DİZ ÇÖKEN ANCAK DÜŞMAN ASKERİYSE ONUR VERİR!
Fotoğraftaki ufak tefek asker Arjantinli Çavuş Jacinto Eliseo Batista, esir aldıkları ise Arjantin adaları Malvinas'ı işgal eden İngiliz Royal Marines komando birliği. 2 Nisan 1982 sabaha karşı bir asırdan uzun süredir İngiliz işgali altında bulunan (İngilizlerin Falkland adını verdikleri) Malvinas adalarına Arjantin Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı çıkarma harekatından gelen ilk fotoğraf buydu. Bu aynı zamanda NATO'nun baş ülkesi konumundaki Britanya krallığına karşı bir savaş ilanıydı. Savaş 73 gün sürdü.
O sırada iktidarda olan Arjantin askeri diktatörlüğü deniz savaşlarında alınan yenilgi sonrası teslim oldu. Hemen devamında cunta yıkıldı ve generaller diktatörlük döneminde işledikleri suçlardan önce İngilizlere diz çöktükleri için yargılanıp hapsedildiler. Yenilgiye, cuntanın halk düşmanlığına ve aradan geçen 35 yıla rağmen geriye milli bir onur belgesi olarak bu fotoğraf kaldı. Arjantin askerlerinin teslim oluşuna ilişkin sayısız fotoğraf bulunmasına karşın bugün Arjantin'de Malvinas Savaşıyla ilgili görebileceğiniz tek resim budur. Çünkü bir ülkenin askerini küçük düşürecek böyle bir fotoğraf ancak ve sadece o ülkenin düşmanları tarafından kullanılabilir.
Milli ordular her iktidar döneminde yeniden kurulmaz. Hatta devrimle de kurulmaz. Ulusun inşa sürecinin başlangıcından itibaren vardır onlar. Büyük Fransız ya da Rus Devrimleri gibi Türk Devrimi de kendi ordusunu kendi askeri tecrübesi üzerine inşa etti. Her ne kadar ilk başlarda Alman sonra ABD ve NATO sistemleri uygulandıysa da yine de silahlı kuvvetlerimiz binlerce yıllık askeri tecrübesine göre organize olmuştur. Başka türlüsü mümkün değildir. Savaşçının hareket tarzını belirleyen şey giydiği elbise, taşıdığı tüfeğin markası değil askeri kültür ve sosyolojidir. Mesela Arjantin gibi çok genç bir ulusun İngiltere gibi kendisinden çok üstün bir düşmana karşı uzun sürecek bir direnme savaşı vermesi beklenemezdi. Oysa bizim tarihimizde savaşmadan geçirdiğimiz dönem çok azdır.
Bir ulusun inşası binlerce yıla dayanabilir. Bilim ve tekniğin sıçrama yaptığı dönemlerde, çağa uygun sosyal dönüşümü gerçekleştirebilen yönetimler bu inşa sürecine damga vururlar. Atatürk yönetimindeki Cumhuriyet yılları bu yüzden önemlidir. On yılda demir ağlarla memleketi örüp örmeme meselesinden öte, bir bütün olarak ulusun ilerleme gereksinimine cevap veren bir devlet düzeni kurmuş olmasıdır. Bugünkü teknoloji ve imkanlarla kat be kat daha fazla yol, köprü, hastane, okul yapabilirsiniz ama bu, kurumları ahenkle çalıştıracak bütünsel bir sistem kuracağınız anlamına gelmez. Cumhuriyet, dengeli bir rejimde, sağlam fikir ve bilimsel temellere dayandırarak toplumu ortak değer ve amaçlarda birleştirmeyi başardı.
Cumhuriyetin dişiyle tırnağıyla kazıyarak başardığı bu ortaklığı onun değer ve fikir sistemini ortadan kaldırarak bozdular. Kuşkusuz bu yıkımdan en çok etkilenen kurum Silahlı Kuvvetler oldu. Tam kendine gelmeye başladığı bir dönemde Ergenekon ve Balyoz süreçleri başladı. Sonra 15 Temmuz Darbesi gerçekleşti. Generallerin yarısı ve yedi bin üst düzey komutan tutuklandı. Neredeyse NATO’da görev yapanların hepsi bulundukları Avrupa ülkelerine iltica etti. Bir ordu komuta kademesinde bu kadar kaybı savaşta vermez. Çavuşa yıldız takıp general yapamazsınız. Karar alma süreçleri deneyim ve uzmanlık gerektirir. Geriye kalan bir avuç namuslu, vatansever komutana hak ettikleri yeri vermezseniz yarın ulusu savunacak bir ordu bulamazsınız.
İktidar mücadeleleri ya da toplumsal çatışmaların şiddeti bir ulusu yok oluşa götürmez ama silahlı kuvvetlerin genetiğini değiştirmeye kalkmak toptan bir yıkıma yol açabilir. Çünkü bu binlerce yıla dayanan bir uluslaşma sürecinin reddidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.