AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ÖTEKİ YÜZÜ: YAZI DİZİSİ- 9
(AB’nin propaganda büroları, sivil örümcek ağları, hibe dağıttığı kurum ve kuruluşlar)
Türkiye’nin AB’ye kabul edilebilmesi için siyasi, ekonomik, kültürel vb. gibi her alanda köklü değişimlerin yapılmasını isteyen AB, diğer yandan da şahıs, dernek, vakıf, sendika vb. gibi kurumlara karşılıksız para yani hibe dağıtarak propaganda ağı kurmuştur. Propaganda’nın tanımı şöyle yapılmaktadır; Bir öğretiyi, düşünceyi, inancı ve siyasi görüşü başkalarına tanıtma, benimsetme veya yayma amacıyla her türlü iletişim aracını kullanarak sözle, yazıyla yapılan tüm eylemlere propaganda denir. Kuşkusuz en korkunç propaganda, II. Dünya savaşı öncesi ve esnasında Naziler tarafından yürütülmüştür. Usta propagandacı Hitler, faşist Nazi hükümetinde bir de propaganda bakanlığı kurmuş, başına da çok zeki ve yetenekli Dr. Joseph Goebbels’i getirmiştir. Gazeteler, radyolar, sinemalar, tiyatrolar ve sanat sergileri gibi iletişim araçlarını ele geçiren Goebbels, propagandasını “Eğer bir yalan uzun süre tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır” ilkesine oturtmuştur. Goebbels, propagandasını tamamen yalan üzerine kurmamış, aralarına küçük doğrular serpiştirerek daha geniş kitleleri kolayca kandırmış, aldatmıştır. Başta yalan ve toptan inkârcılık olmak üzere AKP’nin kullandığı yol, yöntem ve söylemleri de tipik bir Goebbels ilkesini anımsatmaktadır. Aralarında ki tek fark ise Goebbels propagandasının arasına küçük doğrular serpiştirirken, AKP ise tamamen yalana, inkâra ve manipülasyona başvurmaktadır.
AB, propaganda ağını oluşturmak ve yürütmek için ayrıca çeşitli anlaşmalar ve toplantılar yapmış, raporlar hazırlamıştır. Bu raporlar, toplantılar ve anlaşmalar halen belirli zamanlarda yapılmaktadır. Toplantılar arasında en önemlisi ise “Bilderberg Konferansı”dır. Bu konferansta Türkiye’yi Beyazıt şirketler grubu başkanı olarak Selahattin Beyazıt temsil etmiştir. Ayrıca geçmişten günümüzde değin bu konferansa katılanlar da arasında Prof. Dr Emre Gönansay, Gazi Erçel, İsmail Cem, Uğur Bayar, Sedat Ergin, Muharrem Nuri Birgi ve Nuri Çolakoğlu’da bulunmaktadır. AB propagandasında temel koşul gizlilik olduğundan bu toplantıda nelerin konuşulup kararlaştırıldığı bilinmemektedir. Ancak günümüz gerçeklerine bakıldığında Bildirberg konferanslarında üçüncü dünya ülkelerine özelleştirme, küreselleşme (Globalleşme) propagandası yapıldığını söylemek yanlış bir çıkarım olmayacaktır. AB, bu anlaşmaların dışında ayrıca üçüncü dünya ülkeleriyle başka anlaşmalar da yapmış, bakanlıklar, bilgi büroları, sekreterlik gibi kurumlar açarak o ülkenin halklarına AB propagandası yapmıştır. Tamamen kendi toplumlarının menfaat ve çıkarlarını gözeten bu anlaşmaların tamamını buraya almam mümkün olmadığından anlaşmaların bütünlüğünden genel bir özetleme yaparak konuya devam edeceğim.
Ulusal kimlik yerine tek kimlik yaratmak
AB’nin propaganda ağına geçmeden evvel bazı önemli anlaşma ile raporların genel olarak ne anlam taşıdığını, amaç ve hedefin ne olduğunu kısaca özetlemek gerekiyor. Söz konusu anlaşmalardan birisi 1992’de yapılan Mastricht Anlaşması’dır. Amaç; Avrupalıların kültür ve tarihini çok geniş bir alana duyurmak, yaymaktır. Hedef ise önce kendi kültürlerini yayarak diğer ulusal kültür ve kimlikleri silmek, her alanda kuşatıp sömürgeleştirmektir. Bir diğeri ise 1998’de imzalanan Amsterdam Anlaşması’dır. Burada ki amaç; Ulusal kimlikler yerine “Avrupa kimliği” adı altında tek bir vatandaş kimliği yaratmaktır ki bu da dizi yazının başından beridir tekrar ettiğim din eksenli Hıristiyan kimliğidir. Hiçbir temel dayanağı bulunmayan Avrupalı fikri üniversitelerde “Erasmus” programı adı altında gençlere de aşılanmaktadır. Bu anlaşmaların yanı sıra AB, ”Clercg -1993” ile “Pex- 1998” adında iki de önemli rapor yayınlayarak gerçek amaç ve hedefleri bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Clercg Raporunda insanların Avrupa Birliği’ne ikna edilmesinden ve bunun için de kitlesel iletişim araçlarının kullanılmasından söz edilmektedir. Pex Raporunda ise toplumda en az değer verilen kitlelerin hedef alınarak bunlara AB’nin onları nasıl yücelteceğinden bahsedilmektedir. Yine dizi yazısının birçok noktasında azınlıkların nasıl ve ne amaçla kışkırtıldığından söz etmiştim ama bir kez da hatırlatmanın yararlı olacağı kanısındayım. Burada Türkiye açısından bahsedilen azınlıklar Ermeniler, Kürtler, Aleviler, Yahudiler ve diğer azınlıklardır. Nitekim sözde Ermeni soykırımını Fransa ile ABD, Temsilciler Meclisinde kabul ederek yüceltmişler, dağdaki PKK terör örgütüne federe Kürt devleti kurma sözü vermişlerdir. AB ilkesini faşizmin üzerine kurarken, para musluklarını da açmaktan kaçınmamıştır. Faşist Hitler “propaganda bakanlığı” kurarken, AB ise “propaganda bütçesi” oluşturmuştur. AB, özellikle de genç kuşağın beynini yıkamakla işe başlamış, okullarda çeşitli eğitim araçları, resimli kitaplar, el ilanları, broşürler bastırmış, tümünü bedava dağıtmıştır. Avrupa da, Manchester, Hull, York Lancester, Sheffield, Aston, The London Scholl Economics, Reading, Cranfield, Surrey ve Cambridge Üniversitelerinin yanı sıra Türkiye’de de hibeler dağıtarak geniş bir propaganda ağı kurmuştur.
Ülkemizde propaganda ağına katılan okullara, yöneticilere, kuruluşlara geçmeden evvel propaganda ağının daha anlaşılır olması bakımından dört temel başlığından kısaca söz etmek gerekiyor.
1) Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu: 2005 yılı itibariyle başkanlığını büyükelçi Hansjörlg Kretschmor yürütmekteydi. Kendisine diplomatik statü tanımış, dokunmazlık ve imtiyaz hakları verilen bu kişinin görevi Türkiye’de ki tüm siyasi, ekonomik ve ticari gelişmeleri izleyip Brüksel’e rapor etmektir.
2) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği: Dışişleri bakanlığınca yürütülüyordu. Türkiye de sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve medya ile sıkı işbirliği içindeydi. Başında Ali Babacan, Büyükelçi Mustafa Oğuz Demiralp, Genel sekreter yardımcıları ise Mustafa Dönmez ve Tuncay İnce’ydi. Abdullah Gül’ün dışişleri bakanlığı yaptığı dönemlerde AB’den hibe almıştır.
3) Avrupa Birliği Bilgi Büroları: AB, 2004 yılı itibariyle Türkiye’nin 13 ilinde bilgi büroları açmıştır. Şimdiki sayısı bilinmemekle beraber sayılarının giderek arttığı tahmin edilmektedir. Bu bürolar tek taraflı AB’nin emperyalist propagandasını yapmaktadır. Yine bu bürolarda AB’nin maaşlı elemanları çalışmaktadır.
4) Avrupa Bilgi Merkezleri: AB, bilgi toplamak için en başta Ticaret ve Sanayi Odalarını tercih etmişlerdir. İstanbul ve Ankara KOSGEP, İstanbul, Bursa, Denizli, Samsun ve Adana Ticaret Odaları, AB’nin bilgi merkezleri konumundadırlar. Gerçekte AB propagandası yapan bu odalar, uyduruk projeler adı altında AB’den milyonlarca Avro hibe almışlardır.
AB’nin Türkiye’de ki genel sekreterlik ve bilgi bürolarını AKP, 6 Temmuz 2011’de “Avrupa Birliği Bakanlığı” çatısı altında toplanmış ve Egemen Bağış’ı bakan olarak atamıştır. Daha sonra sırasıyla Mevlüt Çavuşoğlu, Volkan Bozkır, Ali Haydar Konca, Beril Dedeoğlu, Volkan Bozkır ve Ömer çelik bakanlık yapmıştır. Görev yapan bakanlardan Beril Dedeoğlu bağımsız, Ali Haydar Konca dönemin HDP partisinden ve geri kalanların tamamı da AKP’den atanmıştır. Burada en ilginç nokta ise AKP’nin terörist dediği HDP’li birisine AB bakanlığı gibi önemli bir kurumu teslim etmesidir. Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin süreci ve faaliyetleri yürütmek amacıyla kurulan AB Bakanlığı’nın tüm faaliyet ve yetkileri 703 sayılı KHK değişikliğiyle önce dışişlerine devredildi ve daha sonra da “Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Başkanlığı” adı altında 9 Temmuz 2018’de yeniden kuruldu. Böyle bir düzenlemeye gidilmesi yani sadece bakanlığın yerine başkanlığın getirilmesinde ki maksat da başkanlık sistemine uygun bir yapıya dönüştürmekti.
AB’nin sivil örümcek ağları
AB Türkiye de propaganda ağını 1996 yılında örmeye başlamıştır. Bu güne kadar birçok kurum ve kuruluş AB’den “hibe” adı altında ve uyduruk diyebileceğimiz projelerle karşılıksız paralar almışlardır. Karşılıksız para almak yasa dışı değil ancak AB vatandaşının 20 milyonu işsiz iken ve Türkiye üye olmadığı halde neden bol keseden milyarlarca avro hibe yani karşılıksız para dağıtıyor? gibi soruları sormak ve yanıtını vermek gerekiyor. Soruyu bir de tersten soralım; AB yöneticileri, sonunda kaybedecekleri bir oyuna milyonlarca avro harcayacak kadar aptallar mı, yoksa hibeyi alanlar mı çok akıllıdırlar? Örneğin; uyduruk projeler adı altında AB’den hibe alarak sivil örümcek ağına girenlerden DİSK, 30 Mayıs 2002’de “Disk Üyelerine İnsan Haklarını Öğretme” adı altında 550,128 Avro hibe almıştır. Ne hazin bir durumdur ki devrimcilikten dem vuran dönemin DİSK genel başkanı Süleyman Çelebi, kendi üyelerine insan haklarını öğretemeyecek kadar bilgiden ve donanımdan yoksun olmalı ki AB ona “al şu parayı, üyelerine insan haklarını öğret” diyebilmiştir. DİSK’e bağlı Bank Sen, Metal İş, Sağlık İş, Devrimci Yapı İş, Gıda İş’i de dikkate aldığımızda örümcek ağı büyük boyutlara ulaşmaktadır. Bir diğeri ise Doğu ve Güneydoğu bölgesinde faaliyet gösteren TEK-GIDA İŞ- Sendikası’dır. Genel başkanlığını Mustafa Tükel’in yaptığı sendika 2004’te “Özelleştirme Sürecinde Olan İşyerlerindeki İşçilerin Eğitimi” adı altında 83.189 Avro hibe almıştır. Aynı şekilde MESS-Metal Sanayicileri Sendikası, “Otomotiv Endüstrisi İçin Elektronik Kontrol Teknisyeni Yetiştirme, İstihdamda Yeni Ufuklar, AB Sürecinde Diyalog ve Mesleki Eğitim ve Öğrenimde İşbirliği” adlarında üç farklı uyduruk proje için AB’den 2004 ve 2005 yıllarında toplamda 475.132,58 avro hibe almıştır. Dönemin Genel Başkanı Tuğrul Kutatgobilik’in yanı sıra Bedirhan Çelik, Erdoğan Karakoyunlu, Mehmet Demirpençe, Jak. V. Kamhi ile Mehmet Betil, o dönem sendikanın üst düzey yöneticiler arasındaydı.
Liste çok uzun olduğundan bazı kurumların adları ile aldıkları hibe miktarlarını vererek devam edeceğim. TİSK 152 bin 414, TESK 142 bin 189, HAK İŞ 169 bin 963, TBB 36 bin 384, İNTES-T 137 bin 132, HİZMET İŞ 167 bin 002. 050, TEK İŞ 121 bin 338, Diyarbakır Ticaret Odası 380 bin 007, Diyarbakır Barosu 454 bin 649, Van Barosu 70 bin 226, Antakya Barosu 100 bin, ESOB Erzurum 125 bin 989, SMMMO Adıyaman 63 bin 490, STS Sivas 63 bin 801, NES Niğde 70 bin 365.021, KTO Kayseri 279 bin 407. 035, KOS Kayseri 82 bin 118. 025, KSO Konya 152 bin 140, KST Kırıkkale 172 bin 957. 050, DMİO Denizli 54 bin 934, BESOB Bursa 77 bin 397. 075, GSO Gazi Antep 126 bin 129. 015, ATO Adana 58 bin 322. 063, İTOS Isparta 157 bin 554. 045, ESO Eskişehir 44 bin 900, MST Mersin 37 bin 789. 089, İZO İzmit 130 bin 672. 040, KTSO K.Maraş 75 bin 330, ATO Aydın 39 bin 427. 009, TESOB Trabzon 174 bin 656. 093, ATSO Amasya 96 bin 099. 95, ETSO Elazığ 122 bin 761. 057, İSO İstanbul 118 bin 761. 057 tutarında hibeler almışlardır. Bunların yanı sıra TDV 903 bin 098. 084, SEV 200 bin 200, ÇEV 683 bin 742. 090, TKV 264 bin 082, ŞIRGEV 448 bin 776, TAP 579 bin 126 Avro tutarında hibe alan vakıflar da mevcuttur.
TESEV, TÜRSAK, TKH, TİHV, PAGEV, BİTAV, TOSYÖV, İKV, UPAV, ŞURKAV, TOBAV, SŞV, MESEV, ODTÜ, TOHAV, ZİÇEV, KEDV, IPV, ÜNÇEV, BSV, CEM VAKFI, ERTAV, STGM, TÜKODER, TURABDER, TÜKD, TAPD, TÜRÇEK, TSBD, TSD, TÜSİAD, MÜSİAD, TYD, KAD, GESİAD, ÇYDD, MAZLUMDER, BUSİAD, KESİAD, OFD, TEB, SAÇYED, AİDS, TÜRK KIZILAY, EPSİAD, PSAKD, UÇAN SÜPÜRGE, VANGİAD, ATUD, ATİD, SSK ANKARA, İHD, ÇATIDER, İZODER, KAGİDER, KADER, BÜMED, VAKAD, MAYİD, ROTARY CLUP, LİONS gibi birçok dernek ile kurumlar da karşılıksız para alarak AB’nin örümcek ağına girmişlerdir.
Liste bunlarla sınırlı değil, uzayıp gitmektedir ve tamamını buraya almam da mümkün değildir. Bu gerçekler doğrultusunda herkesin kendisine şu soruyu bir kez daha sorması gerekmektedir. AB’ye üye ülkelerinin genelinde işsizlik oranı günümüz itibariyle yüzde 6,8, kurucu üye Almanya’da 5,4 iken ve bu istatistiklere açlık sınırında yaşayanları, bedensel ile zihinsel engellileri de eklediğimiz de AB’nin öncelikle kendi vatandaşlarının durumunu iyileştirmesi gerekmiyor mu?
Peki, kapitalist dünya düzeninde aileler arasında bile birbirilerine değil karşılıksız, borç para verilmezken AB bu kurumlara neden karşılıksız para dağıtıyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.