Koronavirüse sosyal ve psikolojik bakış
Bir sosyolog ve Davranış Bilimci gözüyle bugünlerde içinde bulunduğumuz Süreci değerlendirdiğimde Ülkemizde ve dünyada Olup bitenler sanki bir korku filimini andırıyor.
Bu Hararetli günlerde, adeta bir çeşit aksiyon, gerilim ya da sanki bir korku filmi izliyormuşçasına dünya ve ülkemizde olup bitenlere şahit oluyoruz.
Uluslararası gerginlik toplumlara da yansımış durumda.
Bir taraftan savaş, terör ve şimdide bütün dünyayı tehdit eden korona
virüsü..
Karşımızda ortak bir düşmanımız olmasına rağmen, barış ve uzlaşı yolları aramak gerekirken en kutsal hak olan yasam hakkına karşı hala duyarsız kalan ülkeler bir taraftan da kargaşa ve çatışma mekanizmaları işletiliyor.
Sözüm ona uygarlığın tavan yaptığı günümüzde, adeta yeniden bir Ortaçağ
vahşiliği hortluyor. Her şey ortada, yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Sınırlar yeniden çiziliyor kısaca her şey değişiyor değişimde en çok terör, savaş, darbe ve böylesi salgın dönemlerinde birtakım girişimlerle yapılmaya çalışılıyor, İddia edildiği gibi eğer bu virüs insan eliyle yapıldıysa ve bu açıdan baktığımızda asıl hedefinin ekonomik açıdan zarar vermek ve ya can kaybının yüksek olmasını sağlamak olduğu düşünülür.
Fakat bunlar ikincil amaçlarıdır. Asıl hedefi toplumunlar ın düşünme
gücünü yok ederek, beyinleri felç etmektir.Dehşet, şiddet ve korku ile bu beyin felcini oluşturarak, yanlış kararlar alınmasına, yanlış tepkiler verilmesine, toplumun birbirine düşmesine, giderek ayrışmanın artmasıyla sonuçta önlem alınmazsa toplumun dağılmasına giden yolu açmaktır.
Bu vakanın diğer bir düşünülmesi gereken yanlarından birisi de sonuçlarıyla ilgilidir. İlk görünen maliyeti elbette can kayıplarıdır. Bunun telafi edilmesi mümkün değildir. Terörü (ki ben koronayı teröre benzetiyorum) belki telafi edilebilir maliyetlerinden birisi ekonomik kaynakları tüketmesidir.
Fakat ekonomik kaynaklar tükendiğinde toplumu daha ciddi sorunlar bekliyor. Nereden bakarsanız bakın her şeye rağmen bu salgının en büyük hasarı insani ve toplumsal maliyetidir. Bu yanıyla sosyal barışı
bozarak, bir toplumun en büyük sermayesi olan birlikte yaşama iradesini hedef almakta ve toplum giderek parçalara ayrılmaktadır. Bunu hepimiz her gün sosyal medyada insanların nasıl kutuplaştığına şahit oluyoruz.
Birlik olmamız gereken bu günlerde sadece salgın değil Bugün dünyada ve ülkemizde devam eden küresel terörü de işin içine katarsak bütün dünyanın nasıl hassas bir dönemde geçtiğini anlamamız hiçte zor olmayacaktır.
Buradaki en büyük amaç siyasal kanalları tıkayarak ekonomik
sonuçlar elde etmektir. En basit bir örnekle hepinizin bildiği gibi Ortadoğu’nun bilinen sınırları ve kaynakları yeniden çizilip ve paylaşılırken bu kritik zamanda bile o toplumlara karşı ambargolar devam ediyor.
Âdeta ölüme terkedilen ülkeler var Türkiye’nin bunun dışında düşünülemeyeceği tam aksine merkezinde olduğu ortadadır. Bugün ülkemizde artan salgın, terör ve şiddet ortamı ve etrafımızdaki ateş çemberinin kıvılcımlarının ülke içine sıçramasından dolayı toplum olarak tam bir akıl tutulması yaşamaktayız. İşte tamda bu noktada ayrışmak değil birleşmek için caba sarf etmeliyiz. Böylesi bir hassas dönemde topluma olumlu ve birleştirici mesajlar vermek herkesin özellikle de
Toplumun önünde olan insanların asıl görevi olmalıdır.
Âmâ ne vahimdir ki ülkemizde gerek politikacılar, gerek işin uzmanları hırslarına, egolarına kapılarak ortak tavır alamadıkları akıl almaz
söylemlerle birbirlerini suçladıkları ülkemiz için alışılagelen bir durum haline gelmiştir.
Asıl bundan vahimi ise toplumun düşünme, bilgilenme, aydınlanma kanallarının sürekli sansür edilmesidir. Topluma doğru yön verecek aydınların bir araya gelememesidir. Akademisyen, entelektüel, gazeteci ve
yazarlarımızda her zaman olduğu gibi bu olaylar karşısında ortak bir tavır almak yerine düşünce farklılıklarını daha da derinleştirerek, toplumu daha da kutuplaştıracak şekilde taraflara bölünmüşlerdir.
Böylesi dönemde bile yanlı yayın yapan televizyonlar da, maalesef ki konuyla uzaktan yakından bilgisi olmayan insanları uzman edasıyla her gün evlerimize konuk ediyorlar. Buda ortalıkta bir sürü bilgi kirliliğine sebep oluyor.
Eğer toplumda politikacılar ve aydınlar sağlıklı düşünemez ve farklılıklarını çatışmaya dönüştürürse sona doğru gidiyoruz demektir. Umudum binlerce yılın tecrübesinden geçmiş olan ve tarihsel birlikte yaşama tecrübesi olan Türk milletinin her şeye rağmen direnip ve bu illetinde üstesinden gelmesi ve birilerinin istediği çatışma ortamına girmemesidir.
Fakat şuanda toplumdaki kırılmalar bize bu durumun daima böyle devam etmeyeceğini göstermektedir. Bu nedenle topluma yön vermesi gereken aydın ve politikacıların bir an önce asli görevlerini hatırlamaları
gerekmektedir.
Topyekûn duyarlı olmasak hem toplum hem de devlet olarak çok büyük bedeller ödemeyende hazır olalım Âdem ile Havva’dan beri elmanın cazibesini bilirsiniz, elma güzeldir lakin kurdu da vardır. Artık
elmalarda değişiyor tabi kurtlarda…
Elmaya aldanıp kurdu yemeyelim, Kurtsuz elma yiyeceğimiz günlerin umuduyla herkesin elini taşın altına sokması ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Evinizde kalın sağlıkla kalın.
Günay Demir
Psikolog/sosyolog /yazar/Aile Danışmanı
Davranış Bilimci