MÜPTEZEL: SİNÜSLERİ AÇIYORUZ
Müptezel kelimesi TDK’da iki anlamda kullanılıyor. Birincisi saygınlığını yitirmiş, bayağılaşmış. İkincisi de çokluğu dolayısıyla değerini yitiren, değersiz.
Birileri çıkar öbür taraf için peygamber terliği eşliğinde yanmaz kefen satar. Çocukları da Dostoyevski’yi İspanyolca tersten okur.
Birileri çıkar Atatürk üzerinden internetten toplama bilgilerle kitap çıkartır millete 2500 liradan çakmaya çalışır. Sonra da Çiftlikbank’ın Tosuncuğunu över “Bu milletin parasını almak sevaptır” der.
Birileri de 25 yıllık belediye başkanlığına bir türlü doyamaz aday yapılmayınca, “Cenazem üç hilalin altından kalkacak” demesine rağmen soluğu karşı tarafta buluverir.
Birileri de elinden makamı altından makam arabası alınınca dün “İP’sizler, hainler, vs.” dediğini yalar, yutar, “Bu ilgiye kayıtsız kalamam” diyerek yeni “makam” sevdalarının hayalini kurar.
Birileri de “Bas bas paraları Leylaya, bi daha mı gelcez dünyaya” diyerek, siyasi pazarlıklarda partisinin, tabanın beklentilerini üç kuruş dünya menfaatine bozuk para gibi harcar, yarın bunların hesabını kimsenin sormayacağına inanır.
Birileri çıkar alacağı ihalelerin şehvetinden kendinden geçer “Milletin a.sına kor”, birileri de çıkar haksız, hukuksuz, çalarak, sömürerek kendisine verilen payeler ve imkanlardan dolayı elin sümüklüsünü “Kainat imamı” yapar, peçetesini yer, sidiğini içer.
Ne çektiyse bu memleket, bu “embededlerden” (iliştirilmişler) çekmiştir hep.
Dava, inanç, ülkü, memleket, vatan, hak, hukuk, adalet, insanlık artık adını nasıl koyarsanız koyun bu tipler için ancak “mama” kapısıdır. İliştirildikleri yerlerden vatanın tüm imkanları bitmez tükenmez bir hırsla yerler, doymazlar, yine yerler.
Azıcık menfaatlerine dokunursanız feryat figan ortalığa düşerler.
Mağdur olmuşlardır, aslında kahraman onlardır, her şeyi bu millet, bu vatan, bu dava, bu ülkü, bu insanlık, vs.ler için yapmışlardır.
Azıcık üstlerine yürüseniz yandaş, kemikçi kadrolarıyla sanki anadan doğma hak sahibiymişler gibi çemkirmeye başlarlar en hafifinden “müptezel” diyerek.
Bu durumlar bana hep şu fıkrayı hatırlatır:
Kadının biri doktora gitmiş:
-"Doktor bey benim biraz garip bir problemim var ben çok sık ve fazla osuruyorum, ancak neyse ki hiç ses ve koku çıkmıyor, yine de her dakika her dakika bayağı rahatsız olmaya başladım lütfen bir çare bulun." demiş. Doktorda birkaç ilaç yazmış ve 1 ay sonra kontrole gelmesini rica edip kadını yollamış. Aradan 1 ay geçer geçmez kadın büyük bir hışımla damlamış.
-"Doktor bey ne yaptınız? Siz nasıl doktorsunuz. Yine çok sık gaz çıkarıyorum ama bu sefer bir koku çıkıyor bir koku çıkıyor, dayanılır gibi değil istediğiniz kadar cam kapı acın saatlerce gitmek bilmiyor." Doktor memnuniyetle cevap vermiş:
-"Hmmm güzel, demek burnunuzu tedavi edip, sinüleri açtık, şimdi sıra kulağınızda."
İşte aslında ortalık bu “müptezellerden” geçilmiyor.
Her yerdeler. Her taraftalar. Memleketi işgal etmişler. Milletin sırtına kene gibi yapışmışlar cork cork emiyorlar.
O kadar çok, o kadar umarsız, o kadar kendilerinden eminler ki, osurduklarının, s.çtıklarının kokuları duyulmaz zannediyorlar.
Biz azız, onlar çok. Gerçek müptezelleri ifşaya devam edeceğiz azımızı çok yapmak için.
Çünkü ortalığı b.k götürüyor.
Hakan Sönmez
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.