Bu dünyada “kötü” diye bir şey yoktur
Bu dünyada “kötü” diye bir şey yoktur...
Her şey olduğu gibidir...
Ama bizler şöyle değerlendiriyoruz:
“Sağlık iyidir, hastalık kötü...”
“Zenginlik iyidir, fakirlik kötü...”
“Gençlik iyidir, yaşlılık kötü...
“Yaşam iyidir, ölüm kötü...”
...
Halbuki bilincinizi yükseltir, yani içinize döner, daha derine inerseniz, “kötü” olarak değerlendirdiklerimizin var olmalarının güzel nedenleri olduğunu göreceksiniz. Bunlar nelerdir?
“Sağlık zenginliktir!” diyorlar. Ama sağlıklı iken kimin umurunda?
“Özgürlük iyidir!” diyorlar. Ama hapse girmeyen biri için bu bir anlam taşır mı?
“Ah gidi güzel gençlik!” diyorlar, ama gençler böyle mi düşünür?
“Zenginlik iyidir!” diyorlar, ama fakirliği tatmayan birinin bunun değerini anlaması mümkün mü?
Bize hep olumlu, güzel şeyler verilmiş olsaydı, o zaman her şey sıradan gelecekti. Nasıl ki iki göze, iki kulağa, iki ele, iki bacağa... sahip olmak bize normal ve sıradan geliyorsa.
Ama bir gözünüz görme kabiliyetini kaybettiğinde; her şeyi 2 boyutlu görmeye başlayacak, mesafe kavramınızı kaybedecek ve ancak o zaman gözünüzün ne kadar değerli olduğunu anlayacaksınız. Ama şu anda el kol sallıyor ve çok normal bir şekilde “Ne var ki? Herkesin 2 kolu, 2 bacağı, 2 gözü var” diye düşünüyoruz ve kendi kendimize başka birçok sorunlar yaratıyor, şikayet ediyor, kafaya takıyor, acı çekiyoruz...
Ama Tanrı ne kadar zeki ve aynı zamanda merhametlidir ki her şeyi mükemmel yaratıyor... “İyi”nin yansıra “kötü”yü de veriyor; “iyi”nin değeri anlaşılsın diye...
Gözlerinizi açın! Sıradan, normal görünen o kadar çok güzellikler var ki hayatımızda...
Nefes alabiliyor; kokuları, tatları algılayabiliyoruz,
Ellerimizi kullanıp dokunabiliyor,
Yemek yiyebiliyor,
Bacaklarımızla yürüyor, istediğimiz yere gidebiliyoruz...
Lütuf üzerine lütuf yağmıştır üzerimize ama hiç değerini anlamıyoruz.
Ancak...
hasta olduğumuzda sağlığın,
hapse girdiğimizde özgürlüğün,
yaşlandığımızda gençliğin,
tüm mal varlığımızı kaybettiğimizde zenginliğin,
ölüm döşeğinde iken yaşamın...
...değerini anlayabiliyoruz. Çünkü artık onlar elimizden çıkıp gitti.
Bu durumda iken de üzülüyoruz... Çünkü onları “Negatif” olarak görüyor ve sürekli itiyoruz. Yani içindeki güzellikleri görüp doya doya yaşamıyoruz. Hasta, umutsuz, ezik... olmanın, korkmanın, aldatılmanın, acı çekmenin güzelliğini tecrübe etmemize rağmen, sadece acıyı görerek güzellikleri göz yaşı ile karşılıyoruz.
Dikkat edin, hasta olduğunuzda oflayıp püflüyor, şikayet ediyorsunuz. Şöyle bir düşünce aklınızdan geçti mi hiç? “Herkes 5 kuruş para için sabahın köründe işe gidiyor, bu soğuk havada dışarıda donuyor, ben ise sıcacık yatağımda uzanıyor, yatıyorum; annem yanımda bana bakıyor, çorbamı getiriyor, hatta istediğimde televizyon seyredebiliyor, müzik dinleyebiliyor veya kitap okuyabiliyorum. Dinlenmekten keyif alıyorum.”
Olumlu, keyifli ve güzel durumlarda bile olumsuz düşünen bizler; bu “negatif” olarak değerlendirdiğimiz durumların mı değerini anlayacağız?
Ama bilin ki size hiç değer verilmediğinde, sizi ezdiklerinde, kaybettiğinizde... Bunların o kadar güzel tarafları var ki... Gözlerinizi açın! Farkına vararak keyfini çıkarın!
Ve bu ikisini, “olumlu”yu ve “olumsuz”u, “pozitif”i ve “negatif”i bir torbaya atın; onlar sizi olgunlaştırmak için vardır.
Her şeyiyle olumlu, pozitif olan bir dünyanız olsaydı... Sağlık, başarı, zenginlik, mutluluk, huzur... etrafınız bunlarla sarılmış olsaydı... O zaman hastalığın, başarısızlığın, mutsuzluğun, huzursuzluğun, nefretin, kinin, yalanın, yaşlılığın, ölümün, ezik olmanın, çaresizliğin, fakirliğin, çirkinliğin... ne olduğunu bilmeyecek, anlamayacaktınız. Tek boyutlu olacaksınız. Tıpkı yeni doğan bir çocuk gibi saf ve masum ama nefreti, ikiyüzlülüğü... tanımayan olgunlaşmamış bir birey kalacaktınız.
Ne kadar şanslıyız ki bu ikisinin de mevcut olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Tecrübe kazanmak, görüşlerimizi mükemmelleştirmek, olgunlaşmak için bu ikisine sahibiz. “İyi” de “kötü”yü de, yazı da kışı da, sıcağı da soğuğu da, güzeli de çirkini de, doğumu da ölümü de, umudu da umutsuzluğu da, aşkı da nefreti de, kavuşmayı da ve ayrılığı da... her birini zıttıyla birlikte görüyoruz. Ve aslında gerçek şu ki, bizler bunların her ikisi görüp tecrübe etmek, anlamak ve ardından da onun ötesine geçmek için bu maddi mekanda bulunmaktayız.
Bu nedenle gözünüzü gerçeğin diğer yarım kısmına kapatmayın. Yarısı su dolu bir bardağın sadece dolu kısmına bakarak, diğer boş kısmı göz ardı etmeyin. Yoksa tek boyutlu, tecrübesiz, olgunlaşmamış, ham, yarım kalacaksınız.
Mutluluklarınız da acılarınız da yarım kalacaktır - %50 mutlu, %50 mutsuz... Çünkü ittiğiniz tarafın size kazandıracağı tecrübeden yoksun kalacaksınız.
Ve bilin ki aslında hepimiz yarımız; mutluluklarımız da, acılarımız da. Çünkü hayat tarzımız, düşünce yapımız, yaşadığımız ortam, kültür, ahlak, eğitim bize hep şöyle dedi:
Doğum güzeldir, ölüm kötü;
Becerikli olmak güzeldir, becerisizlik kötü;
Zenginlik güzeldir, yoksulluk kötü;
Sakin olmak güzeldir, heyecanlı olmak kötü;
Cesur olmak güzeldir, korkak olmak kötü...
“Kötü” tanımını belirleyip onlardan kaçmamızı öğütledi.
Halbuki kaçmak sadece sizi bu yaşamın amacından uzaklaştıracaktır. Olgunlaşmanızı engelleyecektir.
Öyleyse karşınıza çıkanları sevgiyle karşılayalım! Değerini anlayalım! Bize yeni tecrübeler kazandıracak her fırsatı en iyi şekilde değerlendirelim ve her şeyin içindeki güzellikleri görmeyi öğrenelim! Kısaca... Yaşamı her yönüyle tecrübe ederek olgunlaşmak için ileri adımlar atalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.