Yalancının?
Çocuk olduğumuz yıllarda en çok arkadaşlarla mahallede oynamaya özenirdim. Mevsimine göre kışın kızak kayıp, takımlar halinde kartopu savaşları ve kardan adam yapmak. Bahar gelince eriyen karların çamurları ile çeşitli şekiller, şehirler kurup yollar yapmak. Hele yaz akşamı oyunlarının tadı anlatılamayacak kadar güzeldi.
Oturduğumuz lojmanın bahçesinden geçen DSİ’nin küçük sulama kanalı mahallenin çocuklarına havuz olurdu. Mahalleden tanıdığım birçok kişinin yüzmeyi küçük yaşlarda bahçemizden geçen sulama kanalında öğrenmiş olmasına karşın ben otuz yaşımda anca öğrenebilmiştim. Annem ve babam memur olduğu için bize de küçük yaşta gündüz bakımevi ve sonrasında anaokulunun yolu görünmüş, sabah sekiz akşam beş annemle mesaiye gider gibi eğitim hayatına başlamıştım.
Anaokulunun tek avantajı, annemin görev yaptığı Doğumevine yakın oluşuydu. Hele ki kar yağdığında-Kars’ta büyüyenler bilir-Doğumevi yokuşu kızak kayanlar için en uzun parkurdu. Biraz aklımız erdiğinde anaokulundan kader ve koğuş arkadaşım, şimdilerde Kafkas üniversitesinde iyi bir akademisyen olan Sevgili Metin’le doğumevi yokuşuna takılır, abilerden kızaklarını isteyip bir tur kaymak için sıra beklerdik. Doğumevi yokuşu; Yusufpaşa mahallesinde, etrafında eski Rus yapıları olan, Van’ın İskele caddesi kadar uzun olmasa da, bütününde Kars’ın en eski ve uzun caddelerinden birisidir.
Doğuda eski süt fabrikası mevkiinden başlayıp, batı kısmı Kars çayı ile sonlanır. Bir baştan diğer başa yürürken üzerindeki eşsiz yapılardan dolayı, kendinizi bir koridorda veya açık hava müzesinde tarihi bir yolculuğa çıkmış gibi hissedersiniz. Kars seyahatlerimde görüşmekten çok mutlu olduğum sevgili Metin ile ilkokul birinci sınıfın yarısında ayrılıp, ikinci ve üçüncü sınıfında yine birlikte okuyup ilkokul dört ve beşinci sınıfta tekrar başka okullarda devam etmiştim. Babamın kararsızlığı ve titizliği sayesinde İlk, orta ve lise tahsilim toplamda on bir okulda sürmüş, dönemimde en çok okul ve sınıf arkadaşına sahip bir öğrenci ünvanını kazanmıştım.
İşte çocuk aklımızla yine Metin’le anaokulu veya ilkokul 1. Sınıfı kırdığımız günlerde kızak kayan çocuklarla birlikte sokak kültürü ile de tanışıp türlü türlü söylemler ve argo kelimeleri öğrenmiştik. Bunların en iddialısı, samimi dost arkadaş sohbetlerinde kimi zaman nazire veya küçük tebessüm aracı olarak kullanılan, anlatılan olay veya yapılan işe inanmayıp abartı bulunduğunda, anlatıcıya yada eylemi yapan kişiye “Yalancının!?” Nidasıdır.
Anlatılan olay, yapılan iş veya üzerine atılmaya çalışılan iddia sonrası olayın doğruluğunu ve netliğini mizah amaçlı argo kelime ile doğrulamaktı.
Ciddi ortamlarda ise “Yalancının!?” Kelimesinden sonra hala ağır cümleler kurulur. Çünkü bu nida, o an için masumiyet karinesinin ve doğruluğun ispatı ve tutunacak dalıdır.
Güven duyma, inanma, savunma, emin olma hissinin; sahtekar, dalavere, abartı ve itham iftira gibi eylemlere karşı savunmasıdır.
Sonraki yaşlarda argo kelime ve sinkaflı küfürlerin yerini “gın gın gın” veya “aha öyle” diye her şey anlamına gelen üçleme ve ima almıştı.
Karşınızdaki bir şey yaptığını söylediğinde, anlattığında veya vaat ettiğinde abartılı bulup inanmak istenmediği ve aldatılma karşısında bir bedel ödetmek istendiğinde direkt.
“Yalancının!?” Diye olayın netliği ve doğruluğu anlamaya çalışılırdı.
Karşıdaki kişi ya “aha öyle” veya “gın gın gın”der. Anlatılan olayın veya yapıldığını söylediği işin doğruluğu veya netliği konusunda kendisinin verdiği yanlışsa şereflice “her hakareti veya küfrü kabul ediyorum” garantisi verirdi.
Ülkemizde seçimlerin yapılacağı 14 Mayıs tarihine az kaldı, seçmen olarak iki oy pusulasında tercihlerimizi belirteceğiz. Birisi Cumhurbaşkanı adayları, diğeri ise partilerin milletvekili adayları olacak. On sekiz yaşından büyük olan bizlerin vatandaşlık görevi, seçmen olarak oy kullanmak olduğu için birçoğumuz bu görevi yerine getireceğiz.
Bir de vekil adayı olanların görevi var ki onlar seçilene kadar birçok vaat
ve yapacaklarıyla bizlerin oyuna talip olduklarını söyleyecekler.
Seçilene kadar bizi temsil etmek için parlamentoda olacaklarını belirtip, karşınızda renkli kelimelerle süslü cümleler kuranlar olacak. Kapısına gidildiğinde insan yüzüne bakmayıp, mermer sarayında oturan birçok bürokrat yine bu seçimde vekil olmak için aday oldu. Oysa İçlerinde öyle iyileri, hatırşinastları, doğruları da var ki onlar aday olsa keşke.
Sizlere tavsiyem!
Yüzlerce yurttaşımızın enkaz altında kalarak yaşamını yitirdiği on bir il ve on beş milyon insanı etkileyen ve Asrın Felaketi! Diye tanımlanan Maraş depreminde, inşaat yapı denetim ve kontrolünü eksiksiz yerine getirdiğini iddia eden yöneticilere..
Topladığı bağışlarla sınır ötesi yardımlar yapan. Tabir yerindeyse, “eller iyisi, özüne düşman” söz konusu kendi yurttaşı olunca ticaret yapmış olupta, yapmadığını iddia eden. Bünyesindeki on iki şirketin başkanı olup, huzur hakkı aldığı iddia edilen yardım kurumu başkanına..
Seçimlerde büyük oy oranına sahip olduğunu iddia edip, gaz fren dansıyla henüz seçmen olamayan ergenlerin oyuna talip olan malûm kişiye..
Trollük yaparak nemalandıkları sahipleri yararına asılsız bilgi ve düzmece belge düzenleyerek karşı tarafı karalamak suretiyle algı yaratanlara..
1950’lerden bu yana her seçim öncesi Tekirdağ ve Karadeniz’de petrol bulanlara..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Atatürk ilke ve inkılapları karşısında bozgun ve yıkıcı faaliyetlerde bulunanlarla işbirliği yaptıktan sonra, hala milliyetçi veya Atatürkçü kalanlara..
Sadece kendi gözünde ışıltı aratanlara..
Siyasi taraf ve parti ayrımı gözetmeksizin.
Sizlere beklentinize göre vaatler ve abartılı işler yapacağını söyleyen adaylara..
Sanayii ve inşaat sektöründe daha fazla kar elde edebilmek uğruna, ucuz işgücü kaynağı olduğu için Türkiye’nin Afgan, Paki ve Surî göçmen cennetine çevrilmesine ses çıkarmayıp ulusalcı kalanlara..
Durumun gerçekliğinden emin olmak için oy verme gününe kadar karşılaştığınızda, kafanızı hafifçe yana eğip, hafif bir tebessümle bir kaşınızı kaldırarak “Yalancının!?” diye sormanız yeterli olur.
Eğer karşılığında “gın gın gın” veya ”aha öyle” cevabını alırsanız o aday şerefi üzerine söz vermiş olur.
Bu söylemi şimdiye kadar yapıldığı söylenen eylem ve işler içinde kullanabilirsiniz.
Dünya devletler tarihi, demokrasi görünümü altında seçimlerde yanlış tercihlerle başa gelmiş adayların uluslarına yol açtığı felaketlerle doludur maalesef.
Demokratik yollarla seçim kazanıp uzun yıllar süren iktidar sonucu diktatörleşen, hukukla değil, kanunlarla devlet yöneten; 19. yüzyılın son çeyreğinde modern bir ulus devleti kuran Almanya’nın ilk şansölyesi Bismarck gibi bir dehadan sonra göreve gelen Adolf Hitler buna en güzel örnektir.
Cumhuriyet yönetimi ve parlamenter sistem, ülke idaresini ulusun iradesine bırakan en iyi yönetim şeklidir.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ve kurtuluş tarihinde örneğine pek çok defa rastladığımız bir olaya imza atmıştır.
Ermenilerin tarihsel kanıtlardan uzak, sözde yalanlarıyla anım günü ilan ettikleri. 24 Nisanı gölgede bırakmak ve 23 Nisan 1920 tarihinde Türk Ulusunun Egemenliğini somut hale getirmek için.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’nin açılış konuşmasını yaptıktan sonra, dünyada örneğine rastlanmayan bir jest yaparak, 23 Nisan’ı Bayram olarak Türk ve dünya çocuklarına armağan etmiştir.
KUTLU OLSUN!
KALIN SAĞLICAKLA!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.