Gerçek tehdit ulusal kurumların çökertilmesidir
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana Türkiye’nin her yıl beklediği iki dış olay vardı:
İlki ve en önemlisi, Eurovision Şarkı Yarışması’ydı.
Avrupa Birliği’ne ha girdik ha gireceğiz derken Avrupa’dan da, tek modern ve milli aile eğlencemiz olan Eurovision’dan da olduk.
Diğeri ise ABD başkanlarının her 24 Nisan’da “Ermeni Soykırımı” deyip demeyecekleriydi.
Nihayet iktidar bizi bu dertten de kurtardı.
Kurtardı mı, yoksa yeni mi başlıyoruz, tarih gösterecek. Ama kesin olan şey şu ki AB’ye giriyoruz diye meydanlarda davul zurna çalarken mevzunun içeriğiyle nasıl ilgilenmiyorsak, aslında ABD’nin 24 Nisan açıklamasını değerlendirirken de sorunun özünü tartışmıyoruz.
Hiçbir ülke savaşla diz çöktürülmediği sürece kendine “soykırımcı” dedirtmez.
Yok efendim “tarihçiler karar versin”miş. Ne yani, tarihçiler toplansa ABD başkanı doğru söylüyor dese kabul mü edeceksiniz?
Kendiniz dahil, dünyada hiç kimsenin inanmadığı bu gibi saçma fikirlerle toplumun algısını bozmayın.
“Ermeni Meselesi” Türkiye’nin çözülmemiş tarihsel problemlerinden biridir. Eğer sorunu kendi açımızdan doğru biçimde ele alırsak bunu çözmenin bin yolu vardır.
Neymiş, tazminat davası açacaklarmış.
Türkiye uluslararası tefecilere senede 180 milyar dolar faiz ödüyor. Sadece Çiftlikbank’ın ve Thodex’in iki tüysüz genci bu ülkeyi üç milyar dolar zarara uğrattılar. ABD’de itirafçı olan diğer bir tüysüz sebebiyle bir devlet bankası 20-30 milyar dolar ceza ödemek zorunda kalacak. Kullansak da kullanmasak da parasını vermek zorunda olduğumuz Rus-İran gazını, köprüleri, yolları, hastaneleri saymıyorum bile.
Siz de Ermenilerin açacağı tazminat davasından mı korkuyorsunuz?
Hayır, şimdi ABD tanıdı dünyanın geri kalanı da “soykırım” diyecek diye kaygılanıyorsanız; şöyle izah edeyim:
“Atı alan Üsküdar’ı geçti”.
Dünyanın en zengin ilk 50 ülkesi ABD’den önce bu kararın altına imza atmış.
Eğer iktidar için kaygılanıyorsanız, söyleyeyim, bunun Erdoğan’a ne zararı ne de yararı var.
Ekonomik durum ortada; Dolar 2019 Ekiminde Trump’un “akıllı ol” mektubunu gönderdiği seviyenin bile üzerinde. Borç gırtlağa dayanmış. Ne Batı ile ne de Doğu’yla ilişkiler iyi. NATO’dan çıkmak intihar olur. İncirlik’i, Kürecik’i kapatacak derecede siyaseten eli güçlü bir iktidar yok.
Bu durumda kimse krizden siyaset devşirip “milliyetçi rüzgarı” ardıma alırım hesabı yapamaz.
Kuşkusuz Türkiye’nin geldiği noktadan yirmi yıldır hükümet edenler sorumludur.
Ancak ABD’ye karşılık vermekten daha önemli bir vebali var bu iktidarın: Ulusal yapıyı bozmak.
İslamcı politikalar sebebiyle, ulus kelimesinden geriye ne önder kaldı ne sembol.
En son ne zaman 23 Nisan’ı kutladık, ne zaman Cumhuriyet Bayramı sorunsuz geçti, 10 Kasım’da Anıtkabir’e engelsiz gidilebildi?
Başkanlık sistemiyle beraber ulusal kurumların tümü anlamını yitirdi.
Ulusal meclisin yaptığı kanunlar ya taraflı biçimde uygulanır ya da hiç uygulamaz hale geldi. Hukuku işleten, yürütmeyi denetleyen bir ulusal yargının yerinde yeller esiyor.
Ne Anayasa’nın ne de Anayasa Mahkemesinin bir önemi kaldı. Önüne gelen Anayasa mahkemesini tehdit ediyor. Ülke dayanağını Anayasa ve kanunlardan almayan genelgelerle yönetiliyor. Toplumun geleceği ulusal eğitim kurumlarına değil imamların, tarikat şeyhlerinin iradesine teslim edilmiş.
Bu halde bir ülke dünyanın en karizmatik liderine, en güçlü ordusuna sahip olsa bile kendini savunamaz. Ulusal kurumların değil, kişilerin egemen olduğu bir ülke, Amerikan elçiliklerini bile kapatsa direnemez.
Bugün Türkiye’nin üzerindeki en büyük tehdit “soykırımcı” ilan edilmek değildir. Asıl tehdit buna karşı direnecek ulusal kurumları ve ulusal bilinci yok etmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.