KURT SEYİT ŞURA ve KIRIM!
KURT SEYİT – ŞURA ve KIRIM!
Geçtiğimiz ay Star TV`de bir aşk dizi filim başladı. Çoğu insan o filme kahramanı yakışıklı diye merak edip izlemeye başladı. Ama yakışıklı ve güzel oyunculardan ziyade beni filmin konusu cezbetti.
Sosyete aleminin yazarlarından olan Nermin Bezmen`in aynı romanından uyarlanmış filim kısaca Kırımlı bir Türk genci ile Rus kızının aşkını anlatmaktadır.
Filmin ilk bölümünde benim dikkatimi çeken Kurt Seyit`in babasının oğullarına vasiyeti idi.
Vasiyet aynen şöyle;
1- Kesinlikle Türk Kızları ile evleneceksiniz
2-Şu an Rusların ordusundasınız ama Osmanlı ile karşılaçtığınızda tarafınızı belli edeceksiniz ve kesinlikle onlara karşı savaşmayacaksınız.
Rus ordusunda savaşan Kurt Seyit`in de en büyük korkusu zaten bir gün onlarlarla karşılaşmak ve onlara silah çekecek olmasıydı. O günü göreceğine aşkından bile vaz geçebilirdi.
Bu sahneyi görünce gözlerim doldu ve birden Malazgirt`i nasıl kazandığımızı hayal ettim;
1071 Ağustosunda Türkler başında Alparslan ile Malazgirt ovasına vardıklarında, Asyadan getirdikleri bir alışkanlıkları vardı, kendilerinden sayıca kat-kat daha fazla olan düşman ordusuna saldırmaktan çekinmezlerdi. Orta Asyanın zorlu ortamında yetişen Türkler, kendilerinden emin, taş gibi sağlam, atlarıyla çevik, oklarıyla ustaydılar.
Ama Malazgirt ovasında Türkleri bir sürpriz bekliyordu. Meşhur ulu Roma/Bizans ordusu Türkleri durdurmak için Malazgirt ovasına gelirken ordunun büyük bölümü paralı asker idi. Bizans ordusu düzenli Rum ve Ermeni birlikleri dışında ücretli Slav, Got, Alman, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek, Kıpçak askerlerinden oluşuyordu. Belirttiğimiz gibi paralı askerlerin bir kısmı Karadeniz'in kuzeyinden gelen Türklerin Kıpçak boylarından Uzlar ve Peçenekler idi. Bu paralı askerler Malazgirt'e savaşmaya giderken, düşmanlarının Türkler olduğunu bile bilmiyorlardı.
İki ordu kapıştığında, Roma ordusundaki Kıpçak askerleri, düşmanlarının Türkçe konuştuklarını görünce, taraf değiştirdiler ve Alparslan'ın buyruğuna girdiler. Bu durum, savaşı kazanmamızın başlıca sebebi oldu.
Bunları niyem mi anlattım!
Türkler`in özelikle kafkaslarda kaybettiği savaşlara iyi bakın kim kime karşı savaşmış?
Bugün o filmin konu olduğu topraklarda hayatını Kırım Tatarlari için harcamış olan Mustafa Cemil Krımoğlu bölge bölge geziyor, bas bas bağırıyor diyor ki `KIRIM KIRILIYOR, KIRIM ELDEN GİDİYOR GAVİM GARDAŞ NERDESEN?`
Bunları hangi dilde diyor, TÜRKÇE!
-Ne için feryadını dile getiriyor, TÜRKLÜK!
Tüm bu sesleri, haykırışları kim duymuyor veya duymamazlıktan geliyor?
- Malazgirt ile anadoluyu ebedi Türk Vatanı yapanların çocukları.
O çocuklar nelerle meşguller?
-Medeniyetin mankurtlaştıran ürünleri ile
Böyle devam ederse ne mi olacak?
-Yüz yıl sonra Türkler yeniden birbirlerine kavuşmak için ağıt yakacaklar.
Ama bu sefer ne onlara vasiyet bırakan ataları, nede savaş meydanlarında karşılaştıkları zaman ortak bir dilleri olmayacak.
Sonuç ;Türk`ü Türk`e kırdıracaklar.
....Eee bunlar daha önce de olmadı mı?
Oldu hem de çok acı sonuçlar doğurdu.
Örneğin anadolu Türkleri Kafkasaya`da bunun acısını çok yaşadı ama yinede ders alamadı.
Bugün o filmin konu olduğu topraklarda Türk`ü Türk`e kırdıran Rus Generallerinin Taksim meydanında heykelleri olması da ayrıca bizim utancımız ve günah galerimizdir.
Ve sanırım o heykel orda olduğu sürece ve bizim bizans artığı Rum, Ermeni, Slav, Got, Alman, Frank vs... devşirmeler, o generaller saygı duyduğu sürece biz ne Kırım`ı göreceğiz, ne Karabağ`ı çözeceğiz ne de Kurt Seyit`in babasının vasiyetini anlayacağız.
Ve inanın sonunda Yaratan`da bizi unutacak.
Selçuk Düzgün
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.