Yakasız Gömlek!
Yakasız Gömlek!
Geliriz çıplak bir halde yaşama ve giydiriler bize bir garip insan gömleği.
Bu gömlekle kendimizi veririz hayata.
Bu hayatta sırtımızı dönersek arkamızdan vurulacağımız da kesindir.
Çünkü; zaman tersten okuyamayana çok acımasızdır.
Ama öyle bir bir karekter yüklenmiştirki adamlığımıza, yinede bu kesinlikten emin olmak ve sonucu görmek için döneriz sırtımızı dosta, düşmana.
Bu bir sınavdır ve bu sınav öyle kıldan ince kılıçtan keskindir ki, dostu da düşmanı da bedelini ödemeden anlayamayız.
Evet dönmelisin ve o sınavı ölüm pahasına yaşamalısın.
Çünkü; şüphelendiğin insanın hakkı da boynunda yağlı urgandır ve işte budur bizim sırtımızdaki kul hakkının ağırlığı.
Ve bir nokta gelir dersin ki; Biz dostuda döşmanıda iyi tanıyoruz, sabrımıza ve öfkemize dokunmayın!
Bunu detirden sana giydiğin o gömlektir.
Ve biz bu hayatta hayatta iki türlü gömlek giyeriz;
Birisi annemizin, eşimizin özenerek yıkayıp ütülediği yakışıklılığımıza malzeme gömlek, diğeri ruhumuza yaratan tarafından oturtulmuş insan olma erdemi bir gömlek.
Her ikiside kirlenir mi? Kirlenir.
Ama kolaydır gömleklerden birincisinden kurtulmak; yıkarsın, leke çıkmasa atarsın yerine yenisini alırsın.
Yaa diğeri!?
Bana şair, yazar diyorlar!
Belkide en çok sevdiğim sıfatlar bunlar.
Onlar dedikçe gaza geliyorum ve yazıyorum.
İyi veya kötü anlamam, bilmem ben içimden gelenin zerresiyle dışıma taşıyorum.
Bazıları soruyor; Müslümansın ama muhafazakarıda eleştiriyorsun, şiir yazıyorsun ama şair olduğunu kabul etmiyorsun, edebiyatla uğraşıyorsun ama hem ekmek derdindesin hem siyasetten uzaklaşamıyorsun...
Aslında bu soruları soranlar beni tipik-leş-tirmek istiyorlar.
Oysa Tipik-LEŞ-mek tek tip olmak ve aslında tipsizleşmektir!
Ben olamam tektipleşerek, sıradan fikirler savuranlardan.
Hastalık mı bu?
Olabilir!
İyide sağlam insan varsa bu cihanda bir tane gösterin.
İnsan olmak, insanlaşmak istiyorum.
İşte benim hayattaki ideolojim bu.
Biraz size, biraz başkalarına sadece insanlık paydamızdan %10 benzemek istiyorum. Düşünsenize %10 bir birimizi anlıyor ve birbirimize benziyoruz. Ne kadar sorunumuz hallolur kim bilir öyle değil mi?
Sıradan ekmek derdinde olan bir canlıyım.
İnsan yaradılışıma kader olan Türk`lük, ruhi tercihim ise müslümanlıktır.
Bunlar benim kısa tanıtım çizgilerim.
Şimdi bana şair diyorlar!
Örnek aldığım şairlere baktıkça ben %10 değil %1 onlara benzemiyorum. Onların okyanus derinliği karşısında ben sahile vurmuş bir atık madde gibiyim. Belki de bu yüzden bana şair demeleri nefsimi okşuyor!
Bazen çok sert yazıyorum ki; çakaların uğultuları, tehtilleri bitmiyor.
Ve düşman herzamanki gibi korkak, hain görünmüyor.
Oysa, düşmanlarımın sayısından çok benim dostlarım var.
Sorun dostlarımın sesizliğinde, onlar sessiz oldukça düşmanlar uğultuya devam ediyor.
Ben müslüman bir ailede, Türklük töresi ile büyüdüm.
Bu yüzden iki yüzüm hiç olmadı. İçim neyse dışıma taştı. Kimsenin yüzüne söyleyemediğimi içimden bile geçirmedim.
Çokta insan kaybettim bu yüzden oysa az kalanlar kaliteliydi zaten ve çoktan çok azdan az gitti herzaman.
Sonra okuduğum, örnek aldığım insanların günahları ile irkildim.
Bir anda kendi kurduğum kullerim yıkıldı.
Kule yıkılırken `Kul`lukla yazleştim ki, buda sıfır noktasına inmek demekti.
Sıfır hayatın en önemli yanıdır, en mutlu anıdır.
Karar senin; sıfırın arkasına veya önüne, en güzel rakamlarla günah veya sevap yüklersin ve işte budur insan olmak aslında.
Evet bu cümleler belki tipik olan insanlara hitap etmiyor, olsun zaten bana tipk değil tefekkürden bitik dostlar lazım!
Türkiye`de herkes şiir yazıyor ve beni tanıyanlar da bana şair diyor.
Şiiri herkes yazıyor ve Türkçe yazdığı için `Türk Şiiri` deniyor.
Diyeceksiniz ki, yine kaçamadın siyasetten.
Ne yapayım, insan olma erdeminde doğru bildiklerini söylemek siyasetse evet ben bu konuda susmayacağım!
Ve zalime asiliğim benim karekterim olmaktan vazgeçmeyecektir.
Evet biliyorum herkese kendimi sevdirmem mümkün değil.
Ve yine biliyorum her dediğim doğruda değil ve hatta herkesi düzetmek benim hiç haddim değil...
Ama sanat yaparken siyasi olma diyenler; Akif eline kalemi aldığında sadece hece ölçüsünümü düşündü? Namık Kemal eline baltayı alıp divan edebiyatına mı daldı? Bizim siyasetimiz doğruya muhabbetir ve varlığımız bizi anlayanlar kadardır.
Bazen düşünüyorum ben onuncu köyde miyim?
Burası neresi? Ben çok mu eksiğim, yoksa şeytana mı esirim?
Öyle ya; onlar iyi, onlar melek, olar muhafazakar yazarlar... Öyle ya; onlar halkarın eşitliğini savunuyor, onlar sevgiden bahsediyor, onlar kardeşlikten, eşitliklikten basediyor... Ben niye yokum onların arasında? Yoksa ben çok mu ütopiğim?
Evet annemizin, eşimizin yakışıklılığımıza malzeme yaptığı gömlek kirlenince, çıkartılır atılır bu yaşamsal bir haldir!
Oysa Ruhunuzla getirdiğiniz gömleğinizi değiştiremesiniz kirlenince atamasınzı arınma ister, merhamet ister, secde ister!...
Ben onun amel defterini yazan değilim ki, gömlek değiştirenleri not alayım.
Evet ben melek değilim.
Ve ben günahkar ruhumla tövbe kapılarında kirliliğime derman arıyorum. Ondan dolayı hiçbir şeye ` bana ne deyipte geçemem` zalimler üzerindevarsa bir hakkım helal da edemem. Ve varsa üzerimde bir hak, rahatta uyuyamam!
Evet ben şiir olmaya, yazmaya çalışan bir Kul`um.
İki gömleğim var; Biri Hakk`tan ter temiz gelmiş, günahlarla dizili, diğeri yıkanmaya verilmiş ipliklerle bezeli.
Ve her ikisininde ortak olcağı bir gün var, yani yakasız gömlek günü!
Ben yakasız gömleğin biçileceği güne kadar ruhumdaki, gömleğin günahlardan kurtulması için insani terleyip, o terle çamaşır makinasından çıkan gömleğime kiri olacağım ve kirlendikçe terleyecek, terledikçe arınacağım.
Hem ben başkaları gibi ruhumu çıkarıp atamam ki!
Mevlam bu garibe ve herkese yakasız gömleği giyeceği günü huzur içinde nasip etsin .
Selçuk Düzgün
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.