UMUDUN ADI MHP
Ülkemizin ve Türk Milleti’nin içinde bulunduğu şartlar bir anlamda 1. Dünya Savaşı öncesini andırıyor. Bugün ülkemizin bir tarafı yangın yerine dönmüş durumda. Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler, ülkemizi büyük bir felaketin içerisine her an sokabilirmiş gibi görünüyor.
ABD, Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere vb. pek çok ülkenin kendi silahlarını deneme merkezi haline getirdiği Ortadoğu coğrafyasında; savaş, yıkım, kaos sürerken, ülkemiz; 1. Dünya savaşından bu yana hiç bu kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya gelmemişti.
Bir yandan PKK terörü, bir yandan İŞİD terörü, küresel aktörlerin saha oyuncuları olarak hem bölgeye hem ülkemize kan, gözyaşı, yıkım ve tarifsiz acılar getirmekte.
Milyonlarca insan evlerinden, yurtlarından edilmiş, bölgenin en özgür ve refah ülkesi olan Türkiye’ye dolmuştur. Ancak; yıkımların, acıların içerisinden ülkemize gelen milyonlarca insanın getirdiği büyük yük maalesef ortada kalmış. Gelecekte de büyük sıkıntılara gebe durumdadır.
Bu duruma gelinmesinden Türkiye’nin dış politikasını kendilerince stratejik derinlik adı altında hallaç pamuğu gibi atan mevcut AKP iktidarının büyük katkısının olduğunu kimse görmezden gelemez.
Cumhuriyetin temel değerleriyle kavgalı, basiretsiz sığ İslamcı politikalarıyla, ülkeyi dar’ül harp mantığıyla 14 yıldır yöneten AKP iktidarının gelecekte ülkemizi daha hangi maceralara atacağını kestirmek mümkün değil.
Her gün ekranlarımızdan şehit haberleri geliyor. Bombalar patlıyor. Füzeler sınırımızdan kentlerimize atılıyor. Milletimizin her kesiminde büyük bir tedirginlik, endişe ve korku hali yaşanmakta.
Ülkemizin, işsizlik, eğitim, ekonomi, sağlık vb. pek çok meselesi dururken, terör belası ve tehlikesi 7 Haziran 2015 tarihinden itibaren yeniden gündemin ilk sırasına geçti.
Yolsuzluk ve yoksulluğun kabus gibi üzerine çöktüğü aziz Türk Milleti’nin kalbinde her gün evlatlarını kaybetmenin açtığı derin yaralar giderek kapatılmaz hale geliyor.
12 Eylül Darbe Anayasası’nın kendisine verdiği sınırsız Cumhurbaşkanlığı yetkilerini yetersiz bulan ve hep daha çoğunu isteyen bir Cumhurbaşkanımız var bugün.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bu arzularına bir türlü gem vuramamasına rağmen, Ülkemizi, Cumhuriyetimizi, demokrasimizi korumak isteyen milyonların umudu olması gereken bir muhalefet hareketi, nicedir başsız, kimliksiz ve kişiliksiz bir tavır sergiliyor.
Ülkemiz, AKP’nin geliştirdiği ötekileştirme politikalarının esiri haline gelmiş durumda.
Yüzde 50’ye yakın bir oy ile 1 Kasım 2015’de iktidara yeniden gelmiş olan AKP’nin aradan 5 ay gibi bir zaman geçmesine rağmen Genel Başkanı’nı değiştirmesinin arkasındaki nedenleri çok iyi anlamak gerekir.
Tek bir kişinin ajandasına teslim olmuş bir ülkeyiz bugün. Aziz Türk Milleti’nin kaderi ve geleceği bu olamaz.
Aziz Türk Milletini bu zincirlerinden kurtaracak, ülkeyi içinde bulunduğu belirsizlikten çıkaracak, yeniden birliğini, yükselişini sağlayacak politikalara ihtiyaç vardır.
İşte bu anlamda, Türk Milleti’nin ümidi, geleceği ve ufku olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin ülkenin kaderinde söz ve yön sahibi olması gerekmektedir.
7 Haziran 2015 gecesinden başlayarak, bugüne kadar yaşanan gelişmeler maalesef MHP’yi yörüngesinden, hedeflerinden, ideallerinden saptırmak tehlikesiyle baş başa bırakmıştır.
MHP Genel Merkezi ve Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin izlediği politikaların getirdiği bu sonuç görmezden gelinemez.
1 Kasım Seçimleriyle ortaya çıkan başarısız tablonun bir hesabını vermek, yanlışlarını, eksikliklerini görmek yerine kapılarını Türk Milliyetçilerine ülkücülere kapatarak, Parti Genel Merkezi’ni fildişi kulesine çevirmek haksızlıktır.
MHP tabanından gelen itirazları, eleştirileri yok sayarak, “ben yaptım oldu” mantığının işlemediğini yaşanan Kongre ve Yargı süreci net bir şekilde ortaya koymuştur.
Ülkemizin ve Aziz Türk Milleti’nin kaderinin anahtarı Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Ancak; yaşanan gelişmeler ortaya ciddi sıkıntılar da getirmektedir.
Yıllardır MHP Genel Merkezi’nin izlediği politikalarla, pek çok Türk Milliyetçisi ve Ülkücü kadrolar MHP’nin dışında bırakılmış, etkisizleştirilmeye çalışılmıştır.
Dedikodu, ucuz çekememezlik, küçümseme ve Bizans oyunlarının MHP’yi ve Ülkücü Camiayı yıprattığına şahit olmaktayız.
Toparlayıcı, kuşatıcı, kucaklayıcı politikalar yerine AKP’nin ülkemiz genelinde izlediği ötekileştirme politikalarına benzer argümanların kullanıldığını üzülerek görmekteyiz.
Bunu doğru bulmuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi’nin Lideri bellidir. Ancak; Genel Başkanları olabilir bundan sonra. Milliyetçi, ülkücü kadrolara yön ve hedef verecek, onları ülkenin kaderinde, geleceğinde söz sahibi yapacak, omuz omuza yürüyecek bir Genel Başkan’a.
MHP’de yaşanan gelişmeleri yeni bir doğum sancısı olarak görüyorum. Ülkücü kadroların ülkenin geleceğinde söz sahibi olmasının arzusu olarak görüyorum.
Kimsenin bu gücü küçümsememesi ve bu selin önünde durmaması gerekir. Bu büyük inancın getirdiği çalışma azmini kırmaması ve bu azmi; siyasetin basit ayak oyunlarıyla sulandırmaması gerekir.
Türk Milliyetçileri, ülkücüler; esen rüzgarlarla yelkenini şişiren, sonra rüzgar dindiğinde denizin ortasında kalakalan gemiler gibi olamaz.
Onlar, her zemin ve şart altında kendi gemilerini, inançlarının getirdiği dinmez bir enerjiyle doldurdukları iman motoruyla hem denizden hem karadan yürüteceklerdir.
Tarihi büyük, sayısız devlet ve imparatorluklarla dolu Aziz Türk Milleti’nin öz evlatları ülkücüler; gözlerini ufka dikmiş yiğit leventler gibi ülkemizin geleceğini, tüm zorluk ve imkansızlıklara rağmen var etmenin ümidini ve kararlığını taşıyorlar.
Ülkücülere siyasetin ucuz pazarlıklarında, birilerinin var olma kavgalarında figüranlık yaptırmaya çalışmak kimsenin haddi değildir. Ülkücüler, kendileri üzerinden oyun oynamak isteyenlerin oyunlarını bozacak kudret ve azamet içerisinde dimdik ayaktadırlar.
Kötü söz ve ithamlar sahibine aittir. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.
Ömrünü bu Kutlu Dava’ya adamış, bu uğurda canını ortaya koymuş nesillerin, yaşanan tüm bu gelişmelere karşı bir söz, bir duruşu ortaya koyması en temel sorumluluğudur.
Biz; bu davayı, şehitlerimizin şahsında, canını, malını, geleceğini verenlerle yaşadık. Hepsine karşı temelde bir ülkücü olarak sonsuz bir sevgi, minnet ve şükran bağlarıyla bağlıyız.
Bugün; “Ülkücü, ülkücünün öz kardeşidir” düsturuna olan sarsılmaz inancımızla, kırmadan, dökmeden, bir ve bütün olabilmek, ülkemizin ve Aziz Türk Milleti’nin yeniden umudu olmak anlayışıyla hareket etmek durumundayız.
Türkiyemizi, Milliyetçi Hareket Partisi ile dalgalı denizlerden, emin limana yanaştırmak, haksızlığa, eşitsizliğe, hukuksuzluğu, yalana, talana, yokluk ve yoksulluğa son vermek için her biri birbirinden kıymetli Ülküdaşlarımızla omuz omuza olmalıyız.
Ülkücülere ülkücülüğü öğretmek için değil, onların engin bilgilerini, mücadelesini, vatan ve millet aşkını, aziz Türk Milleti ile yeniden buluşturmak, iktidara getirmek ve en önemlisi muktedir kılabilmek için emek ve gayret sarf etmeliyiz.
Yol arkadaşlarımızla değil, ülküdaşlarımızla safları sıkılaştıralım. Arınmaya değil, bir olmaya, diri olmaya, iri olmaya ihtiyacımız var.
Hakan Sönmez siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.