Türkiye Kolombiya olur mu?
İlk gittiğim dönemde Latin Amerika’nın bir “Orta Doğululaşma” süreci yaşadığını düşünüyordum.
Zira bu topraklarda Orta Doğu’daki İran, İsrail ve son olarak Türkiye gibi aktörlerin etkinliği yükseliyordu. Buna bağlı olarak komplo teorileri havalarda uçuşuyor, hatta dava konusu oluyordu.
Eskisi gibi darbe yapılamıyor ama siyasette komploculuk artıyordu. Üstelik dini örgütlenmeler politikada ağırlığını hissettiriyor, tarikatlar yoksul kitleleri yönetir hale geliyordu.
Fakat zamanla Türkiye’nin bir “Latin Amerikalılaşma” süreci yaşadığını gördüm.
Gerçi hep söylerdik: Kültürel zenginliğimiz, dinamizmimizle Avrupa’nın Latin Amerika’sıyız diye ama gerçekten de on 20 yıl içinde Türkiye hızla Latin Amerika’ya benzemeye başladı.
Türkiye’nin Latin Amerika’dan belirgin farklarından biri güçlü üniter yapı ve merkezi devletin toprağa egemenliğiydi. Bu güçlü merkezin en sağlam çekirdeğini ordu oluşturuyordu. Bu merkez siyaset, sermaye ve egemen sınıfı da bir arada tutan bir çekim gücüne sahipti.
Bu güçlü merkez sayesinde Türkiye parçalanmadan çok partili sisteme geçmişti. Türkiye’nin demografik, ekonomik ve sınıfsal gövdesi genişledikçe ortaya çıkan doğal dağınıklığı askeri darbelerle toparlıyor ve yeniden merkezi tahkim ediyordu. Böylece merkezle siyaset arasında açılan mesafe toparlanıyordu.
Latin Amerika’da ise oldum olası yerel güç odakları merkezi belirleyebilecek güce sahipti. Kimse ayrıcalığından vazgeçmek istemediği için güçlü merkez inşa etmek mümkün olmuyordu. Toprağa egemen aileler maden, tarımsal-hayvansal ürünleri Avrupa ve Kuzey Amerika’ya satarak sermaye birikimi yaratıyordu. Emperyalistlerle girmiş oldukları bu ekonomik ortaklık onları birleştiren tek şeydi. Oligarşik yapı dediğimiz bu egemen model siyasal iktidarı da biçimlendiriyordu.
Kolombiya bu açıdan ABD’nin hiçbir zaman tam olarak egemen olamadığı istisna ülkelerden biriydi. Çünkü Kolombiya’da bu tarz bir oligarşik model kurulamamıştı. Çünkü Türkiye’nin çok partili rejime geçtiği 1948’de Kolombiya’da devlet başkanının öldürülmesiyle bir iç savaş patlak vermişti. Merkezi ordu ve devletin tesisi mümkün değildi. Liberal ve Muhafazakar olarak ikiye ayrılan egemen sınıf arasında ülke bölünmüştü.
Zaman içinde burjuvazinin liberal ve muhafazakar olarak adlandırılan iki kanadı merkezi kurumları inşa etti. Bir yandan iç savaş sürdü ama özerk bir anayasa ve hukuk sistemi kurulmuştu.
2002’de ABD “Kolombiya Planı”nı yürürlüğe koydu. Uyuşturucuyla ilişkili ve paramiliter çetelere sahip yerel egemenlerin temsilcisi Alvaro Uribe’yi iktidara taşıdı. Uribe 10 yıl içinde geleneksel Kolombiya burjuvazisini merkezden kovdu. Onun yerine narko-paramiliter yerel egemenleri yerleştirdi.
Türkiye’de 2000’lerin ilk on yılında burjuvazinin ve ordunun tasfiyesi yoluyla merkezin zayıflatıldığını gördük. İkinci on yılda da yerelden gelen önce “Anadolu Kaplanları” sonra “Beşli Çete” denilen grupların merkezi işgalini izledik. Gelinen noktada Ankara diye bir kavram ortadan kalktı. Artık merkezi tarif ediyorken Trabzonlular, Rizeliler, Diyarbakırlılar, Elazığlılar, Urfalılar, Adıyamanlılar ya da Pelikancılar, İmam Hatipçiler, Milli Görüşçüler gibi gruplardan söz ediyoruz.
Başkanlık sistemi getirilirken “devlette boşluk olmasın” denildi. Fakat kurumların ve işleyiş mekanizmalarının tasfiyesiyle devletin içi boşaldı. Devletin başında güçlü bir “reis” olsun denildi. Ama kısa sürede her yerde, her suyun başında bir “reisçik” türedi.
Eski devlet kurumsaldı; halka mesafeliydi ama grupların ve kişilerin üzerindeydi. Bu yüzden terazinin bir kefesine halkın beklentilerini diğer yanına burjuvazininkini koyup denge kurabiliyordu. Artık bu dengeyi kurmak mümkün değil çünkü çıkar grupları devletin kendisi haline geldi. İkizdere’de görüldüğü gibi bakanlıklar bir holdingle özdeşleşti.
Son 20 yılda 202 Kamu İktisadi Teşekkülü 62 milyar dolara özelleştirildi. Bu kurumlar sadece ekonominin sigortası değildi aynı zamanda halkla devlet arasındaki organik bağdı.
Gelinen noktada halkla devlet arasında, geçmişle karşılaştırılamayacak ölçüde, devasa bir uçurum oluştu.
Sonuç olarak; evet Türkiye Kolombiya olur ve hatta olmuştur.
Halk oradaki gibi isyan edip sokaklara dökülür mü bilmem ama halkın tepkilerini dengeleyecek bir devlet artık kalmamıştır.
Bütün bu kötülüklerin başımıza gelmesinin başlıca sebebi ise Cumhuriyet’e ve onun kurumlarına olan düşmanlıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.