Mucize ve Akıl
Din eğitiminde, dinin kaynağı sıralanırken akıldan bahsedilmemesi, İslam coğrafyasının en temel problemlerinden birisidir. Aklı olmayanın dini sorumluluğu olmadığına göre, din akla hitap eder. Yani din, akıl havuzunda yol gösterir. “Din havuzu içindeki akıl mı? Akıl havuzu içerisindeki din mi?” diye bir soru akla gelebilir. Bu soruya hiç tereddüt etmeden “Akıl havuzunda din” diye cevap veririm.
Vahiy, yani Allah’ın sözü, insan aklına zıt olamaz. Bu Allah’a iftira, insana zulümdür. Aklın almadığı şeyleri ya anlamamış veya yeterince araştırmamış olabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın. Allah akla ve ahlâka aykırı bir emir vermez.
Düşünmek, aklını kullanmak, tefekkür etmek, tezekkür etmek, tedebbür etmek gibi yüzlerce ayetin olduğu bir kitaba iman etmiş Müslümanların, akıldan bu kadar uzak olması akıl dışıdır. Anlamadan okudukları kitaplarında neyin emredildiğini merak etmeyecek kadar akılsız yaşıyorlar. Düşünmek ve aklını kullanmak sadece farz değil en büyük ve en önemli farz anlamında “Efraz”dır derler.
“Akıl insanın içindeki peygamberdir” sözü kulağımıza küpe olmalı. İçimizdeki peygamber olan aklı kullanmamıza engel olmak için mucize, sihir, büyü, keramet gibi akıl dışı şeylere inandırılır insanlar. Akıl kelime olarak “bağlantı kurmak” demektir. İcat veya keşif yapan insanlar, bilinenler arasında “bağlantı kurarak” bilinmeyenleri keşfeden akıllı insanlardır.
Aklın Aciz Kalması
Akıl arayış içerisine girdiği zaman çözüm bulmak için çırpınır. Gerçek çözümü veya kendini rahatlatacak bir açıklama bulmadan rahatlamaz. İlkel çağlarda gökkuşağının veya gök gürültüsünün ne olduğunu bilmeyen insanlar, gök gürültüsünün Tanrı’nın öfkesi, gökkuşağını Tanrı’nın sevinci veya sihir olarak yorumlamışlar. Aklın almadığı, aciz kaldığı şeyi sihir ve mucize olarak anlamak, ilkel aklın veya cehaletin ürünüdür.
Kur’an’da mucize kelimesi hiç geçmez. Bugün mucize diye anlatılan olaylar Kur’an’da “ayet” olarak geçer. Ayet Arapçada delil, açık alamet, veri veya işaret gibi anlamlara gelir. En basit ifadesiyle mucize “aklı aciz bırakan şey” demektir. Yüzyıllardır Müslümanların “mucize” diye öğrendiği, aklı aciz bırakan olağanüstü olayları nasıl izah edeceğiz? Hz. İsa gerçekten ölüleri diriltmiş midir? Hz. Mûsâ’nın asası yılana dönüşmüş mü? Hz. Mûsâkayadan su çıkartmış mı? Hz. Meryem nasıl hamile kaldı?
Bu yazıyı yazarken en çok istifade ettiğim kitabın yazarı Hikmet Zeyveli “Kuran dışı kaynaklarda nakledilen mucize rivayetlerinin hemen hepsi problemlidir.” diyor. Kitabında konuya dair çok önemli yazılar var.
Kayadan Su Çıkması
Bir zamanlar Mûsâ kavmi için su istemiş, biz de ona, “Asânı taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine taştan on iki göz fışkırdı. Her topluluk kendi içeceği yeri bildi. “Allah’ın rızkından yiyin için; yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın” (dedik). (Bakara 60)
Hikmet Zeyveli Hoca, kitabından bu konuyu işlerken Hayrullah Örs’ün Mûsâ ve Yahudilik kitabından yaptığı alıntıyı paylaşıyor.
Kadeş vahasında oldum-olası su bulunduğu anlaşıldığı hâlde, Tevrat burada su bulunmadığını, Mûsâ’nın sihirli değneği ile su çıkardığını yazar. Ama bu da belki bir olayın masallaşmış şeklidir. Belki yolculuk sırasında Mûsâ gerçekten böyle bir pınar çıkarmıştı. Nitekim 1930 yılına doğru Sina’nın İngiliz valisi olan C.S. Jarvis şöyle bir olayı anlatır:
Deve kolu askerlerimizden birkaçı çıplak bir vadide, kayaların dibinde su arıyorlardı. Böyle kalker kayalarında su çıktığı bilinir. Askerlerin istediği kadar çabuk çalışmadıklarını gören yerli Başçavuş: “Ver onu bana!” diyerek bir kürek kaptı ve nasıl kazılması gerektiğini göstermek için işe kendi girişti. Niyeti herhalde bir iki dakikadan fazla çalışmak değildi. Ama küreğini hızla kayaya çarpınca kalker taşlarının üzerinde her zaman görülen kabuk gibi katı kısım kırıldı ve kalkerin gözeneklerinden su fışkırdı. Sudanlı askerler peygamberlerin menkıbelerini biliyorlardı; ama onların yaptıkları işlere pek de saygı göstermiyor olacaklar ki, başçavuşun yanına koşarak “Mûsâ Peygambersin sen!” diye bağırıştılar.
İşte Mûsâ’nın su bulma hikâyesinin özü de böyle bir olay olsa gerek.
Aynı hikâyenin Colin J. Humphreys tarafından anlatılan versiyonunda şu açıklama bulunur:
Burada ne olmaktadır? Bunun cevabı, bazı kaya yapılarının gözenekli, bazılarının ise gözeneksiz olmasında aranmalıdır. Kumtaşı ve kireçtaşı gözenekli yapıdaki taşlardandır. Bu taşlar büyük miktarda yağmur sularını içlerinde taşıyabilmektedirler. Çöldeki kayalar kum fırtınaları nedeniyle özel bir form halini almaktadırlar. Kuvvetli rüzgâr nedeniyle çürümüş bitki ve hayvan artıkları, kum ve tozlar bu kayalara savrulmaktadır. Zamanla bu tortular bu kayaların üstünde çimento benzeri su geçirmez, kırılgan bir yüzey oluştururlar. Bu kabuk kırıldığında sular bu gözenekli kayalardan çıkacaktır. Bu durum su bilimcileri (hidro-jeolojistler) tarafından bilinen bir gerçektir. (İlahi Dinlerde Mucize ve Gayb – Geleneği Yeniden Okumak – Hikmet Zeyveli – Kuramer Yayınları s. 183-184-185)
Asa Örneği
Başka bir örnek Hz. Mûsâ’nın asasının yılana dönüşmesi örneğidir. Allah’ın gücü, kudreti ve isteğiyle elbette bir baston yılana dönüşebilir. Ancak “Allah akla aykırı şeyler yapar mı?” diye önemli bir soru var. Farklı kaynaklarda Hz. Mûsâ’nın elindeki Asa ile sihirbazların oyununu (sihrini) bozduğu anlatılıyor ki, bu akla çok daha uygun olduğu gibi, aklı kullanmayı teşvik etmesi anlamında, çok daha önemli mesajlar veriyor.
Ölüleri Diriltmek!
Hz. İsa’nın ölüleri dirilttiğine inanılır. Müslümanlar gibi Hıristiyanlarda buna inanırlar. Bazı İslam âlimleri bu diriltmenin fiziki değil manen diriltmek olduğunu savunur. “Bir öğretmen benim hayatıma dokundu ve beni kendime getirdi. Onun sayesinde yeniden doğdum.” diyen bir insan ne demek istiyor? Öğretmeninin kendisine dokunarak, nasihat ederek hayata yeniden tutunmasını sağladığını söylemiş olur. Düz metin yorumu yaparak “yeniden doğurma” mucizesi (!) çıkartmak, kişiyi komik duruma düşürür.
Hıristiyan İlahiyatçı St. Augustine (354-430) Hz. İsa’nın mucizelerinden bahsederken “Aslında İsa’nın gösterdiği mucizeler tabiat kanunlarına aykırı değildir, fakat o gün tabiat hakkında bilinenlere aykırı idiler” diyor. (Hikmet Zeyveli s.42)
Hz. Meryem Örneği
Hz. Meryem’in babası olmayan Hz. İsa’yı dünyaya getirdiği tartışmaları, sadece İslam tarihinin değil, Hıristiyan tarihinin de tartışılan konularından birisidir. Son yıllarda Türkiye’de de Hz. Meryem’in çift cinsiyetli olma ihtimaline dair tartışmalar yaşandı.
Hikmet Zeyveli’nin çalışmasında, Hz. İsa ve bilinen mucizelerle ilgili birçok bilgi var.
En çok dikkatimi çeken bilgiyi burada alıntılayacağım:
Bu konudaki en ilgi çekici açıklama, Avustralyalı yazar Barbara Thiering’in “Jesus The Man” isimli çalışmasında yer almaktadır. Thiering’in iddiasına göre; Hz. Meryem, Essenî mabedinin sıkı kurallarına uymadan evlendiği için Yahudi hahamlarınca onun bu evliliği gayr-ı meşru sayılmıştır; oysa bu evlilik sıradan insanların evliliği ile aynı meşruiyette idi.
Fil Vakası ve Ebabil Kuşları
Fil olayı diye bildiğimiz olayın, ağzında ve ayaklarında ateş topu haline gelmiş taşların kuşlar tarafından fırlatıldığına inanılır. Ancak bazı âlimler salgın bir hastalıkla Ebrehe ordusunun kırıldığını, bazı âlimler ise bir volkan patlamasıyla üzerlerine taş yağdığını anlatmıştır. Mucize diye anlatılan yorum daha çok bilinirken, akla daha uygun olan yorumlar çok fazla dile getirilmemiş, dile getirenler ya sapık ilan edilmiş veya oryantalist fitne olarak damgalanmıştır.
Burada Allah’ın yardımından bahsedilecekse, hastalığın yayılma zamanlaması veya volkanın patlama zamanı gündeme gelmeliyken, “kuşlar taş attı” diye ezberletilir genelde.
Peygamberimizin Mucizeleri
Peygamberimiz ile ilgili uydurulmuş mucizeler hakkında Prof. Mehmet Azimli’nin kaleme aldığı “Siyeri Farklı Okumak” kitabını tavsiye ederim. İbn Rüşd “Hz. Peygamberin peygamberliğine delil olarak getirdiği tek mucize Kur’an’dır” demiştir. Vahye inanmak için mucize istemek, müşriklerin özelliğidir. Kur’anı anlayarak, düşünerek okuma alışkanlığı olmayan Müslümanlar, kulaktan dolma hikâyelerle oyalanıyorlar.
Beyin Allah’tan, düşünmek insandandır. Allah beyni düşünelim diye vermiş. Tıpkı gözü görelim, kulağı işitelim, ayağı yürüyelim, eli tutalım diye verdiği gibi. Allah’ın verdiği gözü kapattığı için yürüdüğü yolda sürekli çukurlara düşen bir insan, kaderi suçlayamaz. Aklını kullanmadığı için sürekli sürünen İslam ülkeleri de “Bu bizim kaderimizdir!” deme hakkına sahip değildir.
Akıl ile Vahiy Çatışır mı?
Bilim adamlarının bir kısmının deist veya ateist olduğu bilinir. Dinden uzaklaşmalarının sebebi, vahiy kitaplarında akla aykırı şeylerin yazılı olduğunu düşünmeleridir. Akla aykırı yorumların çok olması, vahyin akla aykırı olduğu anlamına gelmez. Geçen yüzyılın en büyük bilim adamlarından birisi olan Albert Einstein “Tanrı zar atmaz!” diyor. Kâinatta tesadüfen hiçbir şeyin olamayacağını biliyor.
Peki Einstein ne tür bir Tanrı’ya inanıyordu? ‘Kendini var olan her şeyin ahenginde açığa vuran Spinoza’nın tanrısına inanıyorum, insanların kaderi ve eylemleri ile ilgilenen bir tanrıya değil’ diye yazmıştı.
Ona göre kutsal olana yapılabilecek en büyük saygısızlık mucizelere inanmaktı. Mucizeler mümkün olsaydı, o zaman hakikat bilgisi imkânsız olurdu zira bu durumda hakikat diye bir şey olmazdı. İnatçı, insan benzeri bir tanrı değil, evrenin evrimine rehberlik eden yasaların muhteşem sadeliği Einstein da huşu duygusunu yaratıyordu. (21. Yüzyıl İçin Tanrı kitabından)
Yazıyı birkaç soruyla bitireyim. Einstein gibi ömrünü bilime adamış insanlar, akıl ve vahiy arasında kalmayıp, Hikmet Zeyveli’nin “Mucize ve Gayb” kitabı gibi kaynakları okumuş olsaydılar, Müslüman olurlar mıydı?
Akıl dışı yorumları din diye anlatmakta ısrar eden insanların hem gençlerin hem bilim insanlarının İslam’dan uzaklaşmasında suçu ve günahı yok mu?
Bu gerçekleri bildikleri halde mahalle baskısı, sosyal medya tepkisi veya makamını kaybetme korkusuyla susanlar, Allah’a nasıl hesap verecekler?
Tavsiye Kitaplar
İlahi Dinlerde Mucize ve Gayb – Geleneği Yeniden Okumak – Hikmet Zeyveli – Kuramer Yayınları
Fil Olayının Mahiyeti ve Fil Suresi – Prof.Dr. Mikail Bayram – Çizgi Kitabevi
Siyeri Farklı Okumak – Prof. Mehmet Azimli – Ankara Okulu Yayınları
21. Yüzyıl İçin Tanrı – RuuselStannard – Çeviri Prof. Şaban Ali Düzgün–Fol Yayınları
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.