Koronavirüsünün yarattığı toplumsal kaosa psikolojik ve sosyal bakış
Yazıma başlarken önce birkaç noktayı en başında belirtme gereği duydum. Evren, düzeni bozulduğunda, her şey rayında çıktığında ve tepetaklak olduğunda, bunları düzeltmenin bir yolunu mutlaka bulur.
Çünkü kaosun bile kendi içinde bir düzeni vardır. İçinde bulunan, düzeni bozan enerjiyi atar ve düzen sağlar. Tamda bu noktada Küresel ısınmanın çevreye verdiği zararların endişe verici boyutlara ulaştığı bu dönemde bu paradoksu, salgını yasayan dünya insanları için, içinde bulunduğumuz bu günler düşündürücü olmalı. İnsanın evrenle, evrenin ’de insanla ağır bir sınavı bu.
İşte önemli olan bu sınavda evirilmek, değişmek, dönüşmek ve insan olmanın bilgeliğine ermek en değerli olandır. Bu sınavdan değişerek çıkarsak başarılı olacağız aksi taktır de hepimiz bu sınavı kaybederiz.
Çünkü yaşam ve biz; gelişim ve değişim içindeyiz. Hayatın dışında olmak gibi bir lükse sahip değiliz. Değişimi inkâr insanın kendini inkârıdır. Kendine yapacağı en büyük haksızlıktır.
İnsan sadece biyolojik etten kemikten yaratılmış bir varlık değildir. İnsan aynı zamanda Psiko/sosyal bir varlıktır.
Sosyal, biyolojik, psikolojik değişimler hayatımızın dizgileridir. Önemli olan her değişimin dönüşümünü yaşantımıza faydalı eylemlere dönüştürebilmektir.
Şimdi gelelim asil meseleye; korona virüsü çıktığı günden beri dünyaya bir korku egemen oldu. İnsanoğlu bilinmezliği sevmez ve bilinmezlik kendisiyle birlikte belirsizliği buda korkuyu, kaygıyı ve öfkeyi egemen kılar insan yaşamında. Bu belirsizlik hem sosyal hemde psikolojik Bir sürü sorunu da beraberinde getirir.
Endişe ve korkunun egemen olduğu bu günlerde Ortalıkta bu kadar bilgi kirliliği yaşanırken, hepimizi amacı, özellikle topluma mesaj veren mekanizmaların ortak amacının profesyonel insanlarla, objektif bilgiye ulaşarak en uygun faydayı sağlamaktır.
Maalesef ki bir deli Kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkarmaya çalışıyor. O yüzden aklını hep cebinde saklayan, Düşünmeden ve araştırmadan uzmanı olmadığı her konuda konuşan objektif bilgiden uzak olan insanları toplum önüne çıkartıp saçma sapan mesaj veren, her insanın ortaya attığı her bilgiyi peşin kabul ediyor ve üzerine atlıyoruz.
Tamda bu noktada Montaigne'in, "İyiliğin bilgisine sahip olmayana bütün diğer bilgiler zarar verir.“ sözü çok anlam buluyor. Bu anlamda yazıma diğer bilgilere zarar vermemek adına kendi alanım olan sosyal ve Psikolojik boyutundan söz ederek devam edeceğim..
Aylardır Uzmanlar bu salgının biyolojik nedenlerini, korunma yollarını, virüsün nasıl bulaştığını, özellikle belli bir yaşın üstünde olan, kronik rahatsızlığı olan(ki bu 65 yaş ve üstü deniliyordu ilk başlarda ama artık biliyoruz ki, kronik rahatsızlığı olan daha genç yaştaki insanlar içinde)
Ölümcül olduğunu, hapşırık ve öksürüklerdeki yayıldığını, farklı mekânlarda eşyaların üzerinde üzerin de belli bir zamana kadar canlı kaldığını, sosyal mesafeyi korumamız gerektiğini, hijyene dikkat etmemiz gerektiğini, ellerimizi sıklıkla yıkamamız gerektiğini, sokağa çıktığımızda maske takmamız, evde bile sosyal mesafeyi korumamız yönünde bilgilerle donatıldık ve bunların gerektiğini öğrendik...
Bu yaşadığımız surecin biyolojik kısmıyla ilgili olanlar, peki böylesi durumlarda insan ve toplum davranışları nasıl olur, beklenmedik böylesi bir durumla karşılaştığımızda neler yaparız, hangi süreçlerden geçeriz..
İnsanlık var olduğundan beri insanoğlu beklenmedik deprem, sel, salgın, savaş ve buna benzer kaotik durumlar karşısında önce bir şok yaşar. Durum karşısında üç mekanizma devreye girer kişi ya kaçar, ya savaşır yâda donup kalır çünkü bilinçli bir mekanizma değil tamamen paniğin egemen olduğu bir sürecin içindedir.
Ki tamda burada toplumun genelinin davranışları belirleyici olur. Etrafınızda panik yapan birileri varsa sizde ona göre davranırsınız yani sürü psikolojisi. İşte insanların marketlere saldırması, temizlik ürünlerine saldırmaları bu duruma en güzel örnektir. Çünkü bütün canlılarda en kuvvetli güdü yaşamak ayakta kalmak güdüsüdür.
Buradan çıkmanın tek yolu panik yapmayacaksınız, etrafımızda panik olanları sakinleştireceksiniz veya karar vericiler doğrudan talimatlarla insanları sakinleştirecekler. Eğer burada doğru olan yapılmasa panik işgüzarlık, fırsatçılık, komplo teorisyenleri devreye girer ve sistem boşluk kabul etmediği için bu uzun vadede daha büyük sorunlara yol açar.
Burada en büyük görev sağlık bakanlığı, bilim kurulu ve bilim adamlarına düşmektedir. Şokun hemen arkasında yani ilk şoku atlardır atlatmaz insan bu defada sorgulamaya başlar. Neler oluyor? Neyle karşı karşıyayım? Bize neler olacak?
Çünkü içinde bulunduğumuz durumun ne olduğunu anlamamız gerekiyor ki ona göre rotamızı belirleyelim. Bu anlamda ne ile karşı karşıya olduğunu bilmek herkesin hakkıdır.
Ne olduğunu, neler yaşayacağımızı doğru olarak kavrayamasak ne yapacağımızı da bilemeyiz. Yukarı dada belirtiğim gibi işte tamda bu noktada açıklığa ve objektif bilgiye ihtiyacımız var. Daha yeni yeni virüsle ilgili doğru bilgilere ulaşabiliyoruz ki yeterli değil hala ortalık bilgi kirliliğiyle kaynıyor.
İnsanın geliştirdiği diğer bir savunma mekanizması ise suçlamadır. Çünkü yaşadığımı olumsuz bir durum karşısında faturayı hep başkasına ödetmek ve bir suçlu bulmak isteriz.
Psikolojikmen rahatladığımız sandığımız bu mekanizma aslında işe yaramaz. Çünkü bunu korku, kaygı, öfke gibi duygular takip eder ki uzun sürdüğünde sonuçları çok tehlikelidir burada takılıp kaldığınızda her şey içinden çıkılmaz bir hal alır.
Hatırlayın virüs ilk çıktığında Çinlileri suçladık, umreden gelenleri suçladık, siyasiler birbirlerini suçladı, daha ileriki aşamalarda bu suçlamalar bitmeyecek gibi görünüyor. Bu belayı atlattıktan sonra bu defa ekonomik sorunlar baş gösterince yine insanlar birbirlerini suçlamaya devam edecekler.
Döngünün devamında insanlar ya hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar olayı ciddiye almazlar, yâda aşırı abartıp insanları paniğe sürüklerler. Çünkü gerçekle yüzleşmemek için insanlar bu aşamada her şeyi bastırır devekuşu misali kafasını kuma gömerler.
Âmâ bastırdığınız görmezden geldiğiniz her sorun büyür ve çözümü hiçte kolay olmaz. Görmezden gelenleri bu süreçte gördük, İşte İtalya, İspanya, İran ve benzer ülkeler abartmayın diyerek önlem almaktan geç kaldıkları için bugün bütün sistemlerini çökerttiler.
Daha yeni yeni hem ülkemizde hem de dünyada artık insanlar bu gerçeği kabullenmeye başladılar. Gerçeği kabullenmek sorunu çözmenin ilk aşamasıdır. Genelde toplumlar ve bireyler bu aşamaya gelmekte zorlanırlar eğer bu aşamada doğru olan yapılmasa tekrar başa dönülür ve hep sorunların etrafında dönüp dururuz.
Bu aşamaya gelmekte en çok zorlananlar olayı çok fazla abartanlar yâda dediğim gibi hiç umursamayanlar. Evet, ortada objektif bir risk var.Cesur olun korkmayın demek çokta doğru değil.
Âmâ aşırı derecede abartmak yâda umursamamakta doğru değil hersey dengede olmalı. Yapılacaklar belli; Tedbirimizi alacağız, hijyene dikkat edeceğiz, sosyal mesafeyi koruyacağız, zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmayacağız, eğer risk gurubundaysak ekstra dikkat edeceğiz. Önerim sudur burada iki gurubu da fazla ciddiye almayın.
Bilim insanlarının ve gerçek uzmanların sesine kulak verin. Bu süreçten sonrası artık mücadele aşamasıdır. Çünkü artık bu salgın hakkında çok şey biliyoruz bu bilgiler ışığında nasıl davranacağımız neleri yapıp neleri yapmayacağımızı öğrendiğimiz için daha bilinçli olduğumuz aşamadır.
Herkes topluca sorunu çözmek için elinden geleni yapmaya gayret ediyor. Her gün yeni şeyler güzel haberler duyuyoruz artık. Bilim insanları gece gündüz salgını önlemek için ilaç, aşı geliştirmek için mücadele ediyorlar. Bütün dünya şuanda bu aşamada yani mevcut olan sorunla mücadele ediyor. Bu aşama çok kıymetli bir aşamadır.
Fakat sunu unutmayalım ki Bu aşamaya geldikten sonra yukarda saydığım aşamalara geri dönmemenin tek yolu, sistemin bir parçası olduğumuzu ve yapacağımız her hatanın sisteme zarar vereceği bilincinde olmalıyız.
Ben değil biz bilinciyle hareket edersek, sadece kendimizden değil bütün toplumdan sorumlu olduğumuzu net olarak görmeliyiz. Evde kaldığımız bu günlerde fiziksel olarak kendimizi izole ederken sakın zihinsel izolasyon yapmayın. Böylesi zamanlar insanlara ve toplumlara büyük dönüşüm fırsatları verir. Her tehdit içinde mutlaka fırsatları barındırır. Unutmayalım ki; güç bizim beynimizde.
Akla hayale gelmeyecek kadar mucizevi ve her karesi hayata göre kurgulanmış mükemmel bir orkestra. Bize kalan ise bu orkestraya iyi bir şef olmak. Hangi notanın hangi tuşuna nasıl basmamız gerektiğini bilirsek ortaya harika bir senfoni çıkacak. Ondan sonrası tamamen bizim irademizle dış dünyamız da bizimle gönüllü duygudaşımız olacak. Yeter ki değişim ve dönüşüme kendimizi kapatmayalım.
Herkesin sadece kendini düşünmesinin kural olduğu bu dönemde aslında virüs bize belki de çok mesajlar verdi. Biz olma duygusu, topluluk bilinci, başka insanların ve canlılarında olduğunu bilmek, yalnız olmadığını sistemin parçası olduğunu bilmek, sistemlerle oynanmayacağını, paylaşılan sorumluluk, attığın adımın sadece kendi kaderini değil etrafındakilerinin de kaderini belirlediğini, senin kaderinin de onlara bağlı olduğunu öğretti!!!!
ÖĞRETTİMİ ACABA?
İnsan kalmanı insan olmaktan zor olduğu bu çağda, Daha yaşanılabilir bir dünya umuduyla..
Neden olmasın her yeni gün, yeniden yeşertir umutları, ‘’bir kökün bin dala durması gibidir, hayat’’
GÜNAY DEMİR
Sosyolog/Psikolog
Eğitimci