Yasaklasak da mı Kapatsak?
Küresel salgın Avrupa ülkelerinde makul ve mantıklı tedbirlerle denetim altına alınırken Türkiye ise bizzat iktidarın kendisi uygulamaya koyduğu yasakları ve tedbir uygulamalarını toplu açılışlarla, cenaze merasimleriyle sabote ederek vaka ve ölüm bilançosunun yükselmesine sebep oluyor. Son olarak aldıkları 17 günlük yasak kararı da bilançoyu düşürmeye yöneliktir ancak yasak kararıyla başka hesaplarda yapılmaktadır. Çünkü bu bir yılı aşkın süredir devam eden salgın vaka sayısının düşmesi gerekirken aksine artarak devam etmektedir. Dolayısıyla 17 gün gibi kısa bir süreçte denetim altına alınması mümkün olmadığına göre iktidarın farklı beklentilerinin olduğunu söylemek hiçte yanlış bir saptama olmayacaktır.
Başta içki yasağı olmak üzere zorunlu temel ihtiyaçların dışındaki elektronik eşya, oyuncak, kırtasiye, giyim ve aksesuar, ev tekstili, hırdavat, zücaciye gibi ürünlerin market satışını yasaklamakla tedbir alınamayacağına göre ve yine söz konusu ürünlerin market satışlarını yasaklayarak bakkalları 17 günde kalkındıramayacaklarına göre amaç, hesap başkadır. Virüsün yalnızca yasaklanan ürünlerle bulaşmadığına, yayılmadığına göre ve yine elektronik eşyaya ihtiyacı olan vatandaş bunu bakkaldan satın alamayacağına göre amaç, hesap farklıdır. Yalnızca Türklere yasak getirip turistlere serbestlik tanındığına göre ve söz konusu genelgede belirtildiği üzere sırf marketlerdeki yoğunluğu önlemek maksadıyla yasak uygulaması başlatıldıysa amaç, hesap yine başkadır. Çünkü yasaklamalar, kısıtlamalar talebi arttıracağından marketlerdeki yoğunluğu daha da arttıracaktır. Kısaca özetlemek gerekirse sorunları, krizleri yönetecek bilgi ve donanımdan yoksun oldukları için kamu sağlığını tehlikeye atacak kadar gözlerini karartmaktan, salgını dahi fırsata çevirerek gelir kaynağı yaratmaktan imtina etmemişlerdir.
Küçük hesaplarla tasarruf etmek, açığı kapatmak
İnşaat üzerine inşa ettikleri ekonomik çöküntünün giderek derinleşmesinden telaşa kapılan AKP, bir yandan vatandaşın küçük yatırımları olan altın ve dövizlerinden medet umarken diğer yandan da vergileri ağırlaştırıp, zamları da otomatiğe bağladılar ancak bu da yeterli olmayınca kamunun cebine el atacak kadar küçük hesaplar yapmaya başladılar. İşte bu yasak ta küçük hesaplarından sadece birisidir ve başlıca üç temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi, turistleri yasaklardan muaf tutarak ülkeye döviz girdisinin sağlanmasıdır. Böylece merkez Bankasının döviz rezervindeki 128 milyar dolar kaybı kısmen de olsa giderilmiş olacaktır. Aksi halde merkez bankası piyasadan döviz toplamak zorunda kalacağı için dövizdeki kur atışını kontrol etmeleri zorlaşacaktır. İkinci neden, enflasyonu düşürerek emeklilerin Haziran ayı zammından tasarruf etmektir. TÜİK’in açıkladığı istatistik verilere göre Mart ayı enflasyon oranı geçen yıla oranla 1.08, Nisan ayı 1.68, yıllık ortalama artış da 16,02’den 17,14’e yükselmişti. İçinde bulunduğumuz Mayıs ayı enflasyon rakamı henüz açıklanmadı ancak artışların bu ivmede devam edeceği kesin. Bu durumda satışı yasaklanan ürünlerin içinde enflasyon sepetine giren ürünler satılamayacağı için fiyatı sabit kalacak, enflasyonun düşmesine de katkı sunacaktır. Böylece Haziran ayında emeklilere yapılacak olan ikinci dilim zam oranından da tasarruf edilecektir.
Üçüncü ve son neden ise yasak kapsamında fahiş para cezaları uygulayarak piyasadan para toplamaktır. Daha net ifadeyle AKP’nin önceliği salgın falan değil, para bulmaktır. Bu öngörülerimi yasakların dayandırıldığı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27’nci ile 72’nci maddesi doğrulamaktadır ancak şimdilik varsayım veya öngörü olarak da kabul edilebilir. Zaten Haziran sonu itibariyle de 17 günlük yasakların toplumsal yansımalarını ve sonuçlarını birlikte göreceğiz. Şimdi Hıfzıssıhha’nın bu iki maddesinin yasaklarla olan ilişkisine bakalım.
Hıfzıssıhha 1941 Türkiye’sinde haşereyi arıyor
Söz konusu 27. Madde de “Umumi Hıfzıssıhha meclisleri mahallin sıhhi ahvalini daima nazarı dikkat önünde bulundurarak şehir ve kasaba ve köyler sıhhi vaziyetinin ıslahına ve mevcut mahzurların izalesine yarayan tedbirleri alırlar.” deniliyor. Bu tedbirlerin neleri kapsadığı ise yine 72’nci madde de “…zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelendiği takdirde aşağıda gösterilen tatbikler uygulanır” denilerek sıralanıyor. Şimdi zuhur eden hastalığın Covid-19 olduğunu aklımızda tutarak Hıfzıssıhha’nın bu konuda aldığı veya alabileceği tedbirleri sırasıyla analiz edelim. Söz konusu Kanunu’nun 72 / 1. Maddesinde “Hasta olanların, hasta olduğundan şüphe edilenlerin veya hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhî ve fennî şartları haiz mahallerde tecrit ve müşahede altına vâz’ı…” deniliyor. Türkçe karşılığı, hasta olan veya şüphelilerin hastalığının yayılması, ortaya çıkması durumunda tıbbi şartlar altında o kişinin veya bölgenin tecrit altına alınacağından bahsediliyor. Peki, bir yılı aşkın bir süredir devam eden salgın sürecinde Hıfzıssıhha’nın şu zamana kadar Covid-19’un yayılmasını önleyecek herhangi bir tedbir aldığını duydunuz mu?
2- Hastalara veya hastalığa maruz kalanlara serum veya aşı tatbiki… Peki, şu zamana kadar ihtiyacı olanlara bu kurumun aşı, serum, ambulans falan gönderdiğini duydunuz mu?
3- Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair bilcümle mevaddin fennî tathiri… Peki, şu zamana kadar bu kurumun virüse maruz kalmış bir kişinin veya ailenin çamaşırlarını yıkadığını, imha ettiğini gördünüz mü?
4- Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı… Söz konusu hayvanat Covid-19 olduğuna göre bu hayvanatın, haşaratın itilafı ile ilgili bu kurumun herhangi bir çalışmasını duydunuz mu?
5- Memleket dâhilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri (yıkamak)… Peki, şu zamana kadar bu kurumun havalimanlarında ya da otobüs terminallerinde seyahat eden yolcuların eşyalarını yıkadığını, dezenfekte ettiğini gördünüz mü?
6- Dâhilinde sari ve salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumî mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi… Peki, salgının yoğun olduğu bölgelerde veya en azından virüse yakalanmış bir ailenin bu kurum tarafından tahliye edilerek güvenli bir yere nakledildiğini durdunuz mu?
7- Hastalığın sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlâkinin men’i… Bu madde de Hıfzıssıhha’nın hakkını teslim etmemiz gerekiyor çünkü virüse neden olan gıda, tüketim maddelerinin yasaklanmasından söz ediyor. Bu maddeye göre virüsün içki, elektronik eşya, oyuncak, kırtasiye, giyim ve aksesuar, ev tekstili, hırdavat, zücaciye gibi ürünlerden bulaştığı veya yayıldığı tespit edilerek yasaklanmıştır. Görüldüğü üzere bu iki maddeye dayandırılarak uygulanan yasakta Hıfzıssıhha’nın hiçbir görevi veya işlevi yoktur.
Buradan da anlaşılacağı üzere bilgisiz ve donanımsızlığının faturasını halka ödeten AKP, 17 günlük yasağın faturasını da yine halk kesmiş, üzerine de din perdesini atmıştır. Dini araç olarak kullandıklarını Mısır’daki sağır sultan bile duymuş olsa da AKP’ye ataç gibi bağlı dinci-şeriatçı kesim ne yazık ki bu gerçeği ne içeriden ne de dışarıdan halen görememiştir. Yüz yıl önce İngiliz yüksek komiserliği baş çevirmeni Ryan Sessegon 25 Aralık 1919 da İngiltere hükümetine sunduğu raporunda Türkiye üzerindeki planlarından söz ederken bu gerçeği de açıkça ifade etmiştir. 647 numaralı belgenin 1003’üncü sayfasında “Bolşeviklik ve milliyetçilik İslam dünyasındaki hâkimiyetimizi mahvedebilir. Amacımız, bölmek ve hükmetmektir. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak menfaatçi bir grubu idareci olarak takdime çalışacağız. Panislamizmi ezemeyiz. Bu tıpkı batıdaki milliyetçilik gibidir. Bizim şimdiki gayemiz arkadaş gibi davranmak ve sonra hükmetmek olmalıdır.” ifadelerini kullanarak niyetlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Yüz yıl önce raporlarda yer alan “Gerçek ideali dinmiş gibi davranacak menfaatçi bir grubu idareci olarak iş başına getirmek…” ifadesinin bugün kimleri işaret ettiğini anlamamak için gerçekten de safdil olmak gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.