Her belge ideolojik metindir
Tarih, son tahlilde; kendini var kılmış düşünceler galerisidir. Düşünce, kendini kâh bir eser olarak kâh bir olay olarak var eder. Ancak bu var ediş ya da var oluşta sabit yahut değişken sınırsız sayıda girdi söz konusudur. Bu girdilerin her biri ideolojik bir projeksiyonun genlerini taşırlar.
Bu bağlamda tarih; kendini var etmiş ideolojiler harmanıdır diyebiliriz. Tarihin eser ya da olaylarına, varoluşta devreye giren girdilerin yol göstericiliğinde tanzim edilmiş “belgeler” şahitlik eder. Bu belgeler de en az eser ya da olayın kendisi kadar ideolojiktir.
Aynı eser ya da olayın; birbirine zıt, birbirini yalanlayan belgelerle günümüze taşınmış olması, baktığımız ideolojik coğrafyanın, daha doğrusu kamerayı koyduğumuz yerin ideolojik algı farklılığından kaynaklanır diyebiliriz.
Bu bağlamda eser ya da olayın kendisi de, belgesi de, bizim algımız da ideolojik bir veriden ibarettir. Tarih metodcularının; her tarihi anlama çabasını bir “yeniden inşa” olarak ele alması bu sebepledir ve beşeri’nin olduğu yerin ideolojiden bağımsız olamayacağı varsayımından yola çıkar.
Daha kısa bir söyleyişle bir eser ya da olayı algılamak; O’nu, seçtiğimiz, ideolojik süzgecimizle ayıkladığımız belgeler ışığında yeniden inşa etmek demektir. Zaten özü itibariyle sinema da; yaşanmış, yaşanabilir, yahut sinemasal kelimelerle kodlarını verdiğimiz bir çerçevede hayâl edebilir olanın inşası, daha doğrusu kurmacası değil midir?
İşte sinemayla, belgesel sinema ayrışmasının yapılıp yapılamayacağı sorusu tam da burada karşımıza çıkmaktadır. Geçmişin inşasıyla, yaşanabilir ya da hayâl edilebilirin kurmacası, teknik olarak aynı sorunsalı işaret etmektedir; kamerayı koyduğumuz yeri…
Etraflı düşünüldüğünde, herhangi bir şeyi ya da olguyu görüp gösterebileceğimiz sınırsız sayıda açı ve nokta söz konusudur. Bizim gözlerimizi ya da kameramızı konuşlandırdığımız yer, bizim ideoloji olarak kendimizi var ettiğimiz yere işaret eder.
Bu cümleden hareketle, belgesel sinemayı belgesel kılan şeyin; bir yönetmenin bir eser ya da olayı nasıl algıladığının belgesi olmasında aramak doğru olacaktır. Falan vakanüvist, filan olayın belgesini tanzim ederken hangi ideolojik, daha doğrusu taraflı verilerin etkisi altındaysa, bir yönetmenin bir belgeyi algısı da benzer verilerin etkisi altındadır.
Üstelik belge tanzim edicilerin sınırsız zamanına karşın, belgesel sinemacının elinde kendine özgü bir sinemasal zaman dizgesi vardır ve bu kurgusal zaman bütün belgeleri taşıyamayacak kadar naiftir.
O halde belgesel sinemacının esas yaptığı işin; neredeyse sınırsız sayıda belgenin içinden, kamerasını koyduğu yeri destekleyecek belgeleri ayırıp, onlardan bütünsel bir zaman dizgesi oluşturmak olduğunu söyleyebiliriz.
Kamera, duracağı yeri kendisi seçmediğine göre, daha doğrusu yönetmenin kurgusal zamanına an’lar oluştururken nötr olmadığına göre, belgesel sinema da kurmaca yapımlar kadar kurmaca bir sinemadır demek doğru olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.