Bir şeyler olacak -2-
Madem Márquez’le başladık onunla devam edelim. Yüz Yıllık Yalnızlık’ta uykusuzluk hastalığına kapılan kasabayı hatırlarsınız belki. Hemen karantina başlatılır. Kasabanın girişine ellerine çıngıraklar tutuşturulmuş nöbetçiler yerleştirilir.
Yabancılara kimse yaklaşıp hastalığı bulaştırmasın diye dışarıdan
gelenlerin boyunlarına bu çıngıraklar asılır. Karantina öylesine etkili olur ki gün gelir olağanüstü durum olağan sayılmaya başlar.
Yaşam yeni bir düzene girer, çalışma eski temposunu bulur ve o gereksiz(!) uyku alışkanlığına artık kimse kafasını takmaz olur. Şimdiden herkes ekonomideki kırılmayı kabul etmiş durumda. Adeta dünyaya çarptıktan sonra ne olacağını bilmediğimiz dev bir meteoru bekliyoruz.
Önlemler açıklanıyor ama daha önceki krizlerde kimlerin kurtarıldığı belli. Masada halen onlar olduğuna göre pastayı yine onlar yiyecek. Kimse artık bankaların soygunlarından, borsa spekülatörlerinin komplolarından bahsetmiyor.
Sanki virüsten önce dünyada açlık ve hastalık yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranılıyor. Daha da garibi ekonomiden bahsederken onu virüsten hastalanmış bir kişi gibi tarif ediyorlar.
Mesela Trump dün her vatandaşa 1000 dolar vereceklerini söyledi. Bugün işini kaybetmiş bir ABD vatandaşının cebinde ortalama 400 dolar bulunuyor. Trump’un vereceği parayla birkaç hafta daha yaşamını sürdürebileceğini varsayalım.
Peki ya sonrası? Vatandaşın zor günler için kıyıda köşede birikimi olmamasının suçlusu da mı virüs? Bugün Meksika’da günlük asgari ücret üç dolar düzeyinde. O Meksikalı günde 5-6 dolar kazanmak uğruna hayatını riske atarak sınırın öteki tarafına ABD’ye geçiyor.
Şimdi bir de sınırları kapattınız, ticareti-ihracatı durdurdunuz, tüketim-talep yok, kazanç olmayacağı için işyerleri kapanacak ve insanlar işini kaybedecek, vergi gelirleri düşmüş devletleri bütçelerinin taşıyamayacağı yük altına soktular, borç bulmak imkansızlaşıyor, turizm de yok.. Hadi diyelim virüse çare buldunuz ya açlık, ona kapitalizmin bir çaresi var mı?
Gerçekte koronavirüs, mevcut kapitalist piyasa gerilimleriyle biriken büyük iktisadi dengesizlikleri keskinleştirdi. Avrupa'yı zaten zayıflatan ve ABD'yi tehdit eden ekonomik yavaşlamayı artırdı.
Virüsün yaptığı şey –özellikle Wall Street’te yoğunlaşan- şişmiş bir sermaye balonunu patlamaktan ibaretti.
Bununla beraber borsa kağıtlarının alım satımlarında şüpheli hareketler olduğunun da altını çizmek gerek. Siz evinizde çaresizce ölümün kapınızı çalacağı korkusuyla beklerken birileri kar peşinde koşmaktadır. Çünkü ne bu kapitalist sistemin kar hırsını ne de krizlerini tedavi edecek ya da önleyecek bir aşı yoktur.
Bu krizin sebebi bir virüs değildir. Bu kriz dengesiz biçimde borçlanmış şirketlerin finansı yükünden ve dünyadaki üretim fazlasından doğmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar kırılgan ve sürdürülebilirliği olanaksız bu sistemin herhangi bir küresel olumsuzlukta işlevsiz hale geleceğini tahmin etmek zor değildir.
Eski çağlarda çiftçi, duvarcı, marangoz ya da herhangi bir meslek kuşaktan kuşağa aktırılarak bir ailenin devamı sağlanabiliyordu. Bugün ise insanlar sürekli iş değiştirerek yaşamını sürdürüyor. Sistem paranın ve emeğin dolaşımı üzerine kurulmuş. Dolaşım hızlandıkça karlar, kazançlar arttıkça borçlar, sermaye güçlendikçe yoksulluk, ticaret yayıldıkça ülkeler arasındaki uçurum çoğalıyor.
Ulusal ekonomiler çareyi faiz oranlarını aşağı çekerek, para emisyonunu artırarak ve vergileri azaltarak çöküşü dengelemekte arıyorlar. Çünkü sistemin adamları sistemin dışında bir çözüm hayal edemiyor.
Bu anormal durumun virüsten kaynaklandığı, yaz geldiğinde ya da aşı bulunduğunda her
şeyin normale döneceği kanısı uyandırılıyor. Aslında hiçbiri kapitalizmin bu durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyor.
Aynen Márquez’in romanında olduğu gibi hepimizin boynuna bir çıngırak asıp bu hastalıklı durumu kabullenmemiz bekleniyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.