O ZAN`lıya "AYAĞA KALK" dediklerinde!
2003 veya 2004`de “MHP ve DEVLET BAHÇELİ” diye bir yazı kaleme almıştım.
Yazının muhatabı Yeniçağ Gazetesinden bazı köşe yazarlarıydı.
O zamanlar bugünkünden daha ağır bir şekilde Yeniçağ Gazetesi yazarları Devlet Bey`i eleştiriyor ve zaman zaman işin ahlaki boyutlarını da aşıyorlardı.
Ben kaleme aldığım yazımda bu yazarları hedef almış, özetle şunu vurgulanmıştım;
“ Türk töresinden LİDER otağda, toyda
eleştirilir, ak sakalılar şurasına başvurulur. Töre konuşunca Han da gerekeni yapar. Eğer töre hana yaptırım sağlamıyorsa o zaman Kürşad ihtilali haktır. Tüm bunlar otağın içinde olur. Otağın mahremi dışarı taşarsa töre bozulur, devlet bozulur, halk bozulur...”
Yani şunu vurgulamıştım eleştirilerinizde samimi iseniz buyrun otağda kalın.
Ama asla lider kim olursa olsun kamuoyunda onu belden aşağı eleştirmeyin.
Yazım yaklaşık üç gün yayınlandı.
Biraz heyecanlı ve acemi yazmış olmalıyım ki, yazıda şahısları hedef almamdan dolayı hakkımda dava açıldı.
Sonuçta hukuk ne derse onu yaptık.
Bu yazının orjinali Ortadoğu Gazetesinde vardır.
Yazı işleri müdürü Mehmet Müftüoğlu bey olayı iyi bilir ve isteyen bu makalemi ondan talep edebilir.
O dönem ben aynı zamanda KKTC Ülkü Ocakları başkanlığını yürütüyordum.
Dönemin ocak genel başkanıyla yıldızımız hiç barışmamıştı.
Sonuçta o genel merkezin adamı idi, ben şahsına münhasır biri.
Onunla olan kavgamızdan dolayı benim gazetede yazı yazmam engellendi.
Bu konuyu da Mehmet bey iyi bilir. Cevap vermesi gerekirse verir.
Aradan yıllar geçmesine rağmen aynı konular, aynı şekilde ve yine bazılarının dilinden edepsizce gündem yaratmaya devam ediyor...
Gündemi Devlet Bey`e katı muhalifliği ile bilinen ve camiaya 12 Eylül`de mal olmuş Ozan Arif`in bir şiiri yarattı.
Şiirine gelen tepkiler üzerine Ozan; “İsim-misim vermedim, korktuğumdan sanmayın. Gocunan şerefsizdir, bunu bari anlayın” diyor.
Muhtemelen hakkında açılan davada O\ZAN`lıya “AYAĞA KALK”dediklerinde “ben ona demedim” diyecektir.
Zira bu bizim edebiyatımızın bir kıvırtma sanatıdır.
Göreceksiniz Ozan`da bunu mahkemede iyi yapacaktır.
Yapmasına yapsında Ozan`a Şair Nefi`yi hatırılatmak isterim...
Şair Nef’î Efendi, saraydakilerle alay eden şiirleri çok söyler, yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekerdi...
Sultan 4. Murad Han onu Başkatipliğe tayin etti, fakat kimseye ilişmemesini söyledi.
Her ne kadar Nef’î, Padişaha bu konuda söz verse de, yaradılışı icabı, kalemini durduramayıp Sadrazam Bayram Paşa hakkında bir hicviye yazdı:
“Gürcü hınzırı, a samsun-ı muazzam, a köpek/Nerde sen, nerde sadrazamlık, a köpek/Vay ol devlete kim ola mürebbisi anun/Bir senin gibi deni cehl-i mücessem, a köpek...”
Sadrazam bundan son derece incindi.
Fakat saray terbiyesi icabı, kimse bunları Padişaha bildirmiyordu.
Padişah hasbelkader bunun farkına varınca, onu son defa ikaz etti.
Fakat tıyneti icabı, işi daha da ileri götürdü.
Halife-i Müslimin olan Padişaha, her zaman yüzüne karşı methiyeler düzdüğü
halde, günün birinde onu tenkid eden, alaycı bir şekilde hicveden “Sihâm-ı Kazâ” isimli şiiri yazdı.
Padişah bunu öğrenince, onun cezalandırılmasını istedi.
Fakat kurnaz Nef’î, hemen saraydaki zenci ağalardan birine giderek Padişahın
kendisini affetmesi için bir dilekçe yazması için yalvardı.
Saray ağası dayanamayıp bir dilekçe yazdı.
Tam imzalarken, kalemden bir damla siyah mürekkep kağıda damladı.
O anda şairin hiciv damarı kabardı ve o zor anında bile zenci saray ağasını
renginden dolayı kötülemek için “Mübarek teriniz damladı efendim” deyiverdi.
Bu onun son sözleri oldu ve zenci saray ağası Nef’î’yi hemen cellada teslim etti. (26 Ocak 1635) yılında idam edildi...
Benzetme biraz ağır oldu, ne bu devir o devir, ne OZAN Nef-i kadar yetenekli diyebilirisiniz.
O zaman söylenecek tek şey var Edep ya OZAN, edep et ki; ARİF kalasın.
Bu arada unutmayın; “edepsizliği savunmak , edepsiz olmaktan daha zordur.”
SON OLARAK:
“Gökten nazire indi Siham-ı kazasına
Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belasına”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.