Gençliğin imanını sorularla değil susturarak çalıyorlar!
Lise ve Üniversite çağlarında çocukları olan birçok arkadaşım, evlatlarıyla yaşadıkları tartışmaları anlatıyorlar. Tartışma konuları genelde din, siyaset ve gelecek üzerine. Özellikle dini ve siyasi tartışmalar konusunda evlatlarının sorularına cevap veremiyorlar.
Siyasi konular belki geçici tartışmalar olabilir ancak dini konularda gelen sorular ve tartışmalarda yaşanan gerilimler,birçoğunu korkutuyor.
Çocuklarının dinden çıkmasından veya kendilerini deist olarak tarif etmesinden korkuyorlar. ‘Başkalarının çocuklarını kurtarma hayali kurarken kendi çocuklarımızı kaybetme korkusu yaşıyoruz’ diyen arkadaşımın üzüntüsü, ses tonuna yansımıştı.
Soru Sormayan Gelişemez.
Soru sormak öğrenmenin en güzel ve en kalıcı yoludur. Soru soran çocuklar, soru sormayan çocuklardan daha iyi gelişirler. İyi öğretmen ve anne babalar, öğrencilerinin ve çocuklarının soru sormasını teşvik ederler.
Soru sormaları için onları sürekli cesaretlendirmek, eğitimin en önemli adımlarından birisidir. Çocuklar büyüdükçe soru sormayı bırakıyorsalar, zihinsel gelişimleri yavaşlar.
Okullarda en çok ilkokul öğrencileri soru soruyor. Hatta sorularıyla bunaltır öğretmenini. O yaş çocukları evde anne ve babalarına da çok soru sorarlar. Yaş ilerleyip lise çağlarına gelen öğrenciler daha az soru soruyorsalar, merak duygularını, bazen de özgüvenlerini kaybettikleri için soru sormayı azaltırlar. Asıl tehlike sormayı ve sorgulamayı bırakmalarıdır.
Yaşları küçükken sorularını cevaplamak kolaydır. Yaşları ilerledikçe daha zor sorular sormaya başlarlar. Küçük yaştaki çocukların sorularının çokluğu bunaltırken, yaşları ilerledikçe soruların zorluğu bunaltmaya başlar büyüklerini. Asıl mesele sorular değildir, soruların cevapsız bırakılmasıdır. Özellikle de dini konularda sorulan sorular, büyükleri iyice bunaltıyor.
Soruların Dini İmanı Var mı?
Dindar ailelerin çocuklarıyla en çok yaşadığı problem hiç duymadıkları, hatta akıllarına bile gelmeyen sorularla karşılaşmalarıdır. Çocukları öyle sorular soruyor ki, birçok anne-baba soruyu duyunca bile ‘Tövbe estağfurullah! Böyle soru mu olur?’ diye soru karşısında bile tövbe etme ihtiyacı duyuyorlar. Çünkü kendileri hiç soru sormadan, sorgulamadan iman etmeye alışmışlar.
Soru sormak ‘estağfurullah’ demeyi gerektirecek bir günah gibi algılanıyor. Maalesef uzun yıllardır dindarlara soru sormayı günah gibi algılatıyorlar. Soru sormadan, sorgulamadan iman etmeye alışmış olan nesiller, bitmeyen soruları olan gençler karşısında çaresiz kalıyorlar. Sosyal medya ve internetin olmadığı zamanlarda din eğitimi almış olan insanlar, sosyal medya ve internet çağında yetişen nesillerin soruları karşısında çaresiz kalıyorlar.
İslam Soru Sormayı Yasaklıyor mu?
Asıl mesele dinin soru sormaya, sorgulamaya bakışıdır. Aklı kullanmak, düşünmek, soru sormak, sorgulamak farz bir ibadet olduğu halde, dindarlara neden sorgusuz sualsiz iman etmeyi öğrettiler? Kuran yüzlerce yerde düşünmeye ve aklı kullanmaya teşvik ederken, soru sormayı günah sayacak hale nasıl geldik? Hoca diye bilinenlerin saltanatları yıkılmasın diye bunu yaptıklarını biliyorum. ‘İyi niyetli samimi Müslümanlar bu tuzağa neden düştü?’ sorusunun cevabı çok basit aslında: Anlayarak bir defa bile olsa Kuran Meali okusa bir Müslüman, düşünmenin ve soru sormanın önemini anlayacak. Ancak ‘Siz Kuran’ı anlayamazsınız’ diyen hocaların sözüne inandılar ve okumadılar. Okumadıkları için düşünmenin farz olduğu bir dinin içinde sorulardan korktular.
Gençler Mutmain Olmak İsteyemez mi?
Tatmin olmak, emin olmak, mutmain olmak insanın en doğal isteğidir. Konu din bile olsa, insan şüphelerini ve sorularını sormak ister. ‘Yaratıcının varlığından, ahiret yurduna kadar, melekler var mı yoksa sadece Allah’ın melekeleri midir anlatılanlar, şeytan canlı bir varlık mı yoksa insanın önyargısını mı temsil ediyor’ gibi birçok soru, aslında tatmin olma, emin olma isteğinin belirtisidir. Eğer gençler soru soruyorsalar halen arayış içerisinde olduklarındandır. Bence sorularından değil, soru sormayı bırakmalarından korkmalıyız.
İnsanlığa örnek rehberler olarak Kuran’da anlatılan Peygamber kıssaları soru, sorun, cevap ve çözümlerle doludur. Bugünün gençlerinin mutmain olmak için sorduğu sorulardan rahatsız olanlar, Hz. İbrahim’in sorduğu sorudan da rahatsız olurlar mıydı? Soru soran kişi bir Peygamber, soru sorulan ise Allah’tır.
Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti… (Bakara 260)
Peygamberimiz ve Sorular
Peygamberimizin hayatını okuyan herkes, peygamberimize sorulan zor soruları fark eder. Hatta öyle zor sorular geliyor ki, Peygamberimiz cevap veremiyor. Sonra ayet nazil oluyor ve ‘sana soruyorlar…’ diye başlıyor ayet. Peygamberimiz sahabenin soru sormasını asla yasaklamamış, soruları asla yadırgamamıştır. ‘Peygamber Efendimizin anlattığı İslam ile köleler özgürleşirken, bugünün hocalarının anlattığı İslam ile özgür Müslümanları köle yapıyorlar’ derdi bir arkadaşım. Bu sözden ilham ile diyorum ki, ‘Peygamberimizin eğittiği insanlar soru sorarak imanlarını arttırırken, bugünün hocaları öyle bir din anlatıyor ki Müslümanlar soru sormayı iman kaybetme sebebi sanıyorlar.’
Sorgulamak İmandandır
Bizim öğrencilik yıllarımızda ‘Gençliğin imanını sorularla çaldılar’ diyerek gençlerin soru sormasını ve sorgulamasını engellediler. Soru sormak, sorgulamak düşünmenin alametidir. Farz olan düşünmenin önüne geçtiler, soruların imandan ettiğini ima ederek. Aslında mesele gençlerin soru sorması değildi, büyüklerin bu sorulara cevap verememeleri problemdi. Sorun gençlerin sorularının çokluğu değil, büyüklerin cevaplarının yokluğudur.
O dönem sorulan soru damlacıklarına cevap verseydiler, bugün akan soru ırmaklarının altında boğulmazdılar. Bugün sorulan sorulardan kaçmaya devam ederseniz, Tsunami gibi dalga dalga sorular gelecek ve kaçacak dağ bile bulmayacaksınız.
Soru sormaktan, sorgulamaktan vazgeçmeyen gençlere selam olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.