Sait ÇAMLICA

Sait ÇAMLICA

Övündüklerimizi dövenleri konuşmuyoruz

Övündüklerimizi dövenleri konuşmuyoruz

Rahmetli Prof. Fuat Sezgin Hoca İslam’ın ve İslam âlimlerinin insanlık için ürettikleri bilim ve teknolojinin tarihini ortaya çıkartmak için ömrünü adamış bir İslam Bilim Tarihçisidir.

İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” gibi çok önemli bir müzeyi, gelecek nesiller için miras olarak bırakmıştır. İslam âlimlerinin astronomi, coğrafya, denizcilik, geometri, cebir, optik, tıp, kimya fizik, mimari gibi birçok farklı alanlarda yaptıkları önemli çalışmaları, insanlığa yeniden hatırlatarak, bilim ve teknoloji denilince sadece Batı’nın ve Avrupa’nın akla gelmesinin yanlış olduğunu göstermiştir. 

Batı kendisini öne çıkartıp İslam’ın gericiliğe sebep olan bir din olduğunu anlatmakta ısrar etmeye devam edecek. Kendilerini övüp Müslümanları kötüleme çalışmaları, doğru olmasa bile, kendileri açısından mantıklı gelebilir. Bu kısa yazımda ben olayın çok başka bir boyutuna dikkat çekmeye çalışacağım. Batı’nın İslam bilim tarihini unutma veya unutturma hikâyesinden bahsetmeyeceğim. Bilim tarihine adını altın harflerle yazdıran İslam âlimlerinin, kendi çağdaşı olan Müslümanlardan neler çektiklerini özetlemeye çalışacağım. 

Tıp, İbn Sina ve Sonu

İbn Sina bugün bütün Müslümanların övündüğü, tıp tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir bilim adamıdır. Tıp yanında mantık, fizik, metafizik, matematik, felsefe alanında özgün çalışmaları olan, at sırtında bile yazılar yazması ile bilinen İbn Sina, Gazneli Mahmud döneminde yedi yıl boyunca canını kurtarmak için sürekli dolaşmak zorunda kalmış. Gazneli Mahmud İbn Sina’yı buldurmak için resmini çizdirip beldelere göndermiş. 

Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesut İsfahan’ı ele geçirip yağmalayınca, İbn Sina’nın evi de kütüphanesi de yağmalanmış. İbn Sina’nın 28 bin soruya cevap vermek için kaleme aldığı notların hepsi bu yağma esnasında yakılıp yok edilmiş. Bu olay üzerine İbn Sina’nın üzüntüsünden hasta olduğu ve bir daha kendisini toparlayamayarak 1037 yılında öldüğü biliniyor. 

Sosyoloji ve İbn Haldun  

İbni Haldun'un ölümünden 400 yıl sonra 1800'lerde bir bilim olarak Sosyoloji ortaya çıkmıştır. “Sosyoloji'nin kurucusu bir İslam âlimi olan İbni Haldun'dur.” diye övünmeyi biliyoruz ama İbni Haldun'u kimlerin susturduğunu, hayatı boyunca neler çektiğini, neden hapse atıldığını pek konuşmuyoruz. İbni Hacer İbni Haldun için “külliyen kafirdir” demiştir. Dünya İbn Haldun ile övünürken, bugün bile Müslümanlar İbn Haldun’dan yeterince istifade etmiyorlar.  

İstanbul Boğazında Uçan Hezarfen Ahmet Çelebi

Son yıllarda tarih dizilerinde de işlendi, İstanbul boğazının rüzgârından faydalanarak ilk uçma denemelerini yapan Hezarfen Ahmet Çelebi. Birçok icatta olduğu gibi Hezarfen Ahmet Çelebi’de doğada var olanları taklit etmiş, kuşların kanatlarından ilham alarak uçmayı denemiş ve başarmıştır. 

Dizilerimizde bunu işleyecek kadar önemsediğimizi bu zekâ ve cesaret sahibi kişi, maalesef Padişah (4. Murat) tarafından sürgün edilmiş ve sürgün edildiği yer olan Cezayir’de ölmüştür. İlk uçuş denemesini halk ile Padişah da izlemiş hatta bir kese altın ile ödüllendirmiş. Buna rağmen sürgün edilmesinin sebebinin, Padişah’ın etrafındakilerin kıskançlığı, kışkırtması ve Padişah 4. Murat’ın onlara inanmış olması yatıyor. Sahip çıkılsaydı, belki de Wright kardeşlerden 300 sene önce uçak icadının temelleri atılmış olabilirdi. 

Piri Reis’in Haritası

İlk gençlik yıllarımızdan bu yana duyar ve okurduk, Piri Reis’in haritasını. Bazen bu haritanın sırlarına dair yazılar yazılır, haritanın döneminin çok ilerisinde bir zekânın ve birikimin ürünü olduğu hep anlatılır. Denizcilik tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan Piri Reis’in kim tarafından neden idam edildiğini çok sonraları öğreniyoruz. Kendisini sevmeyen belki de kıskanan iki beylerbeyinin attığı iftiralar yüzünden, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle, yargılanmadan idam edilmiş Piri Reis. Hem de 80 yaşında olduğu halde. Osmanlı bir daha böylesine büyük bir denizci yetiştirememiş.    

Averroes veya İbn Rüşd (1126 – 1198)

Batılılar ismini telaffuz edemediği için “Averroes” ismiyle meşhur olmuş Müslüman filozof İbn Rüşd, en çok övündüklerimizden birisi olmaya devam edecek. Gazzali’ye cevap olarak yazdığı “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” kitabıyla bilinen İbn Rüşd, Batı aydınlanmasının en çok istifade ettiği Müslüman filozoftur. 

Yaşadığı dönemdeki siyasi karışıklardan payını alan İbn Rüşd, arkadaşlarıyla beraber sürgüne gönderilmiş. Dayak yediği, dışlandığı, sefil günler yaşadığı biliniyor. Kitapları yakılan ve Kurtuba’ya 73 km uzaklıktaki Lucena’ya sürülen İbn Rüşd, Cuma namazı için geldiği Kurtuba Ulu Camii’nden zorla dışarı çıkartılıp dövülmüş. Öğrencilerinin bile kendisini yalnız bıraktığı İbn Rüşd aleyhinde şairler bile şiir yazmışlar. 

Bugün övündüğümüz İbn Rüşd, kendi döneminde Müslümanlar tarafından dövülmüş olanlardan birisidir.       

Rasathane Yıktıran Fetva

Osmanlı'nın en önemli astronomlarından olan Takiyüddin, 14 Haziran 1521 tarihinde Şam'da doğdu ve Mısır ve Şam'da yetişti. 1550 yılında İstanbul'a gelen Takiyüddin, 1577 yılında III. Murat'ın fermanıyla Tophane sırtlarında bir gözlemevi kurmuştur. Sinüs/tanjant hesaplarını tablolar halinde kullanıma sunmuş, 841'i Türkçe 1337 eser oluşturmuştur. Akıldışı söylentiler sonucu Tophane sırtlarındaki gözlemevi Padişah (III. Murat) emriyle yıkılmıştır. Yeni bir gözlemevi ancak 300 yıl sonra kurulmuş ancak bu sefer de 31 Mart ayaklanmasına kurban gitmiştir.

Rasathane’nin yıkılma fetvasını uğursuzluk getirdiğini iddia eden Şeyhülislam vermiştir. Bu kafa yapısındaki birisinin Şeyhülislam olmasına mı üzüleyim, bu fetvayı ciddiye alıp uygulayan Padişah’a mı kızayım? 

İlk Rasathaneyi kurmakla övünüyoruz belki ama onu yıkma fetvası veren zihniyeti pek konuşmuyoruz. 

Dünden Bugüne Bugünden Yarına

Bu kısa hatırlatmaları neden yaptığıma geleyim. Tarih boyunca övündüğümüz birçok isim, kendi dönemlerinde dövülen, eleştirilen, sürgün edilen, kıskançlıklara ve yobazlıklara kurban edilen insanlardır. Kendi zamanlarında anlaşılmış olsaydılar, Dünya ve İslam tarihi bambaşka yerlerde olurdu bugün. “Büyük dava ve fikir adamlarının heykelleri, hayattayken üzerlerine atılan taşlardan yapılır.” sözünü çok severim ama keşke üzerlerine atılan taşlardan heykelleri dikileceğine fikirlerine saygı duyulsaydı. 
Tarihin çok önemli bir dönüm noktasından geçiyoruz. Dün yapılan hatalardan ders almış gibi durmuyoruz maalesef. Hâlen geleneksel ezberler dışında fikir ve düşünceler ortaya atan âlimler damgalanmaya, dışlanmaya devam ediyor. Bugün dövülen, sapık ilan edilen hocalara sahip çıkmazsak, yarın dövecek dizimiz kalmaz. 

“Cübbeli Ahmed ve o kafa yapısındaki tarikatların sapık ilan ettiği insanları okuyun, dinleyin.” diye yıllardır gençlere tavsiyede bulunuyorum. Geri kalmamıza sebep olan donuk kafaların, ilim üretmeyenlerin, geleneksel ezberleri din diye anlatmaya devam edenlerin insanlığa ve Müslümanlara verecek bir şeyleri yok. Onlar düşünen insanlara düşman olmaktan ve düşman yetiştirmekten başka bir şey yapmıyorlar. 

Buhari Okuyarak Değil Buharlı Yaparak

Osmanlı’nın son yıllarında, sürekli gerileyen ve yenilen devleti ve orduyu desteklemek için bazı âlimler “Ordumuzun zaferi için Buhari okumaları yapalım” diye teklifte bulunmuş. Hadis kitabı olan Buhari okuyarak orduya manevi destek vermek isteyenlere, aklı başında bir âlim “Bu iş Buhari okuyarak değil Buharlı yaparak çözülür” demiş. “Buhari’de yazılı olan hadisleri papağan gibi tekrar ederek başarılı olmamız mümkün değil. Başarılı olmak istiyorsak Buharla çalışan Lokomotifi yapmamız, geliştirmemiz ve kullanmamız gerekiyor” demek istemiş özetle. Çağın ihtiyacına göre keşif ve icat yapamayanlar, bu keşif ve icatları yapanları Buhari okuyarak yenemezler.      

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sait ÇAMLICA Arşivi