Kurbanlarla yücelmek yada; 'Halkla paylaş, Hakk'a yaklaş'
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. HAC-36”
Kurban.. Halkla paylaş, Hakk’a yaklaş.
Ne güzel bir ibadettir kurban.
İslâm yardımlaşmayı, paylaşmayı, birlik olmayı emretmiştir. Günümüzün imkânları ile dünyanın diğer ucundaki Müslüman, fâkir ve zulme uğramış kardeşlerimize yardım edebiliyorsunuz.
Öyle ki bir kurban memleketinizle çevrenizle, bir kurban da ücra bir İslâm beldesinde kesebiliyorsunuz..
Düşünsenize, âhirette ve inşâAllah cennette karşılaşacağınız, Afrikalı, Pakistan’lı, Moğolistan’lı, Türkistan’lı, Arakan’lı vb. bir beldeden kardeşiniz sizin gönderdiğiniz kurbanın etini ailesi ile mutluluk, duâ ve minnetle yiyor. Peki, o aç Müslüman’la birlikte kim de mutlu? Düşünsenize bir! Allah…
Ne mükemmel bir din emretmiş Allah.. Kullarının ızdırâbını paylaş, ver onlara.. Allah karşılığını vaat ediyor. Hiç boşluğun olmadığı tekâmülün kıyâmete kadar devam edeceği bir din. Evet tekâmül.. Neden? Çünkü her yeni iyilik (mâruf), âdeta bizi Rabb’imize yaklaştırıyor.
Kurban… İmkânı olan kullar için bir fırsat aslında. Tıpkı namaz, tıpkı, hac, tıpkı zekât gibi. Bu fırsatları değerlendirmemek için idrâksiz olmak lâzım.
Sosyolojik/psikolojik anlamı da çok önemli kurbanın.. Bakın Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’i Ali ŞERATİ nasıl anlatıyor: “... O, oğlu İsmail’i kurban etmek için getirmişti. Senin İsmail’in kim veya ne?
—Mevkiin mi? Şerefin mi? Mesleğin, paran, evin, çiftliğin, araban, aşkın, ailen, bilgin, sosyal sınıfın, sanatın, elbisen, ismin, hayatın, gençliğin, güzelliğin... Hangisi?
Ben bilemem. Fakat sen kendin bilirsin. Kim ve ne olursa olsun, kurban etmek için getirmelisin. Sana hangisi olduğunu söyleyemem, ama yardımcı olmak için bazı ipuçları verebilirim: —İnancını ne zayıflatıyorsa, (Allah’a ve mârufa) “gitmek”ten ne alıkoyuyorsa, sorumluluk kabul etmekten ne geri çeviriyorsa, kendi kendinle olmana ne sebep oluyorsa, çağrıyı duymana ve gerçeği itiraf etmene ne engel oluyorsa, “kaçma”ya ne zorluyorsa, rahatın için bahaneler bulmana ne yol açıyorsa, seni ne kör ve sağır ediyorsa... İşte odur kurban edeceğin!
Zayıflığı (oğlu) İsmail’e olan sevgisinden kaynaklanan İbrahim’in durumundasın.
Şeytan onu rahat bırakmadı.
Kendini şerefin zirvesinde, gurur dolu ve uğrunda her şeyden geçebileceğin ve sevgisi için diğer bütün sevgileri kurban edebileceğin “TEK BİR ŞEY” olduğunu düşün... İşte bu senin İsmail’indir! İsmail’in bir kişi olabilir, bir nesne, rütbe, mevki, bir ‘zayıflık’ bile olabilir. Ama İbrahim için o oğluydu! ...” (ŞERİATİ, Ali – Hacc, sayfa; 104–105)
Kurtul o zayıflığından yen onu, zaferinle şeytanı da yeniyorsun aslında. Ne muhteşem çifte zafer. Çifte mutluluk.
Paylaştıklarınla o mazlûm ve fâkir Müslümanları sevindir, onlarla beraber Allah’ı sevindir. Aynen kurban gibi seni Hakk’tan ve hakikatten uzaklaştıran tüm zaaflarından kurtul.
Koş, Hakk’a, adâlete, gayret ve hizmetlere koş.
Bu arada rakı masalarında birbirinin ağzına etleri lüpür lüpür veren, entel barlarda türkülerle, yoksul halk için efkârlanan ama halkın değerlerini aşağılayıp onları ikinci sınıf gören kurban ibadeti ile aklınca dalga geçenler var ya, mânen onların durumuna düşmemek içinde inandığın gibi yaşaman ve hâreket etmen gerekir ki, Hakk’a, halka ve topyekûn marufa yaklaşasın, maruftan yana olasın. İyi bir insan, makbul bir kul olasın.
Ne mutlu, kurbanla Allah’a yaklaşanlara..
Ne mutlu, putlarını Hakk için kıranlara…
Ne mutlu, Halk içinde Hakk’tan, adâletten yana olanlara..
Ne mutlu, komşusu açken tok yatamayan, yatmayanlara..
Ne mutlu, vaat edilen zafere inanan ve bu uğurda mücadele edenlere..
Vee.. ne mutlu, Hakk için yaratılanı sevenlere..
Güller Gülü (SAV)’in izinden gidenlere ne mutlu…
Kurban deyince, bizim KINALI MEHMED’lerimizi de anmadan geçmeyelim.
Hani Komutanı, Çanakkale’de Hasan’ı kınalı görünce sormuştu sebebini. O da anasına yazdırmıştı. Cevâbı geldiğinde Mehmed, çoktan şehîd olup, Milletimizin kurbânı olmuştu. Kendisi bilemedi neden kına yakıldığını hiç..
Kahraman ve vefakâr, fedakâr ana ne demişti mektubunda cevaben;
“Bizde üç Kurbana kına yakarlar oğul.
Kurbanlık Koça kına yakarlar. Allah’a kurban olsun diye.
Askere giden oğula kına yakarlar. Vatana, İslâm ve İmanımıza, Milletimize ve devletimize kurban olsun diye.
Bir de gelin giden kıza kına yakarlar. Yuvasına, iffet ve nâmusuna, doğuracağı evlatlarına kurban olsun diye.”
Kurban olanlara da ne mutlu
Ülke sathında da, Hz. İbrahim gibi İsmail’lerini kurban etmekten çekinmeyecek kadroların ülkemizi yönetmesini de yürekten diliyoruz. Biliyoruz ki; siyâsîlerin düşmanı çok. En başta nefisleri, sonra şeytan, sonra şan, şöhret, kolay kazanç vs.
Kendisini ülkeyi yönetirken de Milletimiz için kınalayıp, fedâkârlıkla hizmet edenlere ne mutlu.
Ne mutlu, Ayasofya’yı açan idrâk ve irâdeye..
Ne mutlu, Mehmetçik olup, gözünü budaktan sakınmadan hâinle, savaşanlara…
Ne mutlu, mazlûm kardeşleri ile kendisindekini paylaşanlara..
Allah cümlemizi zor imtihanlardan korusun ve yardımcımız olsun.