Arjantin'den Türkiye'ye çözülemeyen İran düğümü
Yeni yılın ilk günü Netflix (Amerika kıtasında) iyi bir gazetecilik örneği sayılabilecek bir belgesel yayınladı: Orijinal adı “Nisman: The Prosecutor, the President and the Spy” olan bu belgesel 18 Ocak 2015 günü ölü bulunan Arjantinli savcı Alberto Nisman olayını anlatıyor.
Bildiğim kadarıyla Türk basınında savcı Nisman olayıyla ilgili ilk ve en kapsamlı yazılar bana ait. Ancak mesele sadece bir savcının ölümüyle sınırlı değil.
Nisman’ın ölümü, merkezinde İran, İsrail ve ABD’nin olduğu yakın siyasi tarihin en karmaşık komplolar dizisinin bir sonucuydu.
Fakat olaylar Arjantin gibi Türkiye’ye uzak bir ülkede geçtiği için bizim basınımızda yeterince önemsenmedi. Oysa İran’la ilişkilerde çok önemli risklere işaret eden bu olay ülkemizde daha dikkatle ele alınmalıydı.
Olayların geçmişi her ikisi de Arjantin başkentinde gerçekleşen, 17 Mart 1992’de İsrail Büyükelçiliğine ve 18 Temmuz 1994’te Arjantin-İsrail Müşterek Derneği’ne (AMIA) yönelik iki bombalı saldırıya dayanıyor.
Arjantin’in yaşadığı en büyük terörist eylemler olarak tarihe geçen bu iki saldırıda 107 kişi hayatını kaybederken 600 kişi yaralandı.
Eylemlerin her ikisinde de bomba yüklü araçla intihar saldırısı yapıldığı söylendi. Ancak ilk olayda patlamanın bina içerisinde gerçekleştiğine dair bazı şüpheler giderilemedi.
Bununla beraber ikincisinde dışarıdan bir saldırı gerçekleştiğine yönelik kanıtlar vardı. İstihbarat raporlarında her iki olayın İran bağlantılı Hizbullah militanlarınca gerçekleştirildiği isimleriyle yazıldı.
Saldırıyı gerçekleştirenlerle ilişkide oldukları iddiasıyla yedi İranlı diplomat hakkında yakalama emri çıkarıldı. Yine de bu muhtemel terörist saldırıları kimin gerçekleştirdiğine dair net kanıtlara hiçbir zaman ulaşılamadı.
İran, diplomatları Arjantin’e teslim etmediği için iki ülke ilişkileri kesildi ve Hizbullah terörist örgüt ilan edildi.
Asıl büyük muamma neden Arjantin’in hedef olarak seçildiğiyle ilgiliydi. Arjantin, kamuoyunda pek bilinmese de yüksek nükleer teknolojiye sahip az sayıda ülkeden biridir.
O dönemde her şeyi satmakla ünlenen Arjantin devlet başkanı Carlos Menem, namı diğer “El Turco”, İran’a nükleer teknoloji transferi yapma sözü vermiş, fakat bunu yerine getirememişti. Aynı sıralarda Arjantin iki savaş gemisiyle Birinci Körfez Savaşında ABD’ye destek vermişti. Kimine göre İran, kimine göre İsrail bu patlamaları organize etmişti.
Son saldırıdan sekiz ay sonra 15 Mart 1995 günü Arjantin devlet başkanı Menem’in küçük oğlu “Carlitos”un kullandığı helikopter havada infilak etti. Tuhaf bir şekilde bu olay da aydınlatılamadı. Karısı, oğlunun ölümünden Menem’in “kirli ilişkilerini” sorumlu tutarak, ondan boşandı.
Dosya kapatıldı. Fakat yıllar sonra Menem başkanlığı döneminde Ekvador ve Hırvatistan’a yasa dışı silah satışından ceza aldı. Bahsi geçen silah satışı için bir fabrika havaya uçurulmuştu.
Belgesele konu olan merhum savcı Alberto Nisman ise ikinci saldırı AMIA davasını araştırmak üzere 2004 yılında görevlendirildi. Dönemin devlet başkanı Nestor Kirchner aynı anda Arjantin istihbaratı SI’nin başına Jaime Stiuso isimli bir ajanı atadı.
Nisman-Stiusso ikilisi dosyayı sonuca ulaştırmak için sınırsız bir kaynak ve yetkiyle donatıldılar. CIA ve MOSSAD ile koordineli çalışan özel savcı ve SI şefi yeni bir bilgiye ve kanıta ulaşamadı.
Bu arada eşi Cristina Fernandez’in devlet başkanı olduğu sırada 2010 Ekiminde eski başkan Nestor Kirchner ani bir beyin kanamasıyla hayata gözlerini yumdu.
Başkan Cristina, ikinci döneminde eşinin politikalarını daha radikal biçimde ilerletme kararı aldı. Bunların başında da İran’la kopan diplomatik ilişkileri yeniden kurmak vardı. 2011 Martında hükümet karşıtı bir gazetede Başkan Cristina’nın İran devlet başkanı Mahmud Ahmedinejad ile diplomatik ilişkileri yeniden kurmak için anlaştığına dair –hükümet tarafından yalanlanan- bir haber yayınlandı.
2012 Aralık ayında aynı kaynak, iki ülke arasında Beşar Esad’ın arabuluculuk yaptığını iddia etti. Arjantin’de ekonomik krizin iyiden iyiye kendini hissettirdiği 2013’de Dışişleri Bakanı Hector Timerman, İran Dışişleri Bakanı Ali Akbar Selahi ile Etiyopya’nın Addis Ababa kentinte buluştu. İki bakan İran’ın AMIA saldırısının soruşturmasına yardımcı olacağına ve bunun karşılığında diplomatik ilişkilerin başlatılacağına dair bir mutabakat metni imzaladılar.
Gizli gerçekleşen buluşmayı 27 Ocakta Başkan Cristina twitter hesabından duyurdu. Fakat İran’la varılan uzlaşma Arjantin’de sağ kesimlerde olağanüstü bir tepkiyle karşılandı. En kalabalık beşinci Yahudi toplumuna sahip bu ülkede basın ve sermaye kesimleri hükümete adeta savaş ilan ettiler.
Başkan Cristina, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ABD başkanı Obama’nın tehditkâr ve hesap sorar tavırları altında mutabakat hakkında bilgi vermek zorunda kaldı.
Bu arada savcı Nisman ve SI şefi Stiuso hükümeti düşürmek için çalışmaya başlamışlardı. 14 Ocak 2015 günü Nisman, devlet başkanı Cristina Kirchner hakkında teröristlere yardım etmek yoluyla vatana ihanet suçlamasıyla hazırladığı iddianameyi mahkemeye sundu.
Bu tüm yasalara aykırı bir eylemdi. Savcının devlet başkanı hakkında fezleke hazırlama yetkisi yoktu. Ayrıca Arjantin Meclisi ve senatosunun da onayından geçerek yasalaşan bir anlaşma için devlet başkanını suçlanamazdı.
19 Ocak sabaha karşı, Buenos Aires’in en iyi korunan ve lüks semti Puerto Madero’daki “Le Parc” gökdelenindeki konutunda savcı Alberto Nisman, kafasına bir el ateş edilmiş halde, ölü bulundu.
On polis korumasına sahip savcının ölümüne dair tüm incelemeler olayın bir intihar olduğunu gösteriyordu. Ancak savcının beklenmedik ölümü hükümeti hedef tahtasına koydu. Başkan Cristina ilk olarak ajan Jaime Stiuso’yu görevden aldı. SI’nin şefi ABD’ye kaçtı.
Arjantin Meclisi toplanarak istihbarat teşkilatının dağıtılarak yenisinin kurulmasına karar verdi.
Dokuz ay sonra zaten anayasa gereği bir kez daha başkan adayı olamayan Cristina Kirchner iktidarı devretti.
Yerine gelen başkan, Nisman’ın başlattığı soruşturmayı yeniden açtı ve eski dışişleri bakanı Timerman’ın tutuklanması kararı çıkarıldı. Aslen Yahudi kökenli olan Timerman kanser hastalığı için tedavi olmak için gittiği ABD’ye alınmadı ve ev hapsinde öldü.
Bu kadar skandala neden olan iki ülke arasındaki mutabakat ise İran’ın ilgisizliği nedeniyle kadük oldu. İran aradan geçen bir yıla rağmen “Gerçekleri Araştırma Komisyonu”na bir üye bile göndermemişti.
Yeni gelen başkan da mutabakatı iptal etti.
Arjantin’deki olaylar bana 1990 yılında peş peşe öldürülen Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun ve 1993’te katledilen Uğur Mumcu cinayetini anımsattı.
Tüm bu suikastların soruşturmaları İran’ın Kudüs Gücü’ne kadar uzanıyordu.
Arjantin’de olduğu gibi hiçbir zaman bunun doğru olup olmadığını öğrenemedik.
Çünkü Türkiye daima İran’la sorun yaratabilecek konuları kaşımamaya dikkat eder.
Zira Arjantin’den farklı olarak Türkiye’nin İran’la karşı karşıya gelmesinin sonuçları her iki ülke için çok yıkıcı olabilir.
Sonuç olarak İran’ın teokratik ve mezhepçi devlet yapısı, çatışmacı dış politika ve Şii güçlerini birleştirme anlayışı, İsrail ve ABD’yi baş düşman ilan ederek nükleer güç olma çabası önü alınmaz sorunlara yol açıyor.
Yalnızca kendini değil onunla ilişkide olan ülkeleri de şiddet sarmalına ve siyasi istikrarsızlığa sürüklüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.