Birlik şarttır, Bölücülük; fitne ve ihânettir.
Öğüt; birlik-beraberlik olmasına rağmen, tarihte gönüllü bir araya gelen boylarımız pek azdır. Çoğunlukla güçlü liderler, zorla bir araya getirmiştir. Mete, Cengiz, Batu Timur, Fatih, Yavuz.. Bu Büyük Başbuğ Hanlar güç kullanarak bir araya getirdi Milletimizi ve çevre medeniyet coğrayamızı…
Oğuz Ata oğullarını etrafına topladı.
“-Bana bir ok verin!” dedi. Oku orta yerinden kırdı.
Sonra iki ok istedi. İkisini birlikte yine kırdı..
Sonra altı ok istedi. Okları bir araya getirdi. Sıkıca bağladı. Sonra kırmayı denedi. Kıramadı. Genç oğullarına; “Var mı kırabilecek?” dedi. Yoktu birbirine bağlı altı oku kırabilecek kimse yoktu.
Oğulları, torunları, toyu, meclisi, aksakalları topladı.
Oğuz Ata, oğullarının şahsında tüm soyuna şu öğüdü bıraktı.
“Oğullarım, Toyum, Milletim, Soyum… Bu oklar gibi, tek tek olursanız altı değil, bin olsanız sizi tek tek kırar ve yok ederler. Ama bir araya geldiğinizde, binlercesi bir araya gelse yine kıramazlar.”
Şimdi birliğimizin ilk halkası olarak Azîz Milletimin bir araya gelmesi, ikinci halka İslâm Dünyası’nın bir araya gelmesi…
Bizi bir arada hareket etmeye zorlayan âmiller yok mu?
Elbette var.
1. İmânımız. Allah emrediyor.
Âl-i İmrân–103. Ey mü’minler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmandınız; derken Allah kalplerinizi kaynaştırdı da O’nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir çukurun tam kenarında idiniz, fakat Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yolu bulasınız diye, Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor.
Rûm–32. O ortak koşanlar ki, dini bir bütün hâlinde kabul edip uygulamaları gerekirken, onu parçalayıp bölük bölük olmuşlardır. Üstelik her grup, parçaladıkları dinden yanlarında kalan bilgi kırıntılarıyla böbürlenip durmaktadır. (Şu anda yaşadığımız, mezhep, tarikat, cemaat taassubunun geldiği nokta bu değil midir?)
Rehberimiz SAV ne güzel özetlemiş.. “Birlik ve beraberlikte rahmet ve bereket, ayrılıkta ise azâb-ı ilahi vardır.” [Beyheki] Yani; Bir araya gelmiş iki kişi bir kişiden, üç kişi iki kişiden hayırlıdır. O halde birlik olun!..
2. Akıl ve idrâk birlik olmaya zorluyor. Düşünün, Türk Devletleri, 1000 yıldır ittifâk etmeyi becerebilselerdi, hele de İslâm Dünyası birlikte hâreket edebilseler neler olur?
3. Tarihimiz birlik olmaya zorluyor. Şair diyor ya; “KISSADAN HİSSE….
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
4. Coğrafya emrediyor. Coğrafyamızın fiziki durumu, dünya üzerindeki konumuna bakın. Geçiş bölgesi ve Büyük Devletlerin kurulduğu ve süper güçlerin merkezi olmuş bir topraktayız. Merkez Anadolu, çevre Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Kuzey Afrika.. Yani Roma’nın ve Osmanlı’nın haritası…
Bu coğrafyada yaşamanın karşılığı ya güç olacaksınız, ya da bir dış güce köle olup, zamanla farklı asimilasyon yöntemleri ile eriyip yok olacaksınız.
Demografik yapı da coğrafyamızın bir parçasıdır. Baktığınızda birbiri ile gönül bağı çok canlı olan bir Türk Dünyası var. Müslüman Türk Milleti ile kader birliği yapmaya hazır kocaman bir İslâm Coğrafyası var. En önemlisi de bu gönül toprakları birleşik. Bakmayın devlet sınırlarına siz. Topraklarımız birleşik değil mi? Şimdi düşünün çevremizde kurularak bağrımıza sokulan hançer devletleri!..
Ermenistan, İsrail, Bulgaristan, Gürcistan… Sayıyı artırabilirsiniz.
Büyük Milletim…
Neden tekrarlıyorum birlik ve beraberliğin önemini…
Ben İmâm-ı Âzam’ı taklit ediyorum, yani Hânefîyim. Cuma namazına gideceğim. Seccademi aldım. Evimin en yakınında Câferî (Şiî) Camiî var. Şunu düşündüm. İmân, akıl ve Rehberimiz (SAV) nasıl davranmamı isterdi? Elbette evime en yakın camiye gitmemi isterdi. Mâlum bir de sokağa çıkma yasağını ekleyin.
Câferî Camii’ne gittim. Kendimi hacdaki, umredeki gibi “Omuz omuza..” hissettim.
Türk Tarihi, boy, ruğ kavgalarıyla dolu.
Hâlâ Türk Milleti’nin tanımında zorlanan kesimler var.
İslâm Tarihi, mezhep, târîkat vd. kavgalarıyla dolu.
Tarihimizdeki kavgaları bitiren genelde maâlesef, akıl, imân, idrâk değil. Çoğunlukla ya güçlü hükümdar ve devlet adamları kavgaları durdurmuş ya da dış düşman gelip işgâl etmiş.
Dış düşmanın işgâli bitmiş mi?
Hayır!..
DEAŞ, PKK vd.
Bitip tükenmez mezhep, târîkat, Mikromilliyetçi, bölücü kavgalar..
Bunlar, ülke içinde bitip tükenmez tartışmalar.. Lâik-muhâfazakâr çekişmesi, başörtüsünü dâhî milli güvenlik sorunu hâline getiren işbirlikçi yapılar.. Gezi, FETÖ vd.
Düşünsenize, kavgaların kaynağı nedir?
Diğer yandan, D. Türkistan’da yaşanan acılar bizi ne kadar ilgilendiriyor.
En acısı da Yemen..
Yemen’de tecâvüz eden de, öldüren de, aç bırakan da Müslüman. Tecâvüze uğrayan kadınlar da öldürülen çocuklar da Müslüman..
Soruyorum, sizi ne kadar ilgilendiriyor? Sözümona İslâm Âlimlerinden var mı ızdırâbından haberdar olduğunuz kimseler?..
“Bırak hesabını ölüm kalımın
İnanmışa zulmü ne ki zalimin
Manayı reddeden sözde âlimin
Bir ilmine bir de fennine tükür.” diyor, A. Karakoç
Rehberimiz (SAV) ne emrediyor peki? “Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” Burada kast edilen, aramızda selâmı yaymak, sâdece yolda selamlaşmak mıdır? Acaba, Müslümanların kavim kavim, fırka fırka, topluluk topluluk birbirini arayıp sâhip çıkması, sulh içinde yaşaması da kast edilmemiş midir?
Düşünelim…
Kur’ân-ı Kerim ve sahîh sünnette İslâm’ın da, Müslüman’ın da tanımı yapılmıştır. Kıbleye dönen insanlar nasıl birbirini boğazlayabilir? Nasıl çocukları katledebilir? Nasıl tecâvüz edebilir?
Asıl ayrışma, Şiî, Sünnî, Mu’tezile, Hârici, şu cu, bu cu olmak değildir. Olmamalıdır. Her zümrenin içinde itikâdı bozuk kesimler vardır. Asıl itikâdı bozuk unsurları ayrıştırmak ve onlarla mücâdele etmek gerekir.
Kâfir ve işgâlci Ermenistan’a Şiî İran, Sünnî BAE açık gizli destek oldular… Bu mudur İslâm olmanın gereği? Yemen’de taraflar Şiî İran ile Sünnî (Vehhâbi) S. Arabistan’ın verdiği mermileri atıyorlar birbirlerine.. Bu mudur İslâm?
Bize emredilen Müslüman olmaktır. Şu ya da bu mezhebe, târîkata bağlı olmak değil. Hiçbir mezhep imamı, mezhep kurmamıştır. Kendi tatbikatlarını hayatlarının farklı dönemlerinde düzeltmiş, terk etmiş, iptal dahî etmişlerdir. Bize düşen, imân penceremizden, hâlis yürekle bakıp, Kur’ân-ı kerim’i ve Rehberimiz (SAV)’i anlamaktır. Mezhep imamları ve geçmiş âlimler iyi niyetleriyle Rabbimizi ve dinimizi bize kavratmaya çalışmışlardır.
Namaz, zekât, oruç, akıletmek (düşünmek) gibi ferdî emirlerden sonra, İslâm’ın en büyük emri her manâda tevhid (birlik,beraberlik)tir. Çok çalışmaktır. Amel-i sâlih nitelikli ve iyi işler yapan insanlar olmaktır.
Taassubun bizi getirdiği körlüğü görünce, 1100 yıl önce akıl diye çığlık atan Mâturîdî Ata aklımıza geliyor.
İtikâd öncümüz Mâturîdî Ata diyor ki; “İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden his şeytani vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü böyle bir davranış ancak şeytanın işi olabilir, amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatları değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan bu ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır.” (Kitabu’t-Tevhid,172)
Kim bize “Siz anlamazsınız, idrâk edemezsiniz.” diyorsa, çok açık söylüyorum şaka olarak dahî biri “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” diyebiliyorsa hemen uzaklaşın oradan..
Bu günün toplumu aldatan hâin ve şarlatanlarını görünce, 900 yıl önce bizi uyarmış Hoca Ahmed YESEVÎ Dedemizi anıyoruz.
“Ahir zaman şeyhleri
Durmaz keramet satar Ahir zaman şeyhleri
Her gün battıkça batar, Ahir zaman şeyhleri
Farzı geriye atar, Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar, Ahir zaman şeyhleri
Beline kuşak bağlar, Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar, Ahir zaman şeyhleri
Ağlaması göz boyar, Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar, Ahir zaman şeyhleri
Başına sarık sarar, Kendine mürit arar,
İlmi yok neye yarar, Ahir zaman şeyhleri
Dünyaya kucak açar, Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar, Ahir zaman şeyhleri
Şeyhlik ulu bir iştir, Hakka doğru gidiştir
Yaklaşılmaz ateştir, Ahir zaman şeyhleri
Salih şeyhler nerdedir, Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir, Ahir zaman şeyhleri”
İslâm Dünyası, imân, akıl, ilim, bilgi, istişâre ile bu menfaatperest, işbirlikçi, kullanılmaya müsâit kişi ve yapıları yok etmelidir. Bu kişiler mezhep, târikat guruplarında maâlesef çoklukla vardır.
Esasında işbirlikçiler, toplumun her kesiminde vardır.
Herkes önce kendi kapısının önünü temizlemelidir. Bu gün lâik ve Batıcı kesimlerde 28 Şubatçı kadrolar gibi işbirlikçi var da İslâmcı geçinen, muhâfazakâr geçinen kesimlerde yok mu? Alın işte FETÖ, DEAŞ vd.
Gün birlik günüdür.
Gün istişâre ve birlikte hâreket günüdür.
El ele yeniden yapılanma günüdür.
“Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen iki kazma kürek iki de ırgat gerek.
Hadi gel yapalım geri şunu desen bir Sinan gerek birde Süleyman." diyor Akif.. Dolayısı ile yapılan iyiyi ötekileştirip yıkmadan üzerine tevhid inşâ edilmelidir.
Aziz Milletim..
Akif’in acı uyarısını da hatırlatmak istiyorum sizlere..
“Girmeden tefrîkâ bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”