Siyasetin “Vaviyenleri”
Yakın siyasi tarihimizde herkesin gözünün önünde olup da halen nasıl gerçekleştiği anlaşılamamış birçok olay var. Bunlardan biri 2007 seçimleri sırasında bir gecede ANAP ve DYP’nin siyasetten tasfiye edilmesidir. Şimdilerde pek anımsanmasa da bu iki parti 12 Eylül darbesi sonrası siyasal rejimin ana kolonlarıydı. Buharlaştıkları sırada ANAP’ın başında Erkan Mumcu, DYP’de ise Mehmet Ağar vardı. 15 Temmuz darbesi sonrası konuşan Mumcu, merkez sağın çökertildiği bu operasyonu FETÖ’nün planladığını söyledi.
24 Haziran seçimlerine giderken de Abdullah Gül’ün adaylığı gibi tuhaf meselelerle karşılaştık. AKP kurucularından Abdüllatif Şener konuyu şöyle yorumladı: “Birileri gidiyor aday yapmak için faaliyete geçiyor, yine Sayın Erdoğan'ın direktifleriyle birileri de gidiyor vazgeçirmeye çalışıyor”. Şener sözlerine şöyle devam ediyordu: “Ama o vazgeçirmeye çalışanlar o formülü Sayın Erdoğan'ın ortaya attığından habersizler.”
Dikkat edilirse ANAP-DYP hadisesindeki gibi bu mevzuda da bir “vaviyen” mantığı var. Sanki koridorun ortasında biz duruyoruz; iki ucundaki elektrik anahtarlarını biri açıyor bir başkası kapıyor. Fakat Şener’in deyimiyle iki el de birbirinden habersiz. Bu mümkün mü?
Mümkün değil, zira bu hem politikanın doğasına aykırıdır hem de siyaset makamının zekasını küçümsemektir. Aynı politika çevresindeki kişi ve çevreler mutlaka birbirleri hakkında bilgi sahibidir. Hatta söz konusu olayda tarafların birbiriyle tanışıklığı yarım asra dayanmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere ziyaretinde tek bir siyasetçinin sözleri ona soruldu; o da Abdüllatif Şener. Şener 2008’den sonra İngiltere’de bulundu. Belli ki oradaki çevrelerde adını duyurmuş. Şener de aynı Temel Karamollaoğlu gibi Sivas’tan siyasete atıldı. Madımak Katliamı sırasında biri milletvekili diğeri Belediye Başkanıydı. İlginçtir Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapmak isteyen Karamollaoğlu da İngiltere’nin Manchester Üniversitesi mezunu. Vazgeçirmek için yaptığı ziyaretle gündeme gelen Genelkurmay Başkanının tam kırk yıl önce İngiltere başkenti Londra’da Gül’le beraber çekilmiş resimleri var. Zaten Gül de İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nden mezun.
Öyleyse herkes her şeyden haberdar demektir. Siyasette bilgisizlik yoktur; önceden belirlenmiş roller vardır. Her aktör kendine bir rol kapar. Beğenmeyen oyunu bozmaya çabalar.
Bu noktadaki soru siyasetin kumandasının kimde olduğudur. Yani ışığı açıp kapatanlar belli peki işareti veren kim? Ya da daha açık biçimde soralım: bu oyunun kurucusu ve yeniden yapıcısı Erdoğan mı? Diyelim ki öyle. Peki neden Erdoğan dahil bu oyundaki tüm aktörlerin yolu İngiltere’de kesişiyor?
Gelelim seçim aritmetiğine: AKP’yi zorlayacak iki aday var: Biri Meral Akşener diğeri Selahattin Demirtaş. Vaviyen’in iki ucundaki bu adaylardan ilkinin Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turuna kalma olasılığından bahsediliyor. Bence bu beklenti gerçekleşmeyecek. Fakat her iki partinin de barajı aşma olasılığı çok yüksek ve bu da AKP’nin mecliste tek başına çoğunluğu yitirmesi sonucunu doğurur.
Yeni sistemde tüm yetkiler Cumhurbaşkanı’nda toplandığına ve meclis zayıfladığına göre çoğunluğu yitirmek Erdoğan için baş mesele olmayacaktır. Ancak bu demek değildir ki karşısında oluşan geniş bloka gözlerini yumacaktır. Kuşkusuz elindeki güç ve olanakları bu bloku dağıtmak için kullanacaktır. Her zaman olduğu gibi “havuç ve sopa” politikası birlikte yürüyecek, büyük bir ihtimalle de Erdoğan karşıtı bloka darbeyi HDP üzerinden indirecektir. HDP’nin meclisteki varlığı Erdoğan’ın işini zorlaştırmayacak, belki de kolaylaştıracaktır. Akşener’in kapadığı vaviyen anahtarını muhtemelen Demirtaş açacaktır.
Daha seçimler gerçekleşmeden süreç kendi olanaklarını ve zorluklarını yaratmaya başladı. Seçim sonucunu beklemeden ekonomide ve siyasette bir yapılandırma dönemine girildi. Anlaşıldığı kadarıyla muhalefetin itirazı sürece değil kimin eliyle yürütüleceğine. Bu şartlarda gerçek muhalefet ağırlaşan ekonomik ve sosyal koşulların sonucu olarak doğacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.