Suriye Dosyası- 3
Suriye odaklı Ortadoğu coğrafyasında Esad’ın yönetimi bırakmasından sonra olumlu dünya kamuoyunda yönde suni bir hava yaratıldı. Türkiye’nin de dâhil olduğu Suriye’yi bölme planına göre Ortadoğu’ya demokrasi götürmenin önünde tek engel Esad rejimiydi. O gittikten sonra da Ortadoğu’ya huzur ve barış gelecekti. Oysa tarihin çok gerilerine gitmeye gerek yoktur. Irak’ın aynı bahanelerle işgal edilmesi ve bugün parçalara bölünmüş olması yalanın ve düzenbazlığın en somut örneğidir. Türkiye perspektifinden bakıldığında da durum farklı değildir. Bir yandan Suriye’nin bölünmesinde aktif rol alırken diğer yandan da toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduklarını dillendirecek kadar açmaza girmişlerdir. İç siyaseti ise Suriye’den toprak alacakları, başta petrol olmak üzere kaynakların paylaşılması konusunda söz sahibi olacakları ve hatta petrolden pay alacakları gibi söylemlerle manipüle etmeye çalışmaktadırlar.
Seçimle 2000’de iktidara gelen Esad’ın, babasından kalan istikrasız bir ülkeyi reformlarla iyileştirme çabalarına A. Necdet Sezer önderliğinde destek veren AKP’nin, Sezer’in görevinin sona ermesinden hemen sonra tersi bir manevrayla Suriye’yi bölme planında yer alması, diktatör gibi benzer söylemlerle itham etmesi, eylem ve söylem olarak ABD çizgisinden sapmadığının somut göstergesidir. Oysa 2004’te Esad’ın reform planına destek vermiş, ticaret de dâhil birçok konuda işbirliği anlaşması yapmak üzere Esad Türkiye’yi ziyaret etmiş, Erdoğan’ın kendisi de bu maksatla Suriye’ye gitmişti. Babası Hafız Esad’dan kalan dikta rejimi bir dizi reformlarla iyileştirmeye çalışan Beşşar Esad’ın sırtına babasının sorumluluğunu yükleyerek suçlamak yalnızca gerçekleri çarpıtmak değil aynı zamanda emperyalist plan ve yalanın bir parçası olduklarını göstermektedir. AKP’nin plan ve programı dâhilinde bu ani dönüşleri, çelişkileri anlaşılabilir fakat bizi şaşkınlığa düşürenler sözde sol cenahta yer alanların aynı dar bakış ve kalıp düşüncelerle Esad’a saldırmış olmalarıdır. Bir yandan lafta emperyalizm mücadelesi verdiklerini dillendirirken diğer yandan da onların eylem ve söylemleriyle aynı çizgide hareket etmektedirler. Bir avuç devrimci solcuların dışında emperyalist, kapitalist düzenin kurşun askerliğini yapan sözde sol’un geldiği nokta, mizahın konusu olamayacak kadar gülünç bir durumdur.
ABD’nin istihbarat ağında kimler var?
ABD’nin Suriye planında en etkin ve aktif rolü ABD’nin Ankara konsolosluğu üstlenmiştir. Türkiye-Suriye ilişkileri düzenli bir şekilde istihbarat ağında ki kişiler aracılığıyla takip edilerek Washington’a rapor edilmiştir. Dolayısıyla Suriye’nin bu aşamaya nasıl geldiğini analiz etmek, doğru bir neden, sonuç ilişkisi kurabilmek için de önemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer önderliğinde başlatılan Suriye-Türkiye ilişkilerini iyileştirme girişimlerine bakmak gerekiyor. Görevinin bitimine kadar kararlı bir şekilde Suriye ile ilişkileri iyileştirmek için somut adımlar atan Sezer’in bu konuda yaptığı ve gizli kalması gereken üst düzey görüşmelerin kimler tarafından ABD konsolosluklarına taşındığı da hayati önem taşıyor. Çünkü Suriye ilişkilerini bozmaya veya engellemeye çalışan ABD, edindiği istihbarat bilgiler doğrultusunda politika geliştirerek bir sonra ki manevrasını rahatlıkla belirleyebiliyor. Suriye-Türkiye ilişkilerini öğrenmek ve sabote etmek için ABD’li diplomatlar yalnızca AKP’li bürokratların görüşlerine başvurmakla kalmıyor, AKP’ye yakın medya mensuplarıyla da görüşmeler yaparak Türkiye’nin, Suriye politikası konusunda istihbarat topluyorlar. Havuz medyasının başında yer alan Sabah Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın yanı sıra irtibatta oldukları ve isimlerini gizli tuttukları birçok kişinin, AKP ile ilgili kendilerine bilgi aktardığını not eden ABD’nin Ankara Büyükelçiliği baş müsteşarı Robert Deustsch, Washington’a gönderdiği kripto da şu ifadelere yer veriyor:
“(…) Sabah’ın Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş dâhil irtibatta olduğumuz birçok kişi Erdoğan’ın, Şam ve Halep’te kendi evinde gibi rahat davranmasıyla Batı Avrupa başkentlerindeki rekabet vücut dili arasındaki farka dikkat çekti. Türklerin Beşşar Esed ve Suriye ile arasındaki bu aşk şenliği yakın bir zamanda Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin, kamuoyunu ilgilendiren kısmını tamir etme çabalarıyla çatışacaktır. Belagati (sözle inandırma yeteneği) somut olarak neyin izleyeceğini bekleyip göreceğiz”
Erdoğan’ın, kendini Suriye’de nasıl hissettiğinden tutun da beden dilinin yansımalarına kadar derinlikli bir çözümlemeye tabi tutulduğu raporda Erdoğan’ın bu rahat tavrı, “Neo- Osmanlı nostaljisi”ne benzetilerek hüsnükuruntu olarak değerlendiriliyor. AKP’nin, Suriye ve İsrail ile yakın ilişkiler kurmasının Türk kamuoyunu aldatmaktan öte bir anlamı olmadığını ve bu sebeple de ciddiye almadıklarını anlamak için kripto da kullanılan alaysı üsluba bakmak yeterlidir. Ayrıca ABD’nin direktif ve talimatlarıyla Türkiye’nin yönetimini şekillendiren AKP’nin, Suriye ile ilişkileri geliştirme çabalarının kendi politik girişimleri olmadığı, dönemin cumhurbaşkanı Sezer’e ait girişimler olduğu açıktır. Zaten Sezer’in görevi sona erdikten sonra Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulurken AKP’de rotasını yeniden ABD’ye çevirerek Suriye politikasından ani dönüşler yapmıştı. Sezer’in, Suriye politikasından ve tabii ki Beşşar Esad’ı reformlar konusunda desteklemesinden ABD’nin duyduğu rahatsızlıklar açıkça kriptoya not edilirken Türkiye’nin Esad’ın reform planına verdiği desteği engellemek için de AKP üzerinden taktiksel manevralara başvuruyor.
ABD’nin sadık dostu Abdullah Gül
Adeta bir casus yuvası gibi çalışan ABD konsoloslukları, yukarıda ki telgraftan yaklaşık üç ay sonra Cumhurbaşkanı Sezer’in, 13 -14 Nisan’da Suriye’ye yaptığı ziyareti hemen ertesi günü yani 15 Nisan 2005’te Washington’a rapor ediyor. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği baş müsteşarı Robert Deutsch’nin kaleme aldığı ve “Kişiye Özel” ibaresini düştüğü telgrafta Sezer’in, Esad’ı ilerideki reformları sürdürmesi konusunda cesaretlendirdiğine, Esad’ın ise Baas Parti kongresinden başlayarak daha fazla reform yapacağına dair önemli bilgilere yer veriyor. Görüşmenin ayrıntılarını ABD’lilere ulaştıran ise Dışişleri Bakanlığına bağlı Ortadoğu genel müdürü Oğuz Çelikkol’dur. Ancak gizli kalması gereken böylesine üst düzey Sezer / Esad görüşmesinin içeriğine Çelikkol’un nasıl ulaştığına dair kriptoda herhangi bir bilgiye yer verilmiyor olsa da mantıksal çıkarımını yapmak hiçte zor değil. Çelikkol’un Esad ile karşılaşması 2004’te, Esad’ın Türkiye ziyareti sırasında havaalanında gerçekleşmiştir. Karşılama ekininin içinde Çelikkol da vardır ve Esad ile görüşmesi de bundan ibarettir. Bu durumda böylesine kritik ve üst düzey konuların havaalanında ayaküstü konuşulacak konular olmadığına göre Çelikkol’a bilgiler başkaları tarafından iletilmiş, o da ABD konsolosluğuna ulaştırmıştır. Bu mantıksal çözümlemeye göre de Çelikkol’un aracılık, bir nevi kurye görevi üstlendiği anlaşılmaktadır. Çelikkol’a bilgileri aktaran kişinin, Esad ile yapılan görüşmelere, toplantılara katılan kişilerden birisi olduğu kesindir ve bu da Dışişlerinin başında ki ABD’nin sadık dost dediği Abdullah Gül’den başkası değildir. Fakat burada önemli bir ayrıntı daha var ki o da Türkiye Cumhuriyeti’nin tepesindeki cumhurbaşkanının yaptığı üst düzey görüşmelerin yine Türkiye’nin Dışişlerinde görevli Oğuz Çelikkol tarafından ABD’ye sızdırılmış olmasıdır.
Türkiye / Suriye ilişkilerinin geliştirilmesi kapsamında Türkiye’yi 2004’te ziyaret eden Esad’ı, havalimanında karşılayanlar arasında bulunan Oğuz Çelikkol, Esad’ın kendisine “Anlatıldığından daha modern ve ilerlemiş bir Türkiye gördüm” dediğini hatırlattıktan sonra Sezer / Esad görüşmesine ilişkin aşağıdaki bilgiyi aktarıyor. ABD’li diplomatın iddia olarak nitelendirdiği bu bilgiler kripto da şu şekilde yer buluyor:
“(…) Çelikkol, ziyadesiyle tatmin olmuş bir halde Sezer’in ziyaretinin statüko’yu korumak isteyen muhafazakârlara karşı Esed’in ve diğer reformcuların elini güçlendirdiğini ileri sürdü.”
Çelikkol’un, Türkiye / Suriye ile ilişkilerinin olumlu yönde geliştirmesinden tıpkı ABD gibi rahatsız olduğu açıkça görülüyor. Ayrıca Esad’ın, kendisine Türkiye’yi ziyareti esnasında “Türkiye’yi çok modern ve ilerlemiş gördüm” demesi de sığ ve basit bir yalandan ibarettir. Muhtemelen Çelikkol, AKP öncesi Türkiye’den kendilerine paye çıkartmak için Fakat ABD konsolosuna aklınca “kısa sürede Türkiye’yi modernleştirdik” şeklinde bir yalana başvurarak mesaj verme, yaranma gayretine girmiştir. Çünkü Esad, henüz havalimanından dahi ayrılmadığı gibi Türkiye’yi ziyaret ettiği tarihte AKP henüz dört yıllık iktidardı ve Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı görevi de devam ediyordu.
Dolayısıyla Sezer, Türkiye’nin dönüştürülmesinde büyük engeli teşkil ettiği için ABD, dışişleri aracılığı ile Sezer’in tüm girişim ve çabalarını izleyerek strateji geliştirmiştir.
Ayrıca AKP’nin dört yıllık iktidar dönemlerine bakıldığında hiçbir alanda fiilen gerçekleştirdiği herhangi bir programının olmadığı görülecektir. Sonuçta Esad’ın, Çelikkol’a böyle bir şey söylediği kuşkulu olmakla beraber önemi de yoktur. Çünkü bilinen somut bir gerçek vardır ki o da Esad’ın modern olarak tanımladığı Türkiye, AKP öncesi Türkiye’dir.
Kaynak: https://www.dr.com.tr/yayinevi/pankus-yayinlari/s=10005011
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.