Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

CHP'NİN ATATÜRK VE TÜRBAN TAKİYESİ

CHP'NİN ATATÜRK VE TÜRBAN TAKİYESİ

Genellikle din üzerinden siyaset yapanlar için kullanılan takiyyecilik, sağ görüşlü bütün siyasi kadro tarafından başvurulan bir yöntemdir. Fakat CHP, dine Atatürkçülük ve kürtçülüğü de ekleyerek takiyye konusunda reform yapmıştır. Belli başlı şablonların dışına çıkamadığından, siyaset üretemediğinden dinci, kürtçü cenahın parti içinde kadrolaşmasını sağlayarak oy devşirmeye yönelmiş ve tüm bu ideolojik sapmanın sonucunda sıradan bir düzen partisine evirilmeyi de “demokrasi, özgürlük” gibi klişe söylemlerle perdeleme gayreti içine girmiştir.

CHP için de gerçek Atatürkçü, cumhuriyetçilerin olduğu kuşku götürmez bir gerçek fakat Kılıçdaroğlu döneminde bu kadronun nasıl tasfiye edildiğini hepimiz biliyoruz. İdeolojisini takiyyecilik üzerine inşa eden CHP’de Atatürkçü, cumhuriyetçi kadroya yer yoktur, olan da tasfiye edilmektedir.

Kemal Kılıçdaroğlu, emperyalist uzantılı AKP projelerinin hayata geçirilmesine destek vermek için tasarlanmış projenin figürüydü. İktidarda kaldığı süre boyunca tabanını ve seçmenini manipüle ederek AKP’nin devamlılığını sağlamakla kalmamış aynı zamanda HDP’ye baraj atlatarak meclise sokmuş, “borç oy verdik” diyecek kadar aymazlığa düşmüş, tabanını ve seçmenini aptal yerine koymuştur.

Cumhuriyet devrimine karşı çıkan dinci, kürtçü işbirlikçilerin kara propagandaya dönüştürdüğü dersim isyanına Kemal Kılıçdaroğlu’da “Dersim Katliamı” diyerek emperyalizme olan bağlılığını ilan etmiştir. Dahası “Bizi halen 1930’ların partisi gibi görmeyin” diyerek parti ve cumhuriyet değerlerine, Kemalist ideolojiye karşı savaştığını açıkça itiraf etmiştir.

Birçok defa yazımda belirttiğim üzere Kemal Kılıçdaroğlu kadrosu CHP içinden tasfiye edilmediği sürece cumhuriyeti kuran CHP’nin devrimci, kuvvacı ayarlarına dönmesi mümkün değildir

Kılıçdaroğlu’nun aşındırmaya, değersizleştirmeye çalıştığı 1930’lar, devrimin peş peşe geldiği yıllardır. Öyle ki dünya 1928’den itibaren başlayan ekonomik krizle boğuşurken, İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler, İspanya da Franco, Portekiz’de Slazar diktatörlüğü hüküm sürerken ve diğer yandan emperyalistlerin genç cumhuriyete karşı kışkırttığı Şeyh Sait, Dersim, Menemen olayları gibi bölücü ve irticacı ayaklanmalara rağmen devrimler gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan Kılıçdaroğlu, 1930’ların partisi değiliz derken, yukarıda da belirttiğim üzere Atatürk devrimlerine karşı, partiyi dönüştürmekle görevli bir proje adamı olduğunu alenen itiraf etmiştir.

Yeni seçilen Özgür Özel’de CHP’yi, kürtçü dinci kliklere muhtaç hale getirerek tabela partisine dönüştüren Kılıçdaroğlu’nun rotasını takip etmektedir. İdeolojisini, duruşunu, yaşam felsefesini, kültürel birikimini çok iyi bildiğim Nasuh Mahruki’yi Beşiktaş Belediye başkan adayı olarak göstermeyenler de bu kadrodur. Çünkü Nasuh gibi Kemalist ideolojiyi içselleştirmiş eylemci, kuvvacı, devrimci birisi, bunların inkâr ettiği 1930’ların CHP’sine uygun birisidir. Kılıçdaroğlu’nun itiraf ettiği gibi değerleri aşındırılan, ideolojisinden sapan düzen partisine dönüştürdükleri günümüz CHP’sine Nasuh Mahruki gibi bilgili, donanımlı, bilimi referans almış kişiler ters, aykırı kişilerdir.

CHP’yi kemiren dinci, kürtçü klikçi kadro

Dışarıda emperyalizm ile faşizm, içeride ise ayrılıkçı, irtica yanlısı uzantılarıyla savaşarak devrimler üzerine oturtulan 1923 CHP’si bugün mücadele ettiği ayrılıkçı, irticacı kadronun eline geçmiştir ve bu kadro, parti içindeki cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri tasfiye etmekle görevlendirilmiştir. Nasuh Mahruki’nin türban, çarşaf açıklamaları hakkında ki salt gerçeğe karşı çıkan da yine bu düzeysiz, maskeli klikçi kadrodur. Nasuh’un açıklamasına tepki veren, kadınların giyimine erkeklerin karar veremeyeceğini söyleyen CHP’li Sevgi Kılıç, güya inancı gereği kafasına doladığı o türbanın gerçekte özgürlüğünü kısıtlayan ideolojik bir simge olduğunun dahi ayrımında olamadığı gibi ironi yaptığını zannederek “E o halde türban takmayın Nasuh bey” diyecek kadar gülünç durumdadır.

Gülünçlük diyorum çünkü ironi, mizah belli bir zekâ seviyesi gerektiren analitik düşüncenin ürünüdür. Gülünçlük ise hiçbir çaba gerektirmeyen, içine düşülen durumdur. Bunlar kafalarına taktıkları türbanın ilkel, sakat fikirlerini kapatacağını, kara çarşafın da tüm ayıplarını, sinsiliklerini örteceğini zannedecek kadar hezeyan içindeler. Ne inandıkları dinin gerçeklerinden haberleri vardır, ne de İslamiyet’in tarihçesinden. Bunların halen 1. 400 yıl evvel ki ilkel Arap milliyetçiliğine, emevi geleneklerine saplanıp kalmalarının nedeni, koşulsuz itaat gerektiren biat, tebaa kültürsüzlüğüdür.

Sevgi Kılıç, emperyalist kavramın içini bile dolduramazken, emperyalizm üzerinden ironi yapması, sahra çölünde üç yapraklı yonca aramaya benziyor. Neo- Osmancılık oyununu kurgulayarak kendilerine dikte ettirenin de emperyalizm olduğundan ve kendisinin de biat ettiği imparatorlukların tamamının emperyalist olduğundan haberi yoktur. Keza dini motifli savaşlara baktığında özünde tıpkı imparatorluklarda olduğu tipik yayılma politikası olduğu görülecektir. Buna karşı kurtuluş savaşı, üzerinde yaşadığımız toprakları, emperyalizme karşı savunma ve özgürlük hareketidir. Keza CHP il başkanı Özgür Çelik’te bir yandan türbanı özgürlüğün simgesi olarak görürken diğer yandan CHP’nin Atatürk’ün izinden ayrılmayan bir parti olduğunu söylemesi, mizaha izah gerektirecek kadar durum komedisidir.

Sadece kadın değil cinsiyet, ırk, etnik ayrımı yapmadan Türk halkını tebaa olmaktan çıkartıp bireysel haklarını, özgürlüklerini veren cumhuriyettir. O özgürlükler, savunduğun türban ile kara çarşaf altına gizlenen, ortaçağ karanlığına gark olmuş emperyalist uzantılı “şeriat isterük” zihniyetine rağmen gerçekleştirilmiştir. Beşiktaş ilçe başkanı Alican Şen’in de diğerleri gibi Mahruki’nin, yapmış olduğu akılcı ve bilimsel açıklamalarını ayrımcılık olarak görmesi, dahası Nasuh’un düşüncenin çağ öncesinden kalma arkaik olduğunu söylemesi, bunların yakın tarihe bile gidemeyecek, gitseler de geri dönebilecek bilgiye, ışığa sahip olmadıklarını göstermektedir.

Atatürk’ün partisinde Atatürk ilkelerini savunmak arkaik değil, devrimciliktir. Arkaik dediğin düşünce, devrimler gerçekleştirmiş, reformlar yapmış emperyalizme tarihte görülmemiş bir tokat atmıştır. Sizin gibiler yapay zekânın yaşama müdahale eder hale geldiği dijital çağda somut olayları bile kavrayamazken, arkaik dediğiniz o felsefe, düşünce yüzyıl sonrasında dünya siyasetinin nasıl ve ne yöne evirileceğini dahi öngörmüş ve yanılmamıştır.

Devşirme taşeronlara karşı bağımsız aday

Adeta kültür mantar gibi türeyen yüzün üzerinde siyasi parti olmasına rağmen Türkiye’nin geldiği durum ortadadır. Bu da bize biçimsel olarak farklı görünen ancak özde birbirinin aynısı olan mevcut partiler ile Türkiye’nin demokratik, uygar bir ülkeye evirilmesinin, toplumsal çürüme ve yozlaşmanın önüne geçilmesinin mümkün olmadığını gösteriyor.

Nasuh Mahruki’nin parti ile hareket etmek yerine bağımsız aday olması, zorunluluk da olsa doğru ve yerindedir. Çünkü parti içi demokrasinin dahi olmadığı bir partide kazanmış olsa bile kendi programını özgürce uygulaması mümkün olmayacaktır. Aileden CHP gelenekçisi Bedir Baykam’ın yıllardan beridir parti içi demokrasi için verdiği mücadeleye rağmen durumda bir değişikliğin olmaması, ahbap-çavuş ilişkisinin sürdürülüyor olması buna en somut örnektir.

Bu bakımdan Nasuh Mahruki’nin aday gösterilmemesine şaşırmamak gerekiyor çünkü farklı bir perspektiften bakıldığında bağımlı olanlar ile bağımsızlığı savunanların yarışı veya mücadelesi olarak görmek pek de yanlış bir saptama olmayacaktır. Kemalist devrimleri savunan anti-emperyalist Mahruki’nin adaylığı, parti içindeki devşirme taşeronlara karşı bir mücadeledir diyebiliriz.

Demek ki kazanılmasa da mücadeleyi sürdürmek, umutsuzluğa kapılmamak aynı zaman da Atatürk gibi düşünme felsefesinin bir yansımasıdır ki önemli olan da budur.

Yirmi seneden beridir her seçimi kaybeden, standart oy bandını başarıymış gibi gösteren Kılıçdaroğlu, dinci, kürtçü takiyyesi yaparak oy oranını yükselteceğini zannederken diğer yandan görevleri gereği partinin genetik kodlarıyla oynayarak CHP’yi ilkesiz bir tabela partisine dönüştürdüler. AKP’nin propaganda malzemesi türbanı AKP’den çok CHP içinde ki bu güruhun ateşli bir şekilde sahiplenmesi aynı zamanda CHP’nin her açıdan nasıl güdükleştirildiğinin de somut göstergesidir.

Bilimsellikten çıkarılıp, varoş dayanışmasına dönüştürülen siyaset ortamında Özgür Çelik, Sevgi Kılıç, Alican Şen gibi figürlerin sahneye boynunda davul, elinde tokmak ile çıkması şaşılacak manzara değildir. Alican Şen’in bir yandan özgürlükten dem vururken diğer yandan anayasaca güvence altına alınmış düşünceyi söyleme, yayma hakkını kullanan Nasuh Mahruki’ye karşı kadınları kışkırtarak had bildirmek gibi getto kabadayılığına soyunması, bilinçaltı çöplüğünde gizlediği şiddeti kutsayan alt kişiliğinin, benliğinin tezahürüdür.

Mesele türban değil, ideolojidir ancak bunların tek zırhı din, türban olduğu için delineceğinden ürküyorlar. Siyaseti, yalan ile toptan inkârcılık üzerine inşa edenlerin kavrayamadığı önemli bir ayrıntı vardır ki o da gerçeklerin üzerini değil türban, en kalın örtünün dahi örtemeyeceğidir.

İşte tam da bu nokta da sormak gerekiyor; yirmi yıl önce türban gündeminiz de bile yokken bugün neden savunur hale geldiniz? Sorunun yanıtı basit ama yine de izah edelim; emperyalizmin AKP eliyle uygulamaya koyduğu “Ilımlı İslam” projesini kafanıza vura vura kabul ettirdiler de ondan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi