'İyi ki öldüler! Ya esir düşselerdi?'
23.07.1974, UPI Ajansı muhabiri (ABD):
"Rum askerleri etrafa ateş saçıyordu. Bir eve girdim, Rumlar bir Türk kadınına tecavüz ediyorlardı. Gözlerimi kapadım, kaçtım."
30.07.1974, Almanya'nın Sesi Radyosu:
"İnsanlık aklı, Yunanlıların Kıbrıs'ta yaptığı bu cellâtlığı asla kabul edemez. Türk evlerine giren Yunan-Rum Milli Muhafızları, kadın ve çocuklar üzerine mermi yağdırıyor, büyükleri boğazlıyor ve yakaladıkları Türk kadınlarının hepsinin ırzına geçiyorlardı..."
Bu itiraflardan yüzlerce var…
Gelin biz birde KUMSAL KATLİAMINI hatırlayalım!
Tarih 24 Aralık 1963, günlerden Salı.
Yer; Lefkoşa’nın Kumsal bölgesi, Mehmet Akif Caddesi ve Mürüvet İlhan Sokak. Saat akşam üstü 18.00 civarı. Hava zifiri karanlık, ısı sıfır derecesinde...
Bu ev Türkiye`den Kıbrıs`a görevli gelen Kıbrıs Türk Alayından Tabip Binbaşı Nihat İlhan`ı evi, albay bir görev dolayısı ile dışarıda ve ev de korkulu bir telaş var!
Çünkü dışarıdan EOKA milisleri ve Yunan Subaylarının komutasındaki küçük bir Rum birlik evin etrafında gezmektedirler..
Dr. İlhan evden çıkarken eşi Mürüvet Hanım`a “Eğer ateş açılırsa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmayasınız diye banyoya girin, banyo sizi korur” demişti.
Ve bir süre sonra evin duvarlarına mermiler değmeye başlar. Mürüvvet hanım hemen daha 6 aylık olan Hakan’ı kucaklar, 6 yaşındaki Murat ile 4 yaşındaki Kutsi’yi de ellerinden sıkı sıkı tutarak evin sol arka köşesinde yer alan banyoya doğru koşar…
Üzerinde gri bir palto olan Mürüvet hanım, çizgili pijamalarını giymiş olan çocuklarını hep birlikte banyo küvetinin içine uzanarak pencerelerden giren mermilerden kendilerini korumaya çalışır.
Bu bölgede yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan ermeniler de vardır ve bu ermeniler evin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara bildirirler.
Ve olanlar olur eve giren EKOKA`cılar anneyi o körpecik yavruları sığındıkları küvette şehit ederler...
Kıbrıs`ta katliamlar dediğinizde karşınıza ufacık banyo odasının içine sığınan masum ve savunmasız çocukların birbirlerine sarılmış siyah beyaz- ve kanlı resimleri karşınıza gelir.
Bu katliamlar 1974`e kadar aralıksız ve acımasızca devam eder adada.
Adadaki Türk – Müslüman halkı, varlıklarını korumak için kendi aralarında kurdukları mücahit yapılanmalarıyla, mücadelelerini sürdürürler... Bu mücadelelerini tam 11 yıl süren bu mücadeleyi, dağlarda su borularından silahlar yapılarak onurluca, şereflice yapılmışlardır.
Nihayetinde 1974`de adına “Mutlu Barış Hareketi” denen bir operasyonla Türk Silahlı Kuvvetleri adaya çıkar ve bugünkü huzur ortamının mührünü vurur.
Ama Kıbrıs`taki o “KUMSAL KATLİAMI” asla unutulmaz ve dünya tarihine geçer.
Kıbrıs’ı ziyarete giden hemen herkes, bu katliamın sergilendiği ‘‘Barbarlık Müzesini’’ gezmeden adadan ayrılmaz.
Tabip Binbaşının ailesinin katliamını anlatan bu müze, aslında bir toplumun kaderine de tanıklık etmektedir.
Orada katledilen anne ve çocukları, Tabip Binbaşı Albay Nihat İlhan kendisine uzatılan mikrofona şu cümleleri kuruyordu;
Katliamı ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?
“İyi ki öldüler! Ya esir düşseydiler, ya ırzlarına geçilseydi…”
Türk askerine tecavüzcü diyenlere cevap kısaca bu cümlede saklı değil mi?
Kıbrıs`ın küçük bir yer olduğuna bakmayın, haini de, şahini de çok güçlü olur…
Ve o ihanet bu günlerde sözüm ona savaş psikolojisini anlatmak isterken `Türk Askerine Tecavüzcü` dedi.
Türk askerine tecavüzcü diyenler önce siyah-beyaz fotoğrafları bir gözden geçirsinler ve Albay İlhan`ın sözlerine kulak assınlar.
Herkes bilmelidir ki, şimdilerde Kıbrıs’ta ve tüm Türk Dünyasında katliam devam ediyor tek fark fotoğrafları renkli ve artık katliamlarda tecavüzcülerde saklanamıyor.
Tıpkı Karabağ’daki Azerbaycanlı kardeşlerimizin uğradığı mezalimler gibi.
Tıpkı Doğu Türkistan’daki, Musul-Kerkük`teki kardeşlerimiz, kandaşlarımız gibi.
Evet, halen Türk halkı yok ediliyor ve haklarına tecavüz ediliyor ve fotoğraflar dilsiz, vicdanlar dilsiz…
Ama ihanet hep yılandilli ve zehir saçıyor…
Türk askerine tecavüzcü diyen bu zehir tacirleri büyük ihtimal Rumlara katliamlar için yardım eden ermeni komşuların soyundan geliyordur.
Gelmiyorsa da soysuzlaşmıştır ki, bu daha acıdır.
Yerin altındaki şahadetleri bilmeyenler, yerin üstündeki aslanları asla tanıyamayacaklardır.
Türk askeri değil kadına tecavüz, aman dileyene silah bile çekmemiştir.
Çocuklara silah çekenlerin, katliam yapanların dümeninde gidenler bunu asla anlayamayacaklardır.
Ve şunun da asla idrakine varamayacaklardır “Şehitler tepesi, asla boş değildir!”…vesselam
SELÇUK DÜZGÜN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.