Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Halka rağmen siyaset, piyasaya rağmen ticaret olmaz!

Halka rağmen siyaset, piyasaya rağmen ticaret olmaz!

Memleketin tuhaf alışkanlıklarından biri de seçim sürecine girince her şeyin durmasıdır. Alım, satım, üretim, ödemeler bile seçim sonrasına ertelenir. Aşağı yukarı kazanacak adaylar, mecliste çoğunluğu alacak partiler belli olmasına rağmen her seçimde durgunluk ortaya çıkar. Rejim değişikliği beklentisine bağlı olan durgunluk belki bu defa daha net bir şekilde görülüyor.

Boş söylemlerle geçen, seçime kilitli ülke gündemini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere ziyareti değiştirdi. Zamanlaması ve yeri itibarıyla ilginç geziye Cumhurbaşkanının uluslararası sermaye çevreleriyle yaptığı toplantı damgasını vurdu. Zira Erdoğan küresel sermayenin patronlarına yaptığı konuşmada, para politikasında -maliyedeki gibi- siyasi iradenin tercihlerinin belirleyici olması gerektiğini savundu.

BBC, Reuters gibi önemli ajanslar Erdoğan’ın yaklaşımının uluslararası yatırımcıda kaygı uyandırdığını servis ettiler. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı Baş Ekonomi Danışmanı Cemil Ertem konuya açıklık getirmeyi amaçlayan iki yazı kaleme aldı.

“Yeni Dönemde Ekonomi”(Milliyet/10 Mayıs 2018) başlıklı yazısında Ertem; para ve maliye politikalarını ortaklaştıracak rejimin piyasalara karşı değil onun iyiliği için olduğunu anlatıyordu. Cumhurbaşkanı baş danışmanı dalgalı kur rejiminin AKP’nin kazanımı olduğunu söylüyor ve bundan asla taviz verilmeyeceğini ilan ediyordu. Oysa dalgalı kur rejimi IMF programının bir ayağıydı ve yüksek faiz politikasıyla beraber yürüyordu. Bugün kuru serbest bırakacağım ama faizi düşüreceğim demek pek gerçekçi görünmüyor. Üstelik Ertem hem uluslararası piyasalara bağlı kalınıp hem de doların egemenliğinden nasıl kurtulacağımızı açıklayamıyor. Dalgalı kura bağlı kalmanın sonucunda doların Temmuz ayında 5 TL’nin üzerini görmesi yüksek ihtimal. Dolarla borçlanmış bir ülke ekonomisi açısından bu durum tam da Ertem’in dediği gibi küresel finans çetesinin önünde diz çökme sonucunu doğurur.

“Enflasyon ve Faiz Üzerine”(Milliyet/17 Mayıs 2018) başlıklı bir diğer yazısından da anlaşıldığı kadarıyla iktidar önceliği enflasyon hedeflemesine verecektir. Varlık Fonu, Kredi Garanti Fonu, KOSGEB gibi kurumlar reel sektörü daha etkin biçimde destekleyeceklerdir. Bir kaç aydır bunun işaretlerini görüyoruz. Son olarak konut kredisinde devlet bankalarının faiz indirimine gitmesi de söz konusu politikanın bir ürünüdür ve tutarlıdır. Zira bankaların bugün maliyetinin altına kredi vermesi ileriki dönemde hedeflenen enflasyon oranına yöneliktir. Tabi ki bu kendi başına enflasyonun düşmesini sağlamaz ama hükümetin kararlılığını ifade eder.

Diğer yandan kurlar ve enflasyon yükselirken de faizler düşmez. Enflasyonun yükselişinde dış borcun, yani karşılığı olmayan paranın piyasaya pompalanmasının etkisi hep gözden kaçırılıyor. Borcun sebebi ise Türk ekonomisinin büyümeye olan bağımlılığı. 2002-2017 yılları arasında 450 milyar dolar borç yapmışız. Üstüne 61 milyar dolar özelleştirme gelirini de koyun. Büyümek uğruna hem kamu kaynaklarını satmış hem de borç almışız. Buna rağmen GSYH açısından ülke sıralamamız kırk yıl öncesiyle aynı. İnsanımızın emeğini, ülke kaynaklarını seferber etmişiz. Bu uğurda siyasal rejimimiz, sosyal dengelerimiz, doğamız alt üst olmuş. Üretim ve yatırımlar ülkeyi ve toplumu ilerletmiyorsa neden bu çileyi çekiyoruz?

Geçen haftaki yazımda 2001’den sonra Arjantin’deki “milli ve halkçı” yönetimin krizden çıkışını örnek vermiştim. Arjantin tecrübesinden hareketle söyleyebilirim ki reel sektörü destekleyen bir ekonomi politikası, enflasyonu belli düzeyde tutabilir. Hatta faiz ve kur politikasında da bir ölçüde başarılı olabilir. Fakat bu model Türkiye gibi ağır borç yükü altındaki, dışa karşı hiç bir koruma duvarı olmayan, kırılganlığı yüksek bir ülkede istikrarlı biçimde sürdürülemez.

Borç, özelleştirme, yabancı para girişine dayanan çevrim tıkanmış durumda. Yabancı çıkışları karşılamak için Merkez Bankası rezervleri eritiliyor. Piyasaya bağlılık yeminleri etmek memleketi kurtarmaz. Küresel sermayenin efendilerine kapitalizmin işleyişini anlatmaya kalkmak mantıksızdır. Ertem’in teorik açıklamaları küresel sermaye için bir anlam ifade etmez. Piyasaya rağmen piyasacılık yapılamaz.

Türkiye, bir finansal çöküşe varmadan borçları ertelemek ve yeniden yapılandırmak zorundadır. Satılan milli kaynaklar ekonomiye kazandırılmadan, tarım ve teknolojiye yatırım yapılmadan güçlü temellere sahip bir ekonomi yaratılamaz. Sağlıklı bir enflasyon, faiz ve kur da ancak bu biçimde ayakta duran bir ekonomide var olabilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi