SİBER ZORBALIĞIN UKRAYNA MERKEZLİ TAKTİKSEL MANEVRALARI
Birçok medya kuruluşu özellikle de havuz denilen sahibinin sesi medya kuruluşları Rusya-Ukrayna gerginliğinin şiddet eylemine dönüşmesini yalnız Rusya veya Ukrayna perspektifinden değerlendirerek haritanın küçüğünü görebildiler.
Öyle ki, bizzat iktidar yetkilileri iki ülke arasında tek taraflı veya karşılıklı resmi bir savaş ilanı yokken çatışmayı “resmen savaş” şeklinde ifade ederken bizlere de devlet adamının sahip olması gereken bilgi ve birikimin neler olması gerektiğini bir kez daha hatırlatmış oldular. Akılcı çözümler üretemeyen, günlük ve anlık kararlarla deneme-yanılma yöntemiyle yirmi senedir sadece durumu idare eden AKP’nin Rusya-Ukrayna krizinde de “Montrö Anlaşması”nın verdiği yetkiyi kullanmaktan başka seçeneği yoktur.
Kritik bir konumda ki Türkiye’nin elinde “Montrö Anlaşması” gibi büyük bir kozu var ancak daha düne kadar “Kanal İstanbul” projesiyle bu anlaşmayı bizzat kendileri delmeye çalışmıştı. Bugün bile bu projeden vazgeçmiş değiller. İki ülke arasındaki soruna çözüm odaklı akılcı öneriler getirmek yerine ABD, AB ve NATO ile bire bir aynı söylem ve ifadelerin kullanılması Rusya’yı karşısına almakla kalmayacak, ABD ile Rusya arasında sıkışıp kalmasına neden olacaktır. Bu durum, iktidarı ABD’den veya Rusya’dan yana tavır almaya zorlayacaktır. Her iki durumda da Türkiye’nin bu ülkelerle politik / ekonomik dengeleri altüst olacaktır.
AB ile NATO güvenlik şemsiyesi değil
Savaşın, şiddetin her çeşidine karşıyız ancak şu an devam eden çatışma gerçekte Rusya ile ABD, NATO ve AB çatışmasıdır. Çünkü Irak’ı bahanelerle işgal eden, dağıtan emperyalizm Ortadoğu’da yeni bir gözetleme kulesi elde etmiştir. Şimdi ise enerji koridoru olan Doğu Akdeniz de yeni bir gözetleme kulesi elde etme çabasındadır ki bu kule de Ukrayna’dır. Böylece her iki koldan Rusya’yı çevreleyerek denizlerdeki gücünü kırmayı amaçlamaktadır. İşte Rusya bu gerçeklerin farkında olduğu için son çare olarak müdahalede bulunmuştur. Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenskiy henüz çatışmanın üçüncü gününde AB’ye katılım başvurusunda bulunarak emperyalizme olan bağımlılığını açıkça göstermiştir. Çünkü AB ve NATO şemsiyesinin güvenli bir sığınak olduğunu zannetmektedir. Oysa Karadeniz’in diğer yakasında ki Türkiye’nin AB uyum yasaları altında özellikle de kamu kurumlarının özelleştirilmesini dayatarak içten nasıl çökertildiğini göremeyecek kadar kördür. Keza Türkiye Menderes hükümeti döneminde yine aynı sebeple yani Rusya korkusuyla NATO’ya girmişti. Milli ordu içinde örgütlenen /yetişen Natocu cuntacılar, Türkiye’nin gelişmesini engellemekle kalmadılar, TSK’ni NATO’nun ileri karakolu durumuna getirmek için çalıştırlar, ABD güdümüyle darbeler gerçekleştirdiler.
Tarihi gerçekler böyleyken Volodimir Zelenskiy Ukrayna’yı hem NATO’ya hem de AB’ye üye yapmaya çalışıyor. Tıpkı Türkiye gibi kemikleşmiş yolsuzluk sicili olan Ukrayna’nın AB üyeliği için öncelikle önüne devlet kurumlarının özelleştirilmesi ile yolsuzlukla mücadele edilmesi hususunda iki önemli maddenin konulacağını söylemek mümkün. Ancak Ukrayna üzerinden hedeflerine ulaşmak için normal prosedürden vazgeçerek üyeliğini kabul etme yoluna da gidebilirler. Bu durumun gerçekleşmesi söz konusu olursa ABD, AB, NATO ile Rusya doğrudan karşı karşıya gelecektir ki, Biden’in ortaya attığı üçüncü dünya savaşı teorisini de sağlam bir zemine oturtacaktır. Çünkü AB ve NATO üyesi olmadığı halde Rus-Ukrayna çatışmasından hareketle Biden’in böyle bir teoriyi ortaya atması boşuna değil.
Washington / Moskova rahatsızlığının nedeni
Bugün Ukrayna üzerinden şiddet çatışmasına dönüşen Washington-Moskova rahatsızlığına hangi açıdan bakılırsa bakılsın 70 yıl öncesine dayanıyor. ABD’nin 1958’deki Lübnan çıkartmasıyla bölgeye giden Sovyet filosu 1964’e kadar “Akdeniz Gücü” olarak şekillendirildi ancak 1967’de Araplar ile İsrail arasında çıkan ve “Altı Gün Savaşı” olarak adlandırılan savaştan hemen sonra politbüro’nun kararıyla Amiral Boris Petrov komutasında müstakil bir güce yani bağımsız hareket edebilen bir güce dönüştürüldü. Akdeniz de üs arayan Sovyet Rusya, 1971’de Suriye ile yaptığı anlaşmadan hemen sonra Mısır, Etiyopya, Yemen, Libya, Tunus, Yugoslavya, Çin, Vietnam gibi ülkelerle anlaşmalar imzalayarak denizlerde büyük bir güce ulaştı. ABD’nin 6. Filosu’nun karşısında artık Sovyet donanması vardı. İşte Washington’un Moskova rahatsızlığı da bu noktada başladı. Öyle ki Sovyetlerin Akdeniz’deki faaliyetleri, CIA tarafından saat başı Washington’a rapor edildi. Bu tarihsel gerçekten baktığımızda Rus-Ukrayna çatışmasının gerçekte Washington ile Moskova arasında devam eden taktiksel bir manevra olduğu anlaşılacaktır.
ABD ile AB’nin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlara başvurmasını da doğru okumak gerekiyor. Çünkü NATO gücünü arkasına alan AB/D’nin bu yaptırımlar dışında Rusya’ya karşı herhangi bir eylem planı yoktur. Başta Ukrayna olmak üzere dünya kamuoyuna ikiyüzlülüğünü ve Rusya karşısında ki çaresizliğini yaptırımlarla perdeleme çabasındadır. Çünkü Rus oligarklara karşı ekonomik yaptırımların uygulanması, Putin’i etkilemeyeceği gibi aksine faydası da olabilir. Bugün batının yaptırım uyguladığı Rus kodamanlara karşı geçmişte Putin, liberallerin saldırısına rağmen savaş açmış ve başarılı olmuştu. Dolayısıyla yaptırımlardan dolayı Rus oligarkların yatırımlarını kendi ülkelerine yöneltme ihtimali de söz konusudur. Tekrar hatırlatmak gerekirse görünürde ki Rusya-Ukrayna çatışmasının gerçekte Rusya ile AB/D ve NATO arasında geçmişten beridir süregelen taktik savaşının bugün Ukrayna üzerinde fiilen başlamış olmasıdır diyebiliriz. Adına savaş, çatışma, işgal, operasyon vs. ne delirse denilsin teknolojik makinelerin hüküm sürdüğü dijital dünya düzeninde siber zorbalığın ağır sonuçlarına katlanan yine sivil halk olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.