Sosyal Medya Linci ve Engizisyon 2.0
Ortaçağ Avrupa’sında, Katolikliğin katı inançlarına karşı gelenleri sapkın sayarak, cezalandırmak için kurulan kilise mahkemelerine verilen genel bir isimlendirmedir Engizisyon. “Bezdirici, baskıcı soruşturma ve sorgulama” anlamına geliyor.
Engizisyon (Latince: inquisitio, soruşturma), Katolik Kilisesi'ne bağlı bir mahkeme sistemi idi. Gerek kararları, gerek siyasi ve dini görüşleri nedeniyle dört büyük engizisyondan bahseder tarih kitapları. Orta Çağ Engizisyonu, İspanyol Engizisyonu, Roma Engizisyonu ve Portekiz Engizisyonu. Tarihçiler, bugün yaşadığımız sosyal medya linçlerini yazarken, muhtemelen ‘Engizisyon 2.0’ tabirini kullanarak anlatacak yaşananları.
Katolik Hıristiyanlarının uyguladığı Engizisyonu anlatan Müslüman aydınlar, İslam tarihinde yaşanan baskıları ‘engizisyon’ değilmiş gibi anlatır. Farklı düşünen din adamları ve bilim insanlarının yaşadığı baskılar, sadece Batı dünyasında değil, İslam dünyasında da yaşandı.
Aforoz
Hıristiyanlıkta kilise tarafından verilen, din kardeşleri arasından ve kiliseden kovma cezasına ‘Aforoz’ deniliyor. İslam dünyasında yaşanan Engizisyon veya Aforozlarla da aynı şey yapılmış olmasına rağmen zındık, mülhid, mürted veya kâfir ilan edilerek yapılmıştır. Son yıllarda daha çok ‘Ehli Sünnet dışı veya sapık’ damgası vurularak linç ediliyor Müslüman düşünürler.
Senin gibi düşünmüyorum veya bizden farklı düşünüyor demek başka bir şey, zındık veya mürted ilan etmek başka bir şeydir. Tevil’in inkârı küfür değildir, Tenzil’in inkarı küfürdür. Daha açık bir ifadeyle bir insanın ‘Ben Allah’ın ayetini inkâr etmiyorum. Bu ayete senin veya mezhep imamının veya sevdiğin müfessirin getirdiği yorumu (Tevil) inkâr ediyorum’ demesidir. Farklılıklara tahammülü olmayanlar kendi fikirleri dışındaki tüm fikirlere çamur atıyorlar.
İftira atmaktan, çamur atmaktan utanmayan insanların ellerine fırsat geçse, kendileri gibi düşünmeyen insanları taşlayarak, döverek hatta yakarak öldürmek isterler. ‘Hangi yüzyılda yaşıyoruz. Sokak ortasında taşlamak, öldürmek veya yakmak artık geçmişte kaldı’ diye düşünüyorsanız, Farkhunda’nın linç edilme hikayesini internetten bulup okumanızı veya izlemenizi tavsiye ederim. 21. Yüzyılda bile bir insanın başka bir yobaz insanın(!) iftirası yüzünden sokak ortasında nasıl taşlandığını, dövüldüğünü, üzerinden araba ile geçildikten sonra da yakıldığını göreceksiniz.
Taştan Klavye’ye Linç
Bu ara başlık, Sayın Muhittin Imıl ve Erdem Dağdemir tarafından yazılan bir kitabın adı. İlkel dönemlerde taşlarla yapılan Linç’in artık klavye ile yapıldığını anlatıyorlar.
Sosyal Medya Linci insanlık tarihi için yeni bir kavram. Engizisyon veya Aforoz yapılan dönemlerden çok daha farklı bir süreç işliyor yaşadığımız çağda. İşleyiş farklı olsa bile, amaç yine aynı; kendisi gibi düşünmeyenleri susturmak...
Eskiden iftira atıp belki evini taşlıyor, cami kürsüsünde konuşma yapmasına engel oluyor, sürgüne gönderiliyor, iftira atarak itibarını zedelemeye çalışıyordular. Bu olaylar o dönmelerde sadece o insanların yaşadığı şehir veya mahallede oluyordu. Ancak artık sosyal medya çağında yaşıyoruz. Sosyal medya üzerinden linç etmek, yaşadığımız çağın Engizisyon ve Aforoz yöntemidir. Susturmak istedikleri kişinin bir videosundan birkaç saniyeyi veya bir kitabından birkaç paragrafı kendi anladıkları şekilde yorumlayarak sosyal medya hesaplarında gündem yapıyorlar. Birçok sahte (fake) hesap ile bu paylaşımlarını arttırdıkları gibi, kendileri gibi düşünen yetkili insanlara da sosyal medya üzerinden baskı yapıyorlar. Bu baskı bazen yüzlerce kişiye telefon ettirerek, bazen sosyal medya üzerinden etiketleyerek, bazen o kişinin iş yerine baskın yaparak uygulanıyor.
Yazarın Başına Gelenler
Prof. Dr. Mehmet Azimli Editörlüğünde yayınlanan Müslümanların Engizisyonu kitabının alt başlığı ‘Ölümcül Kovuşturmalar’ olarak seçilmiş. Üç cilt olarak Mana Yayınlarından yayınlanan kitapları okursanız, yüzünüz kızarır ve utanırsınız. Hayatın garip bir cilvesi olsa gerek, Prof. Mehmet Azimli hocanın bu kitapları yayınladıktan sonra çok yoğun bir sosyal medya linçine maruz kalmış olması. Öyle büyük ve alçakça bir iftira attılar ki, bu iftirayı atıp yayanların insanlıktan nasibinin olduğunu kimse iddia edemez. Bu iftira kampanyasını yürütenler piyasada hoca diye bilinen kişiler olması, kimseyi şaşırtmasın. Bir İlahiyat Profesörü olan ve İslam tarihine dair onlarca kitap yazmış birisi olan Mehmet Azimli’nin Peygamberimiz için Velaed-i Ziyna diye yazdığı iftirasını attılar. Bu iftirayı atanlar alçak, buna inanalar ahmaktır.
Ölümcül Kovuşturmalar
İslam tarihinden yaşanan linçlerden örnekler vereceğim bu kitaptan. Ancak yüzlerce örnek içinde en bilinen birkaçıyla yetinmek zorundayım. Üç ciltlik kitapta toplam 175 örnek anlatılıyor.
En meşhuru, gerçek adı Numan bin Sabit olan, Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’dir. Ebu Hanife, muhalifleri tarafından kimi zaman re’y ve içtihatlarında herhangi bir kural tanımayan bir fıkıhçı, kimi zaman mürcii, kimi zaman kıyas metodunu hadislere önceleyen bir akılcı, bazen sünnet ve hadise gereken önem ve değeri vermeyen sünnet/hadis düşmanı, bazen bir zındık, bazen Kuran’ın mahluk olduğunu savunan bidatçi olmakla ve bazen de küfre düşmekle itham edilmiştir.(Cilt 1 s.75)
Emin olun Ebu Hanife bugün yaşasaydı, günümüz cemaat ve tarikatları onu da sapık hocalar listesine alırdı. Peki bugün dört büyük mezhep imamından biri kabul edilen Ebu Hanife nasıl ölmüş? Onu da özetleyeyim kitaptan.
Ebu Hanife’nin, 767 yılında dayak ve işkence nedeniyle veya zehirlenerek hapiste öldüğü, yine gördüğü işkenceler sebebiyle bitkin düşmesi üzerine son günlerinde hapisten çıkartılarak gözaltında tutulurken vefat ettiği de nakledilmiştir. (s.78)
Bu arada Ebu Hanife’yi hapseden ve işkence yaptıran kişi, Müslümanların Halifesi Mansur’dur.
Bir diğer örnek, Tefsir yazarı Taberi’dir. İslam tarihinin en üretken alimlerinden birisi olan müfessir, taassup sahiplerinin eziyetinden kurtulamamıştır.
(…) Onun pek ehemmiyeti haiz olmayan ya da İslam dininin temel prensipleriyle alakalı olmayan hususlarda farklı bir iki görüş beyan etmesi bile kendi mezheplerine taassup derecesinde bağlı olanların hoşuna gitmemiştir. Bundan dolayı tahammül edemedikleri Taberi’ye eziyet etmişlerdir. O ise evine kapanmış, yaklaşık kırk sene her gün kırk varak yazarak muhteşem eserler meydana getirmiştir.
Rakiplerinin şerrinden dolayı adeta ev hapsi yaşayan ve evinden çıkamayan İslam dünyasının en önde gelen müelliflerinden Taberi, bu baskılar arasında 923 tarihinde vefat etmiş ve fanatik Hanbelilerin şehirde olay çıkarmalarından korkulduğu ve saldırı düzenleyebilecekleri endişesiyle, cenaze gece vakti gizlice ve çok az kişinin kıldığı namaz sonrası evine defnedilmiştir. (Cilt 1 Sayfa 142)
Son olarak İbn Rüşd örneğini vereceğim. İbn Rüşd, EndülüslüArap felsefeci, hekim, fıkıhçı, matematikçi ve tıpçı olarak bilinir. ‘Allah’ın hisle değil akılla bilinebileceğini’ söyleyen İbn Rüşd, Müslüman ülkelerde görmediği ilgiliyi Avrupa’da görmüştür. Batı’da İbn Rüşd adı tahrif edilmiş şekliyle Averroes olarak anılmıştır. İbn Rüşd ismi Endülüs’teki Yahudiler tarafından Aben Roşd diye telaffuz edilmiş, isim İspanyollarca Aven Roşd şekline dönüştürülmüş, bu da Latince’deki bazı telaffuz özelliklerinin tesiriyle Averroes olarak bilinmiştir.
(…) Dönemin karışıklıkları ve felsefi yorumları yüzünden İbn Rüşd gibi dev bir filozof bu karışıklıkların içerisinde mağdur oldu, dayak yedi, sefil günler geçirdi ve perişan bir halde hayata veda etti. Şikâyet üzerine hükümdar tarafından Kurtuba’ya 73 km uzaktaki Lucena’ya sürüldü, ayrıca kitapları yakıldı. Bu dönemde Cuma namazı için şehre gelince Kurtuba Ulu Camii’nden zorla çıkartılıp dövüldü ve kovuldu. Öğrenciler kendisinden ayrıldı, şairler aleyhinde şiirler söyledi.
Avrupalıların Aristo’nun eserlerinin en meşhur şarihi olduğu için övdükleri ve ‘Averroes’ diye isimlendirdikleri İbn Rüşd, sürgündeki son üç yılın sonunda 1198’de gittiği Merakeş’te öldü. Öldükten sonra İbn Rüşd’e iade-i itibar yapıldı ve cenazesi Kurtuba’ya götürüldü. (Cilt 1 Sayfa 184)
Dünya Dönüyor
Kitabın sunuş yazısında ki tespiti çok önemsiyorum. …Baskıya, işkenceye, sürgüne ölüme mahkûm edilenlerin birçoğu da; -kendi dönemlerinin sapkınları iken- ilginç bir şekilde sonraki asırların en saygın ve değerli isimleri, bıraktıkları eserler ise çağa ışık tutan vazgeçilmez başvuru kaynakları olmuştur. Taberi, Razi, Ebu Hanife… herhalde en tipik örnekleridir.
İnsanlık tarihini aydınlatanlar, herkes karşı gelse de, ölümü göze alarak ‘dünya dönüyor’ demekten vazgeçmeyenlerdir. ‘Dünya dönüyor’ dediği için yargılanan Galileo haklı çıktı. O’nu yargılayan kilise, yıllar sonra Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğü gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı.
İnandıklarını cesurca söyleme cesareti olanlar, insanlığın geleceğini aydınlatıyorlar. Yaşadıkları dönemde yaktıkları düşünce ateşine atılsalar bile, sadece bedenleri yok oluyor. Fikirleri yaşamaya devam ediyor. Victor Hugo ‘Bir idam mahkumunun son günü’ romanında bu durumu ‘Sepete kellesi düşen insanların ömrünün, o kelleyi kesen ve bu durumu alkışlayanlardan çok daha uzun olduğunu’ söyleyerek anlatmıştır. ‘Bazı kahramanların heykelleri, hayattayken üzerlerine atılan taşlardan yapılır’ sözü, bu durumu en güzel anlatan benzetmelerden birisidir.
Mevcut güçlü ve etkili tarikatlar tarafından aforoz edilmiyorsanız, imanınızı sorgulayın. Bazen arkadaş çevreme ‘bu tarikatların sapık hoca diye taşladığı insanların listesine girmeyenin cennete gidemeyeceği’ esprisini yapıyorum.
Cehalet ve Hurafe bataklığında debelenenlerin hedefinde olmayı, şeref kabul edenlerin sayısı çoğalır inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.