Çin’in domuzlarını kim besleyecek?
Pek üzerinde durulmasa da Çin’in domuzları dünyanın önemli sorunlarından biri haline geliyor. Zira dünyada gıda endüstrisi için yetiştirilen domuzların yarısı(1,3 milyar!) Çin’de bulunuyor. Çin için domuz “istikrar” demek. Öyle ki Çin Komünist Partisi “Stratejik Domuz Rezervi” diye bir kavram icat etmiş durumda. Yani ülkenin gıda güvenliğini garanti altına alan domuz endüstrisine büyük önem veriyorlar.
Sorun şu ki, bu kadar büyük bir hayvan endüstrisi yarattığınızda önlenemez zararları ortaya çıkıyor. Mesela birkaç gün önce Çin’deki domuzlarda rastlanılan yeni tip bir virüsün pandemiye yol açabileceğine dair haberler yayınlandı. Konuyu bilenler için sürpriz değil. Zira Korona gibi son 20 yıldaki üç büyük pandemi de Asya kaynaklıydı.
Hastalıkları tetikleyen şey dengesiz bir sanayileşme ve kentlere yığılan yüz milyonlarca insanın gıda talebine cevap veren hayvan ticaretiydi. Ayrıca geleneksel Çin tıbbında pangolin, yarasa gibi egzotik hayvanların kullanımı da bu topraklarda hayvan kaynaklı bulaşıcı hastalıkları hep canlı tuttu. Son 20 yıldır Çin’in ticaret ve üretim merkezi haline gelmesiyle buradan çıkan mallar ve insan trafiği kolaylıkla hastalıkları dünyanın diğer bölgelerine taşımaya başladı.
Sadece hastalık meselesi de değil, bunun yemi, suyu var. Dünya soya ticaretinin %70’i domuzların beslenmesine hizmet ediyor. Soya unu ağırlıkla bu domuzları beslemek için kullanılıyor. Çin’in Dalian Borsasında günlük işlem gören soya miktarı 42 milyon ton. Bu oran ABD’nin bir yıllık soya tüketiminden(30 milyon ton) daha fazla. Brezilya, Çin’in soya talebine karşılık vermek için Amazonları yakıp tarım alanı açıyor. Bu da yetmiyor üretilen soyayı rakibi ABD’den daha hızlı limana ulaştırmak için yeni otoyollar ve tren hatları inşa ediyor. Bu tam anlamıyla dünyayı çevresel bir felakete sürüklüyor.
Çin kendi endüstrisinin ihtiyacı olan hammaddeyi karşılamak için Latin Amerika ve Afrika’da verimli araziler kiralıyor. Kendi gözlerimle şahit oldum. O alanda çok hızlı büyüyen bir ağaç türü yetiştiriyor. Bu ağaçlar on yıl içinde yer altı sularını kurutuyor. Ekildiği alan ve çevresi çölleşiyor.
Benzer bir durum soya için kiralanan topraklarda da yaşanıyor. Bir ton soya yetiştirmek için 1,5 ton su gerekiyor. Devasa alanlarda yapılan genetiği değiştirilmiş soya tarımında en güçlü zehirler kullanılıyor. Kilometrelerce uzaktaki yerleşimlerde herkes kanser oluyor, çocuklar sakat doğuyor. Toprak bir daha asla kullanılamayacak kadar zehir doluyor. Yer altı su kaynakları bu kirleniyor.
Domuzları beslemek için yapılan tarım sebebiyle, insanların ihtiyacı olan ürünleri yetiştirmek için verimli toprak bulmak her geçen gün zorlaşıyor. Bu da halkın ihtiyacı olan gıda ve temel tüketim ürünlerinde fiyat artışına yol açıyor. Brezilyalı köylüler Çin’in domuzlarını doyurmak için çalışıp, aç kalıyorlar.
Çin’in “gelişmekte olan ülkelerdeki” yatırımlarının tümü endüstrisi için ihtiyacı olan hammaddeyi garanti altına almak üzerine kurulu. Ülkelere borç verip ihtiyaçları olan petrol, maden, et, tahılın sürekliliğini sağlıyorlar. Borç sarmalından çıkamayan bu ülkeler giderek daha çok kaynağını Çin’in ihtiyacı için kullanmaya başlıyor.
Bu arada müjdeyi verelim: Çin, domuz ırkını büyütmeye başlattı. Çin pazarlarında 500 kiloluk dev domuzlar boy gösteriyor. Yakın bir gelecekte fil büyüklüğünde domuzlar yetiştirirlerse şaşırmamalıyız.
İşte o zaman belki Timur’un filleri gibi Konya ovasında her köye beslenmesi için bir Çin domuzu bırakabilirler.
Ama bize bir tane yetmez. İkincisini de alıp gelmeyi biliriz.
Ne de olsa biz Nasrettin Hoca’nın torunuyuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.