EMİN ÇÖLAŞAN’a UZUN CEVAP!
Atatürk döneminin Adalet Bakanlarından Refik Şevket İnce'nin torunu, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün ilk müdürlerinden Prof. Dr. Ümran Çölaşan'ın oğlu olması aslında onu sistemin içerisine sokuyor.
Maalesef bu durum ülkemizin gerçeği.
Ülkede bir köşe kapmak için mutlaka ata-babadan torpilli olmalısınız.
Yolunuz böyle daha kolay açılır.
Milletten torpilli olmak ise her baba yiğide nasip olmaz.
Milletin torpilini almak için gerçekten Allah vergisi bir yeteneğiniz olacak.
Evet, babadan dededen torpile nerede ise yarım asırdır medyamızda fosilleşen yazarlar var.
İşte Emin Çölaşan bunlardan biridir.
Bu Emin Çölaşan Cumhuriyeti koruma kollamayı kendisinden başkasına yakıştırmayan bir yapıda olduğu için yıllarca kendi geleneği dışında her kesime yukardan bakıp, işgal ettiği köşesinden cahilane cümleler kurmuştur.
Özelikle son yıllarda içerisindeki ‘anti İslam’ anlayışı ile ve onun değimi ile bir ‘Recep Bey’ antipatisi yaşamaktadır.
Bu antipati öyle bir hastalık boyutu almıştır ki, sayın cumhurbaşkanının yaptığı her icraatta bir yanlış aram yolunda.
Bu yanlış aramda öyle cahilce yazıları kaleme alıyor ki, bir milletin birliğine giden yolda çektiği çileleri hiçe sayıyor ve o milletin ulaşacağı hedeflere sekte vuruyor.
Emin Çölaşan 5 Eylül 2018 tarihli Sözcü'deki "Şu 'bizim Türk dünyası" başlıklı yazısında, Batı Türkistan'daki Türk devletlerini kastederek;
"Azerbaycan dışında bunların hiçbirinin ana dili Türkçe değil. Bazıları yarım yamalak Türkçe biliyor olsa bile aralarında konuştukları dil genelde ya kendi dilleri ya da çoğunlukla Rusça. Aralarındaki resmi yazışmalar Türkçe değil, Rusça veya kendi dillerinde yapılıyor." demiş.
Acaba biliyor mu o devletlerin "kendi dilleri" nedir?
Ve biliyor mu şu an kullandığı Türkçe ne kadar öz Türkçe.
Acaba biliyor mu "kendi dilleri" dediği şeyin Türkçe'nin birer lehçesi olduğunu?
Demiş ki ;"Kazakistan'daki ahalinin çoğunun adının Rusça " bu baştan sona saçma bir bilgi ama kendinin adının ARAPÇA olduğu net.
Peki, onun adı niye Arapça?
Çünkü dininin etkisinden ve o etki ile ismi Türkçeleşmiş durumda.
İşte onun ismi gibi Kazak Türkleri'nde de adlar dinin etkisiyledir ve ne yazık ki büyük ölçüde Arapça ve Farsça'dır.
Ancak soyadlarındaki "ov veya ova " takısı Rusça bir takıdır.
O durumda orada kendilerine göre anadilleşmiş durumdadır.
Söz konusu "aydın namusu" ve "aydın sorumluluğu ise muhalefet yapmak başkadır, bu muhalefeti yaparken bir milletin kızıl elmaya giden yoluna sekte vurmaya çalışmak bambaşkadır.
Bu tür babadan torpilli aydın kılıklılar Türk Dünyasını hiç bilmedikleri için Türklüğü de Edirne’den Kars’a misakı milli sınırları içerisindeki kozmopolit yapı sanıyorlar.
Anayurtların Türklüğünü sorgularken Türkiye isminde kurulan bu vatanda Türklüğün yasak olduğunu, SSCB altında ezilirken Türk soylular ve TURAN diye haykırınken kendisinin de içerisinden geleneğin Türkçü-Turancıları öz ülkelerinde nasıl tabutluklara attıklarını unutmuş gibi.
Hiç olmasa milli şefin korkaklığı ile yüzümüzde namus lekesi olarak kalan BORALTAN ayıbını unutma bari.
Neyse yazacak yazı çok ama sona geleyim.
Çölaşan aynı yazısında "Türkiye'nin dışında hiçbir Türk devletinin KKTC'yi devlet olarak tanımadığını” vurguluyor.
Tek savunduğu gerçek bu gibi görünse de buda yanlış.
Bu durumun ve o kardeş ülkelerin geçirdiği süreçten bi haber. Ulusal ve ulusları sorunlardan habersiz.
Tanımadıkları halde kısaca bilgi vereyim!
Bugün KKTC’nin bu ülkelerin çoğunda temsilcisi vardır, o temsilcilikler diplomat statüsünde ağırlanırlar ve karşılanırlar. O ülkelerden an az 20 bin öğrenci bugün KKTC’de eğitim almaktadırlar; işadamları yatırım yapmaktadırlar vs…
Çölaşan bu konuda da samimi değil.
O gece yatarken, sabah kalkarken tek derdi ‘RECEB BEY’e nasıl vururum.
Ben sayın cumhurbaşkanının KKTC’de ANAN PLANI’ döneminde karşısındaydım, bugün Türk Dünyası için yaptıklarında yanındaydım.
İnanın bana ogün Erdoğan ANAN PLANINA HAYIR deseydi, ÇÖLAŞAN ‘birleşik kıbrıs’ deyip yazılar yazacaktır.
Memleketin sorunu da anadan, atadan köşe başlarını tutmuş sırf iktidar düşmanlığı ile milletin kaderiyle oynayan bu yazarlar değil mi?
Çölaşan keşke 1972 ve 1974 yıllarında İcen Börtücene ile beraber hazırladığı araştırma çalışmalarıyla Milliyet gazetesinin düzenlediği Ali Naci Karacan Yazı Yarışması ödülünü alırken gurup arkadaşı İCEN BÖRTÜCENE isminin kökenini, geldiği tarihi bir araştırsaydı.
İnanın bana araştırıp merak etseydi o yıllarda “ESİR TÜRKLERE HÜRRİYET” diye haykıran gençlerin yanında olurdu.
O gençlerin yanında olsaydı belki bugün aynı ortak dili konuşan Türk Dünyasında erken kavuşmuş olurduk.
Yazısında ekonomiye değinecek ya bir de oraların para birimini aşağılıyor.
Sayın Çölaşan’a tavsiyem eline 100 lira alsın gidip örneğin ziraat bankasında Azerbaycan manatına çevirsin ve kulağına küpe olsun diye odasına manatı çerçeveletip assın.
Bir de bugün geldiğimiz noktada ne kadar geç kaldığımızı, ama buna da şükür demesi gerektiğini anlaması için aşağıdaki şu cümleleri odasının bir bölümüne büyüterek asmalı
“ Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.
Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür; İnanç bir köprüdür; Tarih, bir köprüdür. Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından uzak düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir. Tarih bağı kurmamız lazım; folklor bağı kurmamız lazım… Bunları kim yapacak? Elbette biz. Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya böylece birbirimizi daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz. Ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konularak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin düşünceleridir.”
Sayın Çölaşan bu sözler Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 29 Ekim 1933’de söylediği sözler.
Atatürk’ün bu sözlerini duvarına as ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın o Türk Konseyi konuşmasında kurduğu şu cümlelere dikkat et: "Biz Türk kökenimizi koruyoruz ve Macarca konuşuyoruz. Bu Türk diliyle bağlantısı olan eşsiz bir dil. Hristiyan dinini aldık, fakat Kıpçak-Türk ilkeleri üzerinde duruyoruz."
Evet, geçen zaman göstermiştir ki, geldiğimiz nokta potansiyelimizin %1’i bile değildir. O coğrafyanın büyük bir bölümünü içerisine alan Rusya’da bile nüfusun yüzde 20’si Türkçe konuşuyorken geldiğimiz noktayı eleştirmekle, gideceğimiz yer için işlenenleri yermek arasında dağlar kadar fark vardır.
Biz dağın TÜRK tarafındayız, tarafız, Türk’ten yana kim bir şey yaparsa ondan yana tarafız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.