Volkan AYDEMİR

Volkan AYDEMİR

Dış politikanın sokaktaki vatandaşa yansıması

Dış politikanın sokaktaki vatandaşa yansıması

Dünya devletlerinin sorunu ve Sokaktaki insanımızın sorununa genel bakış.

Kim nereye nasıl hakim olacak? 

Bay Putin Suriye’de sınırı nereye kadar çizecek? 

Trump realist bir politika güdüyordu. Amerika’yı yerli ve milli yapacaktı. Bıraksalar Kennedy gibi doları devletin merkez bankasına bastıracaktı. Gerçeği anlayınca çark etti ama baronlar onu yediler. Golan tepeleri çıkışı bile onu kurtaramadı.

Trump’ın Yerine seçilen seksenlik Baydın yaşlanmadım edasıyla zıplıyor koşuyor ama Kamala Hanım tarantula gibi onun yerine geçeceği günü iple çekiyor. 

Rusya ve Amerika en son Ukrayna kozunu oynuyor. Ukrayna NATO üyeliği başvurusunu veto etmesin diye Türkiye ile ticari ilişkilerde, savunma sanayini Türk ürünlerine yatırsa da, ucu açık sorunlar hala ortada duruyor. Ukrayna Batı Blokunun, Rusya’ya karşı son kalesi olma özelliğini taşıyor ve Amerika tarafından destekleniyor. Bizim tarafımızdan baktığımızda bizi F35 programından çıkaran ABD, Rusya’ya karşı 5. Maddesini uygulamak üzere Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği için kapımızı çalacak. Harici politika yapıcılarımız bu durumu öngördüğü için, S400 programının askıda kalmasını tavsiye ettiler. Aynı durum  1970’lerin sonunda ABD-İran arasındaki krizde de görülmüş, Türkiye İran’a ambargo uygulamayı kabul etmemişti. Tabi dünyadaki iki süper güçten birisi Amerika bunu kabullenememiş. Yine o yıllarda; 1974’te yönetime gelen albaylar cuntasının kararıyla NATO’dan ayrılan Yunanistan’ın askeri kanadının NATO’ya alınması teklifini veto eden Türkiye üzerinde yoğun çalışmış, kendi çocuklarına 12 Eylül 1980’de askeri darbe yaptırıp, Yunanistan-Türkiye arasında bir anlaşma yapılmasını sağlamış ve 20 Ekim 1980’de Türkiye’nin vetosunu kaldırmasıyla Yunanistan’ın NATO üyeliğini onaylamışlardır. Yunanistan ise, Türkiye’nin AB üyeliğindeki vetosunu kaldırmayarak diplomatik başarı elde ettiğini düşündü.

Peki 12 Eylül darbesi olmasaydı? 

Bülent Ecevit’in blöf yapmak için 1978’de kabul etmediği AB üyeliğini olmazsa olmaz şartı olarak masaya koyup Yunanistan’ın NATO üyeliğini veto etmişti. Yunanistan’da 1981 yılının başında seçim olacaktı ve sosyalistler oldukça güçlüydü. 12 Eylül darbesinin siyasi etkileri komşumuz ve ebedi hasmımız Yunanistan’da da görülmüştür.

 

***

“Yıllar geçmiş” demek için hala çok erken olduğunu düşünsem de, geçtiğini inkar edemediğimiz belirtiler aynada gözüme çarpıyor artık. Uzun yıllardır araştırıp yazmayı zevk alarak yapıyorum. Son zamanlarda aramızdan bir çok uzman çıktı. Güney Kafkasya’yı sadece Zengezur koridoru olarak gören zihniyetten kurtulduğumuz zaman gerçek anlamda bölgesel bilginliğe erişebiliriz. Ayrıca, içinde bulunduğumuz günler ülke ekonomimiz için çok iç açıcı tablo çizmemekte. Hal böyle olunca Anadolu insanının muzip yanına denk geliyoruz. Bulunduğumuz duruma türkü yakan mı dersin, fıkralar anlatan mı dersin. Bu liste uzayıp gidiyor.

Teknolojinin gelişmesi ve innovaktif kullanımı ile birlikte ekonomik enstrümanlar ve kullanılan dil ve izlenen metotlarda günümüze uygun olarak değişiyor. Değişmeyen tek şey, bizim vatandaşımızın mizah duygusu ve alım gücünün yirmi, otuz yılda bir zayıflatılarak tekrar uzun bir süre zarfında aynı seviyeye ulaştırılması. Kimine göre ekonomik savaş, kimine göre ambargo. Bana göre yavaş yavaş eriyen ülkemin milli sermayesi ve liberalizme tam teslimiyet. Konuyla ilgilenenler olursa, Meksikalı bir sosyolog olan Benjamin ARDİTİ’nin “ Liberalizmin Kıyılarında Siyaset” kitabını okuyabilir. Kullanılan terimler, dil ve çevirisi biraz zorlasa da, bugün gelinen noktanın 1980 sonrasında Arjantin ve Brezilya’dan bir farkı olmadığını anlayacaksınız. “Arditi, günümüzün önde gelen düşünürleriyle yaratıcı bir biçimde hesaplaşmaya girişerek "liberal demokrat mutabakat"ı sorguluyor. Farklılık, popülizm, devrim ve ajitasyon kavramları çevresinde girişilen bu sorgulama sonucunda "başka tür bir demokratik siyaset" için stratejiler öneriyor. Bugün siyasal alanın hepimiz tarafından az çok hissedilen bir özelliğini vurguluyor Arditi: "Farklılık"ın öne çıkarılması üzerine kurulu olan kimlik siyasetinin sahip olduğu itici gücün eşitlik talebi yerine gitgide ayrıcalık talebine dönüşmesinin taşıdığı parçalayıcı risklere dikkat çekiyor ve liberalizmin öcü olarak gördüğü iktisadi ve siyasi "popülizm"in iddia edildiği kadar demokrasiye ters olmadığını Anlatıyor.”

 Bu küresel bir ekonomik oyun. Benim baktığım taraftan bakınca sonucundan çok artık dönem içinde yaşananları analiz etmek daha önemli geliyor. Sonuç aynı şekilde karşımıza çıkıyor nasılsa. Son günlerde sosyal medyada sıkça rastladığım bir sözü kullanmak istiyorum; “Kasapların tartışmasında zarar gören hep koyunlardır.” 

 

***

Son satırlara yaklaşırken En son görev alan Ekonomi Bakanımıza başarılar diliyor, yazıma Kars’tan bir fıkrayla son vermek istiyorum:

Karslı Meherrem (Muharrem) gazetedeki iş ilanlarına bakarken bir ilan dikkatini çeker. 

“30 yaş altı tecrübeli, yabancı dil bilen, yönetim ve ekonomi bilgisi olan eleman aranıyor.” 

İlanı gören Meherrem, hemen ilandaki adrese gidip gazetedeki iş ilanı için geldiğini ve yetkili ile görüşmek istediğini söyleyip, mülakata girer.

Yetkili: yaş kaç?  

Meherrem: 45.

Yetkili: tecrüben var mı?  

Meherrem: yok! 

Yetkili: yabancı dil biliyor musun?  

Meherrem: yok! Der. 

Yetkili: yönetişim ve ekonomi bilgin?

 Meherrem: 3 gaz, iki toyuk (tavuk) otarıp, satmışlığım var.

Yetkili şaşırarak: hemşerim senin ne işin var burada? diye söylenmeye başlar. 

Bizim Meherrem yetkiliye üstten bakarak, hafif tebessümle der ki:  

BOŞUNA MANA UMUTDU (Bana umutlu)  OLMAYIN DEMEYE GELDİM!.

KALIN SAĞLICAKLA.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Volkan AYDEMİR Arşivi