dünya öngörüsü) o günün yorgunluğu içerisinde gözden kaçırmıştır. Kore’de bizi samimiyet testine tutan bu emperyal yapı 1950 sonrası hemen hemen bütün kurumlarımıza müdahil olmuş ve maalesef devlet aklımıza sirayet etmiş, karışmış, karıştırmış, dizayn etmiştir.
O günün siyasi iradesi 1960’lı yıllara doğru NATO’nun emperyal öngörülerini kavramışsa da bu kavrayışın bedelini 1960 ihtilalıyla ödemiştir; ABD ve NATO ödetmiştir. NATO askeri anlamda katkılarının bedelini kurumlarımızı çalarak, demokrasimizi çalarak, milli hedeflerimizi çalarak ödetmiştir. Türkiye’miz için acı, ağır ve kıyıcı olmuştur.
1960-1980 arası nispeten tutarlı ilkeler etrafından örgülediğimiz NATO ile ilişkiler 1980 ihtilalıyla çığırından çıkmış; savunma paktı ortaklığımız kullanılmaya razı ülke teslimiyetine dönüşmüştür. 1980 sonrası diplomasimizin “evetçi” tavrı NATO ideologlarının iştahını kabartmış ve NATO emreden üst akıl rolüne soyunmuştur; vermemiş almış, rıza istememiş emretmiştir.
Kore’den sonra NATO’nun ideolojik iddialarına teslimiyetimizin asıl ve kahredici sebebi 1980 sonrası “evetçi” diplomasimizdir. Daha doğrusu güce dayanmayan iddialar, alkış toplamak için efelenmeler, hazırlıksız tehditler ve her seferinde geri adım atışlar diplomasisi… “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” romantizmi maalesef bize pahalıya mâlolmuştur. Türkiye 1960-1980 arası tutarlı dönem hariç NATO’nun nihayetinde bir askeri ittifak olduğunu unutmuş ve NATO’nun ideolojik iştahına ortaklık gibi milli çıkarlarıyla örtüşmeyen, milli duruşuyla örtüşmeyen, milli hedefleriyle örtüşmeyen tutarsız politikaların labirentine çekilmiştir.
NATO’nun bu niyet kirine rağmen dış politikada aldığımız her haysiyet darbesini NATO ve ABD’ye bağlamak bir politika ucuzluğudur, STRATEJİK BİR SIĞLIKTIR. Olup bitenlerde siyasal aktörlerin meydanlarda pazarlayacak, oya devşirecek çığırtkan üslubuyla diplomasi yapma ucuzluğunu göz ardı etmek tarihi ıskalamak demektir. İç siyasette alkış devşirmek hamasetle mümkün olabilir ancak diplomaside taraflar güven, tutarlılık ve sözün arkasındaki gücü baz alırlar; askeri gücü, ekonomik gücü, irade gücünü… Nara atarak diplomasi yapılamayacağını, diplomaside hamasetin bir bedelinin olacağını defalarca tecrübe etmemize rağmen bugün olup bitenleri yine nara ile yorumlamak tarihin seyrini ve diplomasinin doğasını idrak edemediğimizi işaret eder.
Hatırlatmak isterim ki NATO’ya girelim derken göz ardı ettiğimiz ideolojik niyetler gibi bugün NATO’ya meydan okurken yüzleşeceğimiz maliyetleri de göz ardı etmemeliyiz. NATO’dan çıkmak mümkün ve gereklidir ancak bu “salı sallamalarıyla” bir günde olup bitecek bir tavır değil; diplomatik üslubumuza geri besleme yapabilecek güce ulaşmakla mümkündür. Türkiye bloklar arası zikzaklarla konjonktürü kurtarma tutarsızlığından bir an önce vazgeçmeli ve kararının, duruşunun; siyasi, ekonomik, sosyal ve moral gereklerini tahkim etmelidir.
Güvenilir müttefik olmaktan kullanışlı ortak mesabesine düşüşümüzün ya da düşürülüşümüzün iç ve dış mihraklarıyla, sebep ve niyet kusurlarıyla hesaplaşmadan içeride pazarlanabilir iddialar dillendirmek kolay ama yeniden güven kazanmak zordur ve zaman işidir. Bugünün şartları dikkate alındığında NATO’dan çıkmak kolay değil ama mümkündür.
Unutulmamalıdır ki NATO’ya rağmen NATO’yu dizginleyebilir; askeri ve siyasi simülasyonumuzu milli çıkarlarımızın, cumhuriyetin kuruluş ülkülerinin sahasında inşa edebiliriz. Kurtuluşumuz dünü, bugünü ve yarını Türk’çe okumakta; kurtuluşumuz bütün kurumlarımızca bağımsızlaşmakta; kurtuluşumuz milli aklın rehberliğindedir.
S. Ağa Baydili
siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.