BOP’UN YENİ TAŞERONLARI
Toplumsal infialin üzerini yine başka bir infial ile kapatarak unutturmaya çalışan iktidarın bu taktiksel manevraları ne yazık ki başta siyaset olmak üzere toplum tarafından da dikkate alınmıyor veya bunun olağan bir durum olduğuna inanılıyor.
Oysa taktiksel manevralar, iktidarın vasatlığının, bilgisiz ve donanımsız olduğunu üzerine atılan bir örtüdür. Bu ve benzer taktiklerle suçtan sıyrılmakla kalmıyor, şiddeti kutsayarak toplumun dikkatini farklı yönlere çekiyor ve böylece eleştirilerden, tepkilerden sıyrılıyor. Rutin bir şekilde sürdürdüğü bu manevraların birbirine paralel olduğuna ve eş zamanlı yapıldığına dikkat ettiğinizde sahnede ki oyun ile kuliste provası yapılan oyunun tamamen farklı ve kamuoyunu yanıltmaya, manipüle etmeye yönelik olduğu net bir şekilde görülecektir. Tabi olaylara ve gerçeklere kör olmadığınız veya şaşı bakmadığınız sürece…
Bir kaç örnekle ne demek istediğimi daha somut hale getireceğim fakat örneklerde ki soruların yanıtlarını da sizlere bırakacağım. Örneğin; Dilan Polat çetesinin suçları mahkeme kararıyla sabit olmasına rağmen serbest bırakılmasında “Beni serbest bırakmazsanız suç ortaklarımı açıklarım” gibi benzer bir ifade verme olasılığı var mıdır? Veya mahkemece araştırma ve delil toplama sonucunda ucunun iktidar içinde bazı kişilere kadar uzandığı anlaşılmış olabilir mi? Muammaya dönüşen Narin bebek cinayetinde aile ilişkilerinin sır gibi saklanması, Hizbullah ile bağlantılı olduğuna, Narin’in tesadüfen bu gerçeği gördüğüne ve bu sebeple öldürüldüğüne dair ortaya atılan varsayımların doğruluk payı nedir? Cinayette yer ve mekân olarak “kuran kursu” geçtiği halde neden ısrarla “okul” şeklinde algı operasyonu yapılıyor? Ailenin Hizbullah ile ilişkisi olduğuna dair söylemlere neden açıklama getirilmiyor? Hizbullah’ın siyasi çatısı Hüda Par, iktidar ortağı olduğu için mi? Geçmişinde PKK’dan hüküm giymiş, “Yeni Doğan” sağlık çetesi lideri Fırat Sarı’nın, Türk istihbaratının teslim edildiği İbrahim Kalın ile aynı karede poz vermesi nasıl izah edilebilir? Türkiye bu son hadiseyi konuşurken Fethullah Gülen’in ölüm haberinin hemen ardından Öcalan üzerinden PKK ve Kürt sorununu yeniden gündeme almalarının okuması nasıl yapılmalıdır?
Yazının girizgâhında bir sorunu başka bir sorun ile kapatarak unutturulduğunu, toplumsal tepkiye neden olacak herhangi bir sorun olmadığında ise kamuoyunun gündeminde olan sorunu unutturmak, dikkatini uzaklaştırmak için gündemi meşgul edecek bir başka söylemi ortaya attıklarını ve rutin olarak bu taktiğe başvurduklarını söylemiştik. Vermiş olduğum bu örneklerin takvimine dikkat edildiğinde Polat çetesi hadisesinin Narin cinayeti ile sağlık çetesi meselesinin, Fethullah Gülen’in ölümüyle ve bunun da Abdullah Öcalan’a yapılan çağrı ile unutturulmaya, toplumsal dikkatin dağıtılmaya çalışıldığı görülecektir. Bu yöntem, toplumsal sorunlara akılcı çözümler üretmek yerine geçiştirmek, unutturmak için başvurulan taktiklerin başında gelmektedir. Bu da iktidarın çeteler ve tarikatlarla yürüdüğünü veya bunlara teslim olduğu şüphesini güçlendirmektedir.
Truva atına protez ayak
Bu sitede ki makalelerimi veya üç kitaptan oluşan Kürt Dosyası adlı kitaplarımı okuyanlar, takip edenler, Emperyalist proje olan Kürt açılımını Ortadoğu’ya sürülen Truva atı ile ilişkilendirmiş, detaylarını açıklamış, çözümlemesini yapmış ve bir ayağının da Fethullah Gülen olduğuna değinmiştim. Gülen’in ölümünün hemen ardından Bahçeli’nin Öcalan’a yapmış olduğu çağrı sonrasında Özgür Özel’in de destek veren açıklamaları dört yıl önce yapmış olduğum öngörüleri bir kez daha teyit etmiştir. Masalarında yığınla sorun varken yapılan bu açıklama, kaygının ve telaşın da boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü Gülen’in ölümüyle sakatlanan Truva atının kaldığı yerden tekrar yürüyebilmesi için eksik ayağın tamamlanması gerekmektedir. Bu ayağı, açılım sürecinde karşı tavırlar sergileyen, meydanlarda ip atarak idam isteyen Devlet Bahçeli’nin üslenmiş olması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü Bahçeli’nin parti içinde operasyon yaparak ABD’nin istediği yönde şekillendirdiğini defalarca yazmış, Amerikan kriptolarından da bu gerçeği teyit eden örnekler vermiştim. Dolayısıyla muhalefet ettiği AKP ile işbirliği yapması, Erdoğan veya partisi dururken Bahçeli’nin, Öcalan ile PKK’ya çağrı yapması, ABD rotasına girdiğini teyit eden başka bir gerçektir. Bahçeli ile birlikte bazı MHP’li isimlerin ABD’li bürokratlar ile nerede, ne zaman ve hangi konularda gizli görüşmeler yaptıklarını, başta kendi tabanı olmak üzere kamuoyunu nasıl aldattıklarını Kürt Dosyası’nın üçüncü ve son kitabı “Kemalist Devlet ile Hesaplaşma” adlı kitabımda ayrıntılarıyla bulabilirsiniz.
Haritanın küçüğüne bakıldığında Bahçeli’nin bu yönde yaptığı açıklamaya Erdoğan’ın, Özel’in destek veren açıklamalarda bulunması kendi fikirleri olduğu zannedilebilir ama değil. Erdoğan’ın ortada bir şey yokken “Siyasette yumuşama” adı altında başlattığı girişimler sonrasında AKP, CHP, MHP üçlüsünün yaptığı görüşmelerde bu konunun da görüşüldüğü ve mutabakata varıldığı anlaşılmaktadır. Bahçeli’nin bu konuda ki açıklaması ve Erdoğan ile Özel’in de destek vermesi hem uzlaştıklarını gösteriyor hem de senaryonun nasıl ilerleyeceğini, kimlerin hangi rolleri üstlendiğini gösteriyor. Fethullah Gülen’in ölümüyle kaygıya kapılan emperyalizm, bugün 75 yaşında olan Abdullah Öcalan’ın da ölmesiyle yeni bir muhatap bulmakta zorlanacağı ve dolayısıyla da projenin Türkiye ayağının tamamen yürüyemez hale geleceğinin hesaplarını doğru yaptığı için bir an önce buzdolabına kaldırılan açılımın sıcak ortama alınarak çözülmesini istiyor. PKK ile mücadele edilirken aniden barış çubuğu uzatılmasının başlıca nedeni de budur. Tutarsızlıklar silsilesini söze dökecek olursak ABD’nin “Bir an önce açılımı gündeminize alın. Öcalan’ın da ölmesi durumunda bu işin yürütülmesi imkânsız hale gelecektir.” dediği şeklinde bir anlam çıkmaktadır. Çünkü Kuzey Irak’ta rol arkadaşı olarak belirlediği Mesut Barzani ile Celal Talabani’nin PKK ile ilişkilerini kesmemesi ve bu konuda ABD’ye yalan söylemesi, açılımın sekteye uğramasında büyük rol oynamıştı. Bu defa BOP’un Kuzey Irak ayağını yürütecek yol arkadaşlarının kimlerden oluşacağı şimdilik belirsiz olsa da Türkiye ayağına Devlet Bahçeli ile Özgür Özel’in dâhil olduğu kendi açıklamalarıyla açıklığa kavuşmuştur. Bu durum tıpkı “Ağa, söyleyemediklerini köyün delisine söylettirir.” sözünü anımsatmaktadır. Ağa hiç değişmedi ama delilerin arasına yeni isimler de katıldı.
Şartların olgunlaşması CHP’de ki değişime bağlıydı
ABD aslında sadık işbirlikçisi Abdullah Gül başta olmak üzere Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ı sahaya sürerek yeni yol arkadaşlarını belirleyecekti ancak parti kurmalarına rağmen toplumdan yeterince desteği alamadıkları için bu defa Abdullah Gül’ü, CHP’den cumhurbaşkanı adayı göstererek alternatif bir yol denediler. Ancak gerek parti içinde ve gerekse CHP seçmeninin tepkisi bu seçeneği de boşa çıkardı. Tüm seçenekler taban bulamadığı için Abdullah Gül’ü sahadan çektiler. Yaklaşık dört yıldan beridir ortalarda görünmemesinin nedeni de budur. Barış söylemleriyle ABD’nin yeniden masaya koymaya çalıştığı açılım gündemleştiğinde Abdullah Gül yeniden sahalara çıkacaktır. Devlet Bahçeli zaten parti içinde operasyonel faaliyetlerini tamamlamış yani ABD’nin istediği yönde biçimlendirmişti fakat ABD bakış açısına göre Kılıçdaroğlu bu konuda çaba gösterse de başarılı olamamıştı. Zaten yeterince yıpranan, etkili muhalefet yapamayan ve girdiği her seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’nun parti içinden tasfiye edilmesine gidildi. Çünkü Biden, muhalefeti destekleyeceklerini söylüyordu ama başında Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu muhalefet değil, ABD ile uyum içinde hareket edecek tıpkı Abdullah Gül gibi sadık birisine ihtiyacı vardı. CHP, AKP, MHP ve DEM’in birbirilerini ziyaret etmelerinin altında yatan gerçek, anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesi ile açılımının yeniden gündeme alınması hususunda uzlaşmaya vardıklarını göstermektedir. Görüşmelerin nedeni, ABD’nin yani ağanın yeniden masalarına koyduğu açılımı kamuoyunda nasıl gündemleştirecekleri, toplumu nasıl hazırlayacakları ve kimlerin hangi görevleri üstleneceği konusunda görev paylaşımı yaptıkları anlaşılıyor. İlk açılımda muhalefetin katılımı olmadan sağlıklı sürdürülmesinin mümkün olmadığı gerçeğini gören ABD açısından Fethullah Gülen’in ölümü, proje için bir kayıp değildir. Çünkü hayatta olsaydı bile açılıma dâhil olması mümkün olamazdı ancak Gülen cemaatinin yerini dolduracak tarikat veya cemaate gibi bir dini yapıya ihtiyaçlarının olup olmayacağı, olacaksa bu boşluğu kimin dolduracağı ilerleyen zamanlarda netleşecektir.
Bir sonra ki makalede, Bahçeli’nin çağrısının gerçekte temel dayanağının olmadığı, Kürtlerin kendi içlerinde uzlaşma sağlayamadıkları ve Kürdistan gibi bir taleplerinin olmadığı, yapılan saldırıların önceki açılım süreciyle nasıl benzerlikler taşıdığı ve gerek ikitada ve gerek muhalefetin toplumu hazırlamak için manipüle ettiğinin yanı sıra yeni gelişmeleri de konuya dâhil ederek değerlendireceğim. Dört yıl önce yani Ağustos 2020’de yapmış olduğum analizde, AKP’nin önünde iki seçenek olduğunu ve bunlardan birisinin buzdolabına koyduğu açılımı dolaptan çıkartmak zorunda kalacağıydı. Dileyen o makaleye altta ki bağlantıdan ulaşılabilir.
https://www.siyasetcafe.com/siyasi-matruskalar-ipsiz-cambazlar-3695yy.htm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.