Tek Tip’in Kime Ne Faydası Var?
Bizde siyasal iktidarla kurumlar arasındaki en temel çelişme, hükümetlerin bu kurumlar hakkında onlara danışmadan kararlar almasıdır. Bu nedenle uygulamaların işlerliği ve sürekliliği mümkün olmaz. Her gelen kendi kafasındakini dayattığından memur- bürokrat da işi bildiği metotla sürdürür. Teknoloji ilerler ama işi uygulayanlar gelişmez, aynı hatalar tekrar edilir. Sistem her seferinde daha da karmaşık sorunlar yumağına döner.
Kendini bilmez bir FETÖ sanığı Amerikanca “kahraman” yazılı bir tişörtle mahkemeye çıkınca siyasal iktidar cezaevlerinde tek tip kıyafet giyilmesi kararı aldı. Peki, bu kararı alırken Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün fikri alındı mı? Kurumun 170 yıllık tarihi var. Suça ve cezaya göre uygulanan infaz sistemlerinde neredeyse iki asra dayalı bir tecrübe demektir bu. Tek tip kıyafet bazı dönemler denenip vazgeçildiğine göre herhalde Ceza Tevkif Evleri’nin bir bildiği vardı.
Ayrıca cezaevlerinin bizim toplumsal kültürümüzde de büyük yeri var. Toplumun her kesiminden en önemli kişileri “misafir” etmiş. Türkülerimizde, geleneklerimizde yeri var. Toplumsal tecrübe açısından bakıldı mı meseleye?
Mesela halk arasındaki adıyla “gardiyan”, resmi sıfatıyla infaz koruma memurlarına soruldu mu? Nihayetinde cezaevinin içini onlardan iyi bilen yoktur. Bu insanlar devletin aldığı kararların yüklenicisi konumunda. Yoksa onlara da “mahkum” gözüyle mi bakılıyor?
Hikayenin tuhaflığına bakın: Amerikancı darbeciler Amerikanca bir kelime olan “Hero”yu kullandığı için siyasal iktidar Amerika’nın Müslümanlara zulmünün simgesi olan Guantanamo’yu örnek alan bir uygulama başlatıyor!
Guantanamo elbisesi, uygulamayı savunanlara sadece utanç getirir. Guantanamo, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde tüm uluslararası hukuk ve savaş kurallarını tanımadan oluşturduğu yasadışı bir mekanizmadır. Öyle ki Guantanamo üzerinde, ABD kanunları bile geçersizdir. Bu nedenle orada yapılan her uygulama giydirilen elbiseler gibi işkencedir.
Tek tip kıyafet uygulaması 12 Eylül sonrası siyasiler için başlatılmıştı. İlk olarak 14 Ocak 1984’te Metris cezaevinde başlayan uygulama beraberinde büyük bir direnişi beraberinde getirmişti. İlk “Ölüm Oruçları” da o tarihte başladı ve beş tutuklu hayatını yitirdi. 1987’ye kadar değişik cezaevlerinde bu uygulama gitti- geldi. Özal iktidarı bir genelgeyle tek tipi ülke geneline yaymak istediyse de aynı biçimde binlerce tutuklu elbiseyi giymeyi reddetti. Tutuklular yıllarca hapislerde kışta, soğukta çıplak yaşadı. Mahkemelere çıkarken zorla giydirilen bu elbiseler duruşmalarda yırtılıp atıldı. Sanıklar çıplak olduğu için yargılamalar gıyaplarında yapılmak zorunda kaldı. Cezaevlerinde görüşler yasaklandı, evlatlarının bu hallerini gören aileler protestolara başladı. Sonuçta ne doğru düzgün yargılamalar yapılabildi ne de cezalar infaz edilebildi.
Hukuk açısından da sıkıntılı bir durum: Yargılaması süren bir tutuklu daha masumiyetini kanıtlamaya çalışırken boynuna yafta asmak adalete sığmaz. Siyaseti meydanlara hapsetmek nasıl ki siyaset kurumunu kötürümleştirirse, hukuka da tek tip elbise giydirmek onu sorunların çözümü için bir araç olmaktan çıkarır.
Kimseye zorla elbise giydiremezsiniz. Hadi zorla giydirdiniz; sanıklar mahkemelerde elbiseleri çıkarırlarsa hakimler yargılamayı çıplak mı sürdürecek? Tutukluları zincire mi vurup mahkemeye çıkaracaksınız? Yargılamalar gıyapta gerçekleşirse ileride bozulma gerekçesi olacaktır. Bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde davanın içeriğine bakmadan Adil Yargılama hükümlerinin ihlali anlamına gelir.
Sonuçta Tek Tip Kıyafet uygulaması toplumsal vicdanı ve hukuku yaralar. Mahkemelerin somut delillere göre değil siyasal karar mercilerine dayandığı intibaı yaratır. Ceza infaz sisteminde yeni ve içinden çıkılmaz problemlere yol açar. Olay bir güvenlik sorununa dönüşür. Güvenlik birimlerinin sırtına bir yük olarak biner. Onlar da sert önlemler alarak durumu kontrol etmek isterler ve bu birçok can kaybına yol açar.
Bakın daha uygulama başlamadan 15 Temmuz Darbesinin yargılamasının bile önüne geçti. Yarın Tek Tip’e geçildiğinde artık hiç davadan konuşmayacağız. Onun yol açtığı sorunlar ve trajediler toplumun 15 Temmuz’la ilgili bilinç kazanmasından daha önemli hale gelecek. Kurumlar enerjisini ve maddi imkanlarını bu yeni soruna ayıracak.
Peki, iktidar haklı bir konumdayken bunca sorunu kendi kendine neden yaratıyor? Daha da önemlisi alınan bu karar Türkiye’yi zayıflatacak mı güçlendirecek mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.