Kurumlaşma ve siyaset
Cumhuriyet can mı çekişiyor yoksa bir doğum sancısı mı? Eğer bu bir doğumsa tek seferde gerçekleşmeyeceği kesin. Böyle giderse de uzun bir süre daha doğurmaya devam edecektir.Asıl mesele ortaya çıkan şeyler arasında bir bütünlük sağlanıp sağlanamayacağı. Son 15 yıllık iktidar sürecinde kurumların eskime ve etkisini yitirme hızı bunun çok zor olduğunu ortaya koyuyor.
Bu iktidarın temel sorunlarından biri yarattığı kurumların onun egemenliğinde işlemesi ve yararlılık ölçütünün ise kendisine nüfuz kazandırmak olması. Ayrıca bu kurumlar piyasanın işleyişine aşırı biçimde bağımlı. İlk okullar bile şirket mantığıyla yönetilir hale gelince piyasalardaki herhangi bir dengesizlik hemen kurumsal krizleri tetikliyor. O zaman da bunun işi bitti deyip yeni bir kurumlaşma peşinde koşuluyor. Halbuki çözüm ulusal çapta gelişmeyi taşıyabilecek, kalıcı ve istikrarlı bir kurumlaşma.
Yeni Başkanlık Rejiminin böylesi bir kurumlaşmayı sağlayacağı iddia ediliyor. Oysa bu tarz rejimler kişi merkezli olduğundan kurumlaşmanın istikrar kazanmasına katkıda bulunmaz. Kurumlar kaçınılmaz olarak kişi ya da grup merkezli olarak yorumlanır ve örgütlenir. Bu açıdan kurumsal kriz eskisinden daha şiddetli biçimde devam edecektir.
Daha şimdiden yeni rejimin siyaset üzerindeki etkisi hissediliyor. Eskiden her parti kendi adayı ve programıyla ortaya çıkardı. Şimdi kimin neyi savunduğu ve gerçekte hangi gücü temsil ettiği anlaşılmıyor. İktidar ve muhalefet bloğu arasındaki ayrım ise tam da yeni rejime uygun biçimde kişi merkezli.
Örneğin, Cumhur İttifakı’nda MHP adeta muhalif bir parti konumundayken Millet İttifakı’na dışarıdan eklemlenen HDP açıktan CHP seçmenini hedef alıyor. “Biz barajı aşamazsak tek adam yönetimine mahkum olursunuz” savıyla %30’u aşamayan CHP’yi daha da zayıflatan HDP doğuda AKP’ye oy veren seçmene hiç ilişmiyor. Diğer taraftan Erdoğan’a destek vermekle suçlanan Doğu Perinçek, Cumhur İttifakı’nın tabanında etki uyandırıyor. Vatan Partisi’nin politikaları iktidar blokunun seçmen kitlesine sesleniyor. Ve Erdoğan yönetimini sıkıştırıyor.
Demirtaş’ın cezaevinden yaptığı seçim konuşması Alevi sembolleriyle zenginleştirilmişti. HDP Kürtler içinde zayıflarken CHP’nin geleneksel seçmeni olan Aleviler, şehirli orta ve üst sınıf içinde kendine geniş bir yer açmaya çalışıyor.
Cumhur ve Millet İttifaklarının programlarına, geleceğe dönük söylemlerine baktığımızda pek bir farklılık göremiyoruz. Örneğin sayın Muharrem İnce ekonomiyi tamamen serbest piyasa ve bağımsız para politikası üzerinden okuyor. Nasıl ki içinde “halk” geçen iki parti CHP ve HDP programlarında devletçilik-halkçılık yok; başına “bağımsız” kelimesini koyunca da ekonomi bağımsız olmuyor. Bunlar iktidardan farklı olarak sadece “şefsiz” bir neoliberalizm savunuyor.
Ülkenin gerçeklerinden uzaklaştıkça tahammülümüz artıyor. İnce ile Erdoğan’ın atışmalarına gülmek bir türlü çözemediğimiz sorunlarımıza kafa yormaktan eğlenceli geliyor. Oysa biliyoruz ki tek başına sandıktan bir çözüm çıkmayacak. Yine de hepimiz sandığın bir değişimi başlatmasını bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.