Ramaray Hakdan AGUN

Ramaray Hakdan AGUN

Tanrı Verir

Tanrı Verir

Bir zamanlar Andhra’da cömert bir kral hüküm sürmekteydi.

Her gün iki dilenci sadaka almak için krala gelirdi, kral da onlara yiyecek ve para verirdi.

Sadakayı aldıkları zaman dilencilerden yaşlı olanı hep şöyle derdi: “Tanrı verir.”

Genç olanı ise “Kralımız verir.” derdi.

Bir gün kral, onlara normalden daha fazla para verdiğinde, yaşlı adam yüksek sesle bağırdı: “Tanrı verir.”

Bu duruma çok kızan kral şöyle düşündü: “Onu doyuran benim, fakat o sürekli olarak ‘Tanrı verir, Tanrı verir.’ diyor. Onun gerçek hayırseverinin kim olduğunu öğrenmesinin zamanı geldi.”

Ertesi gün kral, dilencilere sadaka verdikten sonra, onlardan her gün gittikleri yol yerine daha az kullanılmış bir yoldan gitmelerini istedi. 

“Birinize ben sadaka verdim.” dedi. “Diğerinize de Tanrı verecek.”

Kral, kendisini her zaman yücelten dilencinin önden gitmesini sağladı.

Daha önce, adamlarına dilencinin yoluna altın dolu bir çanta koymalarını emretmişti. 

Fakat dilenci yolda yürürken kralın onu neden önden gönderdiğini merak ediyordu. 

“Belki de yolun mahremiyetinin tadını çıkarmamı istiyordu.” diye düşündü.

“Gerçekten de bu çok güzel ve geniş bir yol. İnsan burada gözü kapalı yürüyebilir.” dedi ve gözlerini kapattı.

Sonuç olarak çantayı kaçırdı.

Çantayı arkadan gelen diğer dilenci fark etti ve aldı.

Ertesi gün kral, dilencilere yolda bir şey bulup bulmadıklarını sordu ve manalı bir şekilde genç olana baktı.

Dilenci başını salladı. “Çok güzel bir yoldu” dedi. “Fakat yolda bir şey bulmadım.”

“Ben buldum.” dedi diğer adam, “Ben bir çanta dolusu altın buldum. Tanrı verir.”

İşte o an kral gerçek hayırseverlerinin kendisi olduğunu yaşlı adama göstermek için daha da kararlı bir hale geldi. 

Dilenciler giderken genç olanı yanına çağırıp ona bir balkabağı verdi. 

Balkabağının içi oyulmuş ve gümüş paralarla doldurulmuştu. 

Fakat dilenci bunu bilmiyordu. Yolda onu birkaç kuruşa bir tüccara sattı. 

Ertesi gün kral dilencilere önceki gün önemli bir olay olup olmadığını sordu ve manalı bir şekilde genç olana baktı. 

“Hiçbir şey.” dedi dilenci. “Sizin cömertçe bana verdiğiniz balkabağını satarak ekstra birkaç kuruş kazanmam dışında...”

Kral, korkusunu belli etmemeye çalışarak “Ya sen?” dedi diğer dilenciye. “Sen de normalden daha fazla para kazandın mı?”

“Kesinlikle.” dedi dilenci.

“Bir dükkanın önünden geçerken, dükkan sahibi beni çağırdı ve bana bir balkabağı verdi. Eve gittiğimde kabağı kestim ve içinin gümüşle dolu olduğunu gördüm. Her zaman söylediğim gibi, Tanrı verir.”

 

Tanrı verir. 

 

Geçmişte elimize geçenler, şimdi sahip olduklarımız ve yarın bize gelecek olanlar, hepsi Tanrı’nın lütfuyla gerçekleşir. Bunun aksi mümkün değil. Bunu böyle biliriz. Bu hikaye de bildiklerimizi doğruluyor. 

 

Hikayeyi okurken “Evet, tabii ki her şey Tanrı’dan gelir” diye aklınızdan geçirmişsinizdir. Şimdi, şöyle bir dönüp yaşadıklarınıza bir göz atın. Bakın bakalım, gerçekte nasıl düşünüyorsunuz ve düşünceniz davranışlarınıza nasıl yansıyor? Tanrı’ya mı sığınıyoruz, yoksa eşten, dosttan, patrondan, bakandan, milletvekilinden mi torpil bekliyoruz? 

 

Ne yazık ki bize uzanan yardım elinin gerçek sahibinin Tanrı olduğunu görebilen gözlere sahip değiliz. Onun lütfuyla yolumuzun açıldığını maalesef göremiyoruz. Ve teşekkürü gerçek sahibine değil, aracı olana yöneltiyor, yere göğe sığdıramıyor, nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. 

 

Ancak, Tanrı öylesine merhamet dolu ki bizim cehaletimize aldırmıyor, bizi besleyip korumaya devam ediyor. Bizleri “Kendi Eli” olarak tayin ediyor ve her birimizi bir diğerimize yardım eli olarak uzatıyor. Her zaman ve her durumda gerçek veren O. 

 

Buna karşın bizler ne yapıyoruz? Birer araçtan ibaret olduğumuzun farkında bile değiliz. Bir iyilik mi yaptık, mutlaka teşekkür gelmeli. Gelmedi mi? Bu hiç olmadı, çok bozuluyoruz. Belki hikayedeki kraldan bile daha çok alınıyoruz. 

 

Sen sadece bir araçsın, teşekkür gelmezse alınganlık göstermene hiç gerek yok, eğer gelmişse gerçek sahibine iletmelisin, seni “Kendi Eli” olarak atadığı için de ayrıca müteşekkir olmalısın.

 

Oysa bizim ağrımıza gidiyor, kalbimiz kırılıyor, bir teşekkürü bile çok gördü deyip alınıyoruz. Bir de “Ben olmasaydım, o şimdiki durumuna gelemezdi. Benim sayemde buralara geldi. Ben akıl vermeseydim o şimdi ne haldeydi?” gibi gizli büyüklük gösterileri de ayrı bir yanılgı.

 

Bizim kendi başımıza yapmaya muktedir olduğumuz hiç bir şey yok.

Her şey Tanrı’nın lütfuyla olup bitiyor. 

Bizler Tanrı’nın işlerinde, lütfedip kullandığı basit birer aracız sadece. 

 

Öyleyse,

1.    “Tanrı Verir!” 

Bunu iyi anlayıp zihninize iyice yerleştirin.

2.     Size birileri yardım ederse, ona teşekkür edin, bu nezaket gereği yapılması gereken güzel bir davranış. Ama asıl teşekkürü daima Tanrı’ya sunun ve O’na verdikleri için şükredin. 

3.    Siz birilerine yardım ettiğinizde ise, teşekkür gelirse hemen gerçek sahibine Tanrı’ya iletin, yok eğer gelmezse beklemeyin. Ama gene de şunu bilin, yaptığınız tüm iyilikleri Tanrı bilir, çünkü gerçekte O’nun tarafından yaptırılır. Bu dünyada her şey dönme halinde, yaptığınız her iyiliğin karşılığı size döner, yaptığınız kötü şeylerin de. Hiç kuşkunuz olmasın, iyilikler ve kötülükler mutlaka yerini bulur.

 

İyilik yapın, şov değil. Tanrı, her şeyi bilen ve görendir.

 

Şimdi pusulayı çevirelim, yaşamda sadece iyilikler mi var? 

“Genç yaşta öldü gitti.”, 

“Babam, bana miras olarak hiçbir şey bırakmadı.”, 

“Sevdiğim beni terk etti.”, 

“Hastalandım, kanser oldum.”

Sadece iyi olanlara odaklanmayalım, iyiliklerin yanı sıra bunlar ve bunlar gibi pek çok acılı, sıkıntılı durumlar da var.

“Allah korusun” deyip tahtaya vurmayın, bu gibi durumlarda da Tanrı'nın lütfunu görün. 

Başınıza gelenler karşısında acı çekmeyin, sevdiğiniz biri bu dünyadan ayrıldığında ağlamayın, demiyorum. Ağlayın! Ağlayacaksınız da, üzüleceksiniz de elbette. 

 

Ancak bu noktada -dikkatinizi çekmek istiyorum- bizler olan bitenin derinliklerine inemiyor, yüzeysel bakıyoruz. Bu tıpkı bir çocuğun yapılan aşının faydasının idrakinde olmayıp canının yanacağından korkup ağlaması gibidir. Bizler sadece yüzeyde çekilen acılara bakıp, kendimizi kötü hissediyoruz, derinlerde yatan gerçekleri göremiyoruz. 

 

Başımıza gelenler iyi ya da kötü yaptıklarımızın meyvesi olarak bize döner, hepsi Tanrı’nın birer lütfudur.

 

“Ben yaptım. Başıma gelenleri hak ettim. Tüm bunlar kesinlikle beni kendime getirmek için. Hatta çektiklerimin bin katını hak ediyordum, ama Tanrı o kadar şefkat dolu ki çekeceğim çileyi binden bire düşürdü.”

 

Sözün özü:

1.    Veren sadece Tanrı’dır. 

2.     Gerçek teşekkür sadece Tanrı’ya aittir.

3.    Tanrı’nın lütfu sonsuzdur. 

 

Şimdi gözlerinizi yavaşça kapatın ve başınıza gelen her işte Tanrı’nın merhamet dolu ellerini görün ve şükredin. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ramaray Hakdan AGUN Arşivi